GüncelMakaleler

OKUR POSTASI | Demokratik Kitle Örgütleri, Devrimin Volan Kayışları!

Aslolan şey kitlelerle birlikte mücadele etmek ve istenilen amaca adım adım varabilmektir.

Her şey ihtiyaçtan doğar ve ihtiyaçlara cevap olduğu oranda işlevini yerine getirebilir.İnsanlar (ya da canlılar) kendi hayatlarını sürdürebilmek için çeşitli yol ve yöntemlere başvurarak hayatlarını sürdürmeye çalışırlar.

Yaşamın daha ilkel ve geri olduğu dönemlerde, daha çok bireysel olan yaşam mücadelesi, toplumsal ilişki ve buna bağlı olarak ilerleyen çelişkiler, yeni yol ve yöntemleri bir ihtiyaç olarak ortaya çıkarmıştır. Önceleri bireysel hak arama çabalarıyla istenilen sonucu elde edemeyen insanlar, çıkarların ortaklaştığı bilinci geliştikçe çeşitli kurum ve yapılar oluşturarak istenilen haklarını elde etme mücadelelerine girişmişlerdir. İşte bu mücadelenin bir zorunluluğu olarak kitle örgütleri tarih sahnesine çıkmıştır.

Kitle örgütleri; çeşitli sınıf, tabaka ve katmanlardan oluşan kitlelerin ekonomik, demokratik ve siyasal taleplerini elde etmek için bir araya gelip örgütlendiği kurum ve kuruluşlardır. Bu yapılanmalar, toplumların sınıflara bölündüğü günden bu yana değişen toplumsal ilişkilere göre biçimlenerek bugüne kadar varolagelmişlerdir.

Büyük insanlığın nihai zaferine kadar da koşulların değişen durumlarına göre varlıklarını sürdüreceklerdir. Kitle örgütleri, kitlelerin mücadele okullarıdır. Bu mücadele örgütlerine giren kitleler, temel hakları uğruna mücadele ederken sadece bu araçlarla istedikleri haklarını elde edemeyeceklerini kendi öz deneyleri ile öğrendikçe mücadelenin başka araç ve yöntemlerini bilince çıkarırlar.

Bu araçları doğru ele alıp, gerçekliklerine göre kullananlar sınıf mücadelelerinde amaçladıkları başarılara ulaşmışlardır. Bu bilinçle hareket etmeyenler ise hep karşı sınıfların işini kolaylaştıran bir tutum içinde olagelmişlerdir.

Kitle örgütlerini, kooperatifler, mesleki birlikler, dernekler, odalar, vakıflar, sendikalar vb. olarak sıralayabiliriz. Bu yapılar, onu var eden sınıfların karakterini taşırlar ve onların ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadırlar. İhtiyaca cevap olamayanlar işlevsizleşir ve tarih sahnesinden silinirler.

İstisnaların dışında genel olarak gerek dünyada gerekse yaşadığımız coğrafyada bu yapılar önemli oranda işlevlerini yitirmiş, atıl durumdadırlar.

Peki bu kurumlar nasıl bu hale geldi? Kabahatin büyüğü kimde? Yoksa kitlelerin bunlara olan ihtiyaçları mı ortadan kalktı? Can alıcı olan sorunun cevaplanması gereken yanı burasıdır.

Bu olumsuz durumun en büyük kabahatini kendimizde aramazsak sorulan sorunun doğru cevabını bulmamız mümkün değildir.

Reformlar Uğruna Mücadeleyi Küçümsemeyelim!

Yukarıda söylediğimiz gibi kitle örgütleri, kitlelerin ekonomik, demokratik ve siyasal taleplerini karşılamak için oluşturulan yapılardır.

Bu yapılara önderlik etme iddiasında olan kişi ya da kişiler, bu nesnel duruma uygun davranmak zorundadırlar. Öncelikli görev; kitleleri kendi temel hakları konusunda bilinçlendirmek ve onları egemen sınıflara karşı doğru mücadele biçimleriyle savaştırmaya önderlik etmektir.

Coğrafyamız sınıf mücadelesi tarihi bu yönlü zengin deneylerle doludur. 68 gençlik hareketi, köylü mitingleri, kır yoksullarının kentlere akması sonucunda büyüyen işçi sınıfıyla birlikte ortaya çıkan 15-16 Haziran şanlı işçi ayaklanması bunların toplum hafızasında derin izler bırakan önde gelenleridir.

Yine 70’lerin ikinci yarısında kabaran kitle hareketiyle birlikte yaygınlaşan grevler, direnişler, boykotlar ve DGM karşıtı siyasallaşan pratikler bu zenginliğin en bilinenleridir.

