Makaleler

1 MAYIS MÜCADELE GÜNÜDÜR!

T. Erdoğan geçtiğimiz hafta yaptığı AKP grup toplantısı konuşmasında, önüne gelene söylenirken, (yine ve her zamanki gibi), formundaydı! 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen ilerici, devrimci muhalefete “şımarıklık” yapmayın diye höykürürken, gerçekte yüzsüzlüğün dibine vuruyordu. Osmanlı padişahları gibi ihsan bahşetmeyi, ulufe dağıtmayı, peşkeş çekmeyi, ez cümle her yetkiyi kendinde görmeyi hak sayan bu çakma padişahın; “1 Mayıs, 1 Mayıs meydanlarında kutlanır” ve “hak verilmez alınır”daki duruşu zerre kadar anlamaya kapasitesi yetmeyeceği çok açıktır. Erdoğan’ın bu yaklaşımı, Gezi Parkı’na AVM’nin “ya yapılacak ya yapılacak” kararlılığını andırsa da; çok kısa bir sürede bu kararlılığın ne hale geldiğini biliyoruz.

Erdoğan’ın Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkının, ilericilerin ve devrimcilerin, başta Taksim olmak üzere 1 Mayıs’ı 1 Mayıs meydanlarında kutlama hazırlıklarına yönelik, bu türden faşist ve yasakçı tutumunun kuşkusuz ki, hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur! Faşizmin bu tavrı, olsa olsa 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma gününün ruhuna uygun olarak; onun özellikle “mücadele” yönünün ön plana çıkmasına hizmet edecektir. İşçi sınıfının, halkın, ilericilerin ve devrimcilerin 1 Mayıs’ı kutlama kararlılıkları 1 Mayıs meydanlarında karşılığını bulacaktır.

Bununla birlikte işçi sınıfının ve devrimcilerin 1 Mayıs’ı 1 Mayıs alanlarında kutlama kararlılığını (dikkat iznini değil) büyük bir sınıf kiniyle karşılaması, onun sınıf karakteriyle ilgidir. TC devletinin bizzat T. Erdoğan’da şekillenen faşist kimliği ve politika yapış tarzı, işçi sınıfına ve devrimcilere yönelik her türlü faşist saldırı ve provokasyona çanak tutmaktadır.

Hâkim sınıfların, İslamcısı, Kemalisti, Cemaatçisi, sağcısı, “solcu”su, iti, MİT’i, Ergenekon’u ve Ötükeni’yle topunun iktidar mücadelesinin halk düşmanlığı üzerinden yükseldiği göz önüne alınırsa; bu halk düşmanı kliklerin kendi çıkarları için halka yönelebilecekleri ihtimal dâhilindedir. Dolayısıyla bir kez daha hatırlatmak gerekir ki; 1 Mayıs’ta, hâkim sınıf kliklerinin kendi aralarındaki klik dalaşının bir ürünü olarak, gelişebilecek her türlü provokasyona karşı uyanık olunmalı, saflar ve duruşlar net olmalıdır. İşçi sınıfının ve emekçilerin, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs alanlarında kutlama kararlılığı, tamamen meşru ve de haklıdır. Gelişebilecek her türlü saldırıdan, olası bir provokasyondan devlet ve onun örgütlenmeleri sorumlu olacaklardır. Eğer gerekliyse hatırlatmak gerekir ki; yasadışı davranan, kendi yasalarına bile uymayan devlettir!

Erdoğan ve temsilcisi olduğu klik, hükümetinin ilk dönemlerinde, Kemalist faşist kadroları henüz devlet bürokrasisinde tam olarak geriletemediği içindir ki; “iktidar olduklarından ama muktedir olamadıklarından” bahsederken bir gerçeğe işaret ediyordu. Süreç içinde Kemalist kadroları önemli oranda gerilettiklerinden, şimdi Cemaat kadrolarıyla iktidar dalaşına tutuşmuş durumdalar. Türkiye tarihi, devlet içinde yaşanan bu tür dalaşların sonucunda, faturanın her zaman halka çıktığının örnekleriyle doludur. Her kliğin kendi çıkarlarını önceleyen ve rakip kliği sıkıştıran bir yönelim içinde olacağı hesap edilmelidir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve süreci bu açıdan önemlidir.

Öte yandan hiç sakınmadan şunu da ifade etmemiz gerekir. Erdoğan ve temsil ettiği klik hâlihazırda iktidardır ama muktedir değildir! Neden böyle diyoruz? Çünkü gerçek güç işçi sınıfıdır, halktır. Böyle olduğu için Erdoğan şahsında TC devleti işçi sınıfı ve emekçi halkın 1 Mayıs’ta meydanları doldurması ve faşizme olan kinlerini haykırmasından korkmaktadır. Kendisinin her ne kadar karalamak için de olsa dile getirdiği, “bu ülkeyi Mısır’a, Ukrayna’ya çevirmek istediler” sözleri bir gerçeğe işaret etmektedir. Erdoğan’da Gezi korkusu sabit hale gelmiştir. Her fırsatta “Gezicileri” anması bu nedenlidir. O, halk muhalefetinde kendi sonunu görmüştür. En ufak demokratik talepli muhalefete saldırması bu nedenledir.

Sadece korkularını büyütmek değil, aynı zamanda anın bize yüklediği, işçi sınıfı ve emekçi halkın somut taleplerini meydanlarda dile getirmek görevimiz olmalıdır. Varsın hakim sınıflar, Erdoğan şahsında tam bir şark kurnazı gibi davranıp “hadi resmi araçları da ücretsiz yaptım, binin gidin” aculluklarıyla, bir yandan işçi sınıfına sopa gösterip diğer yandan “paralel polis” manipülasyonlarıyla, işçi sınıfının ve halkın, devrimcilerin ve ilericilerin 1 Mayıs kutlamalarına saldırmaya devam etsinler! Gerçek kendi yolunda yürümeye devam edecektir. Tıpkı ülkemizdeki sınıf mücadelesinin 1 Mayıs alanını Taksim Meydanı olarak var etmesinde olduğu gibi; tıpkı bu topraklarda TC faşizminin üzerinde yükseldiği zeminin, Ermeni, Rum (Pontus) ve Süryani/Asuri soykırımının olması ve bunu kabul etmenin de devletin kendini inkar etmesi anlamına gelmesi ve bunun da ancak ve ancak işçi sınıfının önderliğinde verilecek bir mücadeleyle gerçekleşebileceğinde olması gibi…

Şark kurnazlığı: 99 yılda 9 dilde açıklama

TC devletinin 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı’nın 99. yıldönümü vesilesiyle yayımladığı açıklamanın Türk hakim sınıflarının, hem kendi içinde yaşadığı klik dalaşı hem de uluslararası toplumda yaşadığı sıkışmanın etkisiyle yapıldığını belirtmek gerekir. “Ermeni mezalimi” yalanlarından, “onlar da bizi katletti” alçaklığına varan inkarcı Kemalist faşizmden; öldürdüm demeyen fakat kurbanının boylu boyunca yatan ölüsünün başında, “ortak acımız” diyerek; soğukkanlı olduğu kadar yüzsüz ve pişkin bir bir katil kimliğiyle, soykırım gerçeğini ambalajlayarak manevra yapmaktadırlar!

Kemalistlerin “eski” Türkiye’sinin, TC Kemalizm’in artık iyiden iyiye yük olan, hem ülke içinde hem de dünyada iyice teşhir olmuş bulunan faşist uygulama ve politikaları, İslamcı söylemle değiştirilip yola devam ediyor. Böylelikle kendini yeniden üretiyor. Hiç kuşkusuz ki aradan 99 yıl geçtikten sonra yaşanan bir gerçeğe dil ucuyla değinmeyi, “yeni Türkiye’nin büyük yürüyüşü” olarak tanımlayacak her türden şakşakçı gazetecinin, tıpkı “yetmez ama evet” döneminde olduğu gibi, “yetmez ama iyi” diyen şaşkın “liberal aydın”ların ve mebzul miktarda “kullanışlı aptal”ın büyük bir coşkuyla karşılayacağı bu açıklamanın, son dönemin gözde tanımlamasıyla “zamanlaması manidar”dır!

Öncelikle şu gerçeği ifade etmemiz gerekir. “Ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz çok affedersiniz ne Rumluğumuz kaldı” diyebilen hastalıklı faşist bir kafadan, 99 yıl sonra “ortak acımız” diyen bir noktaya gelmek zorunda kalan Erdoğan’ın bu adımının; 1 Mayıs ve Taksim Meydanı açılımından, Dersim Katliamına yönelik “gerekiyorsa özür dileriz”e, Alevi açılımından “milli birlik ve kardeşlik” sloganıyla yürütülