Savaş, koşulları yaratma meselesidir demiştik. Bugün silahlı mücadeleyi ülke özgülünde ele aldığımızda genel silahlı mücadele açısından bunun evrenselliğinin yanı sıra özgül yanıyla da ele almak zorundayız. Savaşın güncellenmesine dair defalarca tartışmalar yürütüldü. Aslında kolektifimizin de bir bütün hem fikir olduğu bir konu. Mevcut haliyle anlayışımız ve tarzımız savaşın güncellenmesine yanıt olmuyor.
Kendi içinde yetersizlikler barındırıyor. Yer yer tıkanmalar yaşanıyor. Hem illegallite koşulları hem kırsal yapıda yaşanan değişimler, hem kıra dayalı şehir gerillacılığı, tekniğin muazzam gelişimi ve gerilla savaşında yeniyi yaratma mücadelesi gibi bir dizi temel konuda kendimizi daha üst boyutta yeniden örgütlememiz gerekiyor.
Düşmana daha etkili vurmak hedefiyle savaşın güncelleme konusunu yaratmak için ortak bir akıl yürütmek gerekiyor.
Öncelikle bakış açımızın bir bütünü ile savaşın olanaklarını yaratma konusuna odaklanması gerekiyor. Hazıra konma, bekleyen olma hastalığını bir kenara atmak lazım. Gerçekten şöyle bir etrafımıza baksak ne muazzam olanakların değerlendirilmeyi beklediğini fark edebiliriz.
Aslında görmezden geldiğimiz, burun büktüğümüz o kadar imkan var ki. Soralım o zaman bir torna tesviyeci ile tanıştığımızda ya da gördüğünüzde aklımıza ne geliyor? Ya da bir dökümcü? Bunun savaşla ilişkisini kurmak hiç de zor değil aslında.
Bazen doğru yere yanlış anlamlarla bakıyoruz. Oysa savaşla ve gelişimi ile ilişkilendirebileceğimiz binlerce alan, meslek ve insan var. Bir kimyacı, bir fizikçi, eczacı, yazılımcı, elektronik konuda ilgili ve uzmanlaşan ya da model uçak ve dronlar ile ilgilenen, araba tamircisi vb. vb…
Buraya sayfalarca meslek, uzmanlık alanı yazabiliriz. Dönüp bir bakalım halk gibi bir deryanın içinde neler kaçırdığımıza. İlişkilendiğimiz insanların savaşla, devrimle bağlantısını kurabilmek, buna doğru örgütlemek bunun için seferber olmak gerekir.
Olimpos’un zirvesindeki tanrılara kafa tutuyoruz ve bunu yaparken kendimizi kitlelerin hünerlerinden yoksun bırakıyoruz. Ne kadar yazık.
Öncelikle şu anlayışı oturtmak gerek: İlişkilendiğimiz her insanın yapabileceklerini, silahlı mücadeleye katabileceklerini görmek, temel yaklaşımımız haline gelmelidir. Bunun için şu çok önemlidir.
Kolektifin tepeden tırnağa, kıyısında olanı ile en ileride olanına kadar savaş ve gelişimi meselesini sürekli olarak güncel tutmak gerekir. Bu meseleye dönemsel bakmak, birkaç yoldaşa ve komiteye mahkum etmek, kolektife ve devrime çok büyük haksızlıktır. Bunu kabul edelim.
Faşizmin kendisini tepeden tırnağa örgütlediği, tekniğe boğduğu bu dönemde, kimsenin savaşın olanaklarını yaratma konusunda geri kalma hakkı yoktur.
Örneğin Rojava alanında gelişen savaş, kolektifimize büyük deneyimler kattı. Şehir savaşı, köy savaşları bunun yanında branşlarda uzmanlaşarak akademik eğitimler, savaşın teknik boyutu, keşif ve bunu boşa çıkarma yöntemleri gibi. Elbette bu tek başına yeterli değil.
Kolektifin örgütlü olduğu her alanı savaşın ihtiyaçlarına göre örgütlemek, gördüğümüz, dokunduğumuz her şeyin savaşla ilişkisini kurmak. Bu konu temel meselemiz haline gelmelidir.
Tekniğimizi Yükselmek, Düşmana Darbe Vurmak!
Örneğin dronlar aslında uzun zamandır haşır neşir olduğumuz, eğlence amaçlı parklarda kullandığımız aletler. Biz buna oyuncak gözüyle ya da eğlenme aracı olarak baktık.
Ama bizler faşizmin Dersim’de gerillaya karşı yürüttüğü operasyonlarda, kendisi açısından girmenin risk olduğu ya da arazinin ayrıntılı ve sarp olduğu alanlara dron gönderdiğini biliyoruz.
Öyle ki gerillanın bu dronlarla burun buruna geldiği durumlar bile yaşanmıştır. Faşizm gerillayla savaşta tekniğe öncelik verdiğinde sadece İHA’lara ve SİHA’lara yüklenmedi. Aynı zamanda dron gibi daha basit ve dolayısıyla daha kolay feda edilebilir tekniğe de yöneldi.
Şimdi Irak Kürdistanı’nda TC devleti intihar dronları ile köylüleri taciz ediyor. Onları soyunmaya zorlayıp üstlerini kontrol ediyor. Onlarca dronu aynı yere ya da her birini farklı amaçlarla programlayıp savaşta inisiyatif kazanıyor.
Fransa ordusunun kartalları dronlara karşı eğittiği, Rusya ordusunun silah üstü teknik donanımlar ile dron düşüren duruma sıçramasının biz neresindeyiz?
“Kendimizi bu ordularla kıyaslayamayız” diyen yoldaşlar yanılmaktadır. Bu yanlış cevaba doğru cevap “halk ordusu olan biziz” olmalıdır. Savaşta temel unsur insansa halk gibi yenilmez bir silaha sahip olduğumuz unutulmamalıdır.
Doğru cevap beraberinde halk gibi bir gücü savaştan doğru örgütlemeyi esas almayı getirmelidir.
Bu tarzda birçok örnek sıralayabiliriz. Esas olan şu ki profesyonel bir kolektifin hamalı olmak gerekir. Biz bu savaşa nitel ve nicel olarak sıçrama yaratacak her şeye sahibiz. Bunun en yürekli en ateşli öncüsü olmak gerekiyor.
Cenaze törenlerine, yoldaşlarımızın mezarlarına tahammül edemeyen düşman her gün başka yüzü ile ama hep aynı faşist ideoloji ile saldırıyor. Düşmanın bu kadar alçaldığı yerde, en iğrenç yöntemlere başvurduğu zamanda, biz şu anki halimizle yetinemeyiz ve bunu kabul edemeyiz.
Bu yüzden zaman-mekan ayırt etmeden her yoldaş bu cüreti kuşanmalı, düşmana darbe vurmanın, bunun olanaklarını yaratmanın öznesi olmalı. Düşmanın her alanda örgütlenmesi, örgütlenmeye çalışması onun için bir avantaj gibi görünse de aynı zamanda bir dezavantaj yaratıyor.
Her yeri ve her şeyi kontrol edebileceğini hayal etse de bu hiçbir zaman mümkün olamıyor. Çünkü biz devrimciler her zaman boşlukları fırsata çevirmesini bildik, bileceğiz.
Biz bu savaşın yeni öznelerini yaratmak zorundayız.
Büyük birikim ve deneyimlerin somutlandığı, yeniye ulaşmak için varını yoğunu adayan halk savaşının savaşçısını yaratmak zorundayız. Cüretkar eylemlerin planlayan ve uygulayanı yaratmak zorundayız.
İster lise ve üniversite öğrencisi ister işçi köylü ya da savaşla ilişkisini kuracağımız tüm kesimlere bu anlayışı anlatmak ve kavratmak zorundayız.
Öz olarak bizim en büyük ve yenilmez silahımız halktır. Eğer biz böyle bir anlayış kuşanırsak, bir tornacı sadece tornacı olmaktan, bir kimyacı kimyacı olmaktan ya da bir çelik işçisi işçi olmaktan çıkar.
Bu bir bütün kolektife ait olursa gerçekleşir. Bunun için her yoldaş, her şeye savaşı geliştirmenin aracı olarak bakmalı ve her yerde düşmanı darbeleme yöntemlerini ve olanaklarını yaratacak bir tarz kazanmalı.
Biz bunu bu halk için, ezilen Kürt ulusu, çeşitli inanç ve milliyetlerden, kadınlardan, gençlerden, LGBTİ+’lardan, kırıma ve her türlü eziyete uğrayan hayvanlardan, çevremizin ve doğamızın tahribatından dolayı mecburuz. Biz zafere mecburuz.
Kuşandığımız iddia nettir. Bir kırma ile başladık, devrimle taçlandıracağız.
*Not: Bu yazı 48 yıllık savaş deneyimi ile Rojava devriminden, Serekaniye ve Til Temir cephe hattına kadar savaşın içinde olan bir TKP-ML TİKKO gerillası tarafından yazılmıştır.