12 Eylül darbesiyle örgütsel yenilgiye uğrayan ve kurumları dağıtılıp işlevsizleştirilen ezilen sınıflar, nispi demokratik ortamın oluşmasıyla yeniden toparlanarak 89 bahar eylemlilikleriyle kendi varlığını ortaya koymuşlardır.

Coğrafyamızda sınıf mücadelesine önderlik etme iddiasına olan ve bu uğurda ağır bedeller ödemiş bulunan radikal sol hareketler, bizim gibi ceberut bir sistemle yönetilen ülkelerde reformlar uğruna mücadeleyi küçümsediklerinde kabaran kitle hareketleriyle kurdukları bağları muhafaza edememiştir.

Dolayısıyla da kitlelerin örgütlendiği ve temel hakları için mücadele eden kurumlarla bağlarını güçlendirip kalıcı kılamamışlardır.

Bu hastalıklı halin en büyük nedeni; şablonculuktur, öznelciliktir ve bir avuç öncüyle toplumların kaderini değiştirmeye duyulan bilimsel olmayan kör inançtır. Ayrıca mücadele biçimlerinde belli tarzların fetiş haline getirilmesidir.

Uzun bir mücadele dönemini kapsayan bu olumsuz pratiğin sağlıklı muhasebesini yapamayan radikal sol hareketler tarihinin en kötü dönemini

yaşar haldeler. Kitle örgütleri; kitlelerle sistemi temelde değiştirmek isteyen yapılar arasındaki “volan kayışlarıdır”, toplumsal kurtuluş iddiasında olanların “nefes borularıdır”.

Tam da bu hayati yönünden kaynaklı kitle örgütlerinde çalışırken daha büyük bir sabırla hareket etmeli, döne döne kitlelerin karartılmış bilincini kuşatmayı ve kendi öz güçlerinin farkına varmalarını sağlamalıyız.

Kitle örgütlerindeki çalışmanın esasını kitlelerin temel taleplerini savunmak oluşturur. Bu temel talepler uğruna girişilen mücadele pratiği zaten mücadelenin siyasal yönünü açığa çıkarır. Kitleler mücadelenin siyasal yanıyla yüz yüze geldikçe sadece ekonomik ve demokratik mücadele yöntemleriyle haklarını elde edip koruyamayacakları bilincine varırlar.

İşte bu evre; kitlelerin öncü kesimlerinin onlara anlattığı siyasal gerçeklerin onlar tarafından da görülmesini olanaklı kılar. Kitle örgütlerindeki çalışmalarda mücadelenin esas dili devrimin dolaylı dilidir. Öncelik kitlelerin kendi temel hak ve özgürlüklerinin bilincine varmaları sağlanmalıdır.

Bu bilinç düzeyinin gelişip ilerlemesi ölçüsünde siyasal talepler uğruna mücadelelere girişmelerine önderlik edilmelidir.

Kitle Örgütlerinde, Kitlelerle Adım Adım Mücadele

Bu mücadelede doğrudan dil kullananlar, bilinci karartılmış ve zihinleri tabularla doldurulmuş kitlelerle asla kaynaşamazlar.

Kitlelerle kaynaşıp bütünleşemeyen bir siyasal önderlik de onları dönüştüremez, dolayısıyla onları siyasal iktidar mücadelesi uğrunda savaştıramaz. Mücadele de, birçok şeyde olduğu gibi düz bir seyir izlemez. İnişli çıkışlıdır. Nesnel gelişmelerin durumuna göre taktik yönelimler değişebilir. Aslolan şey kitlelerle birlikte mücadele etmek ve istenilen amaca adım adım varabilmektir.

Bizim gibi anti-demokratik yönetimlerle yönetilen toplumlarda, demokratik bilinç oldukça cılız ve geridir. Bu nesnel durum reformlar uğruna mücadeleyi zorunlu kılıyor. Kitleler bu uzun vadeli mücadele içinde demokratik haklarının bilincine vararak demokrat kimlikler kazanabiliyorlar.

Bunun coğrafyamızda en uygun örneğini 1960 anayasasıyla oluşan nispi demokratik ortamını iyi değerlendiren TKP’nin işçi sınıfı ve demokratik kitle örgütlerindeki örgütlenmesi oluşturduğu kanaatindeyiz.

15-16 Haziran şanlı işçi ayaklanması ve 80 öncesindeki büyük işçi grevleri ve direnişleri bu uzun soluklu demokratik mücadele süreçlerinin yaratmış olduğu birikimlerle tarih sayfalarına geçirilmiştir.

Geçmiş olumlu örneklerden öğrenilip kusur ve yetmezliklerimizden de dersler çıkararak demokratik halk iktidarı mücadelemizde daha güçlü mevziler kazanmaya mecburuz.

Unutmamalıyız ki; demokratlaşamayan bir toplumda devrim ulaşılması oldukça güç bir hayaldir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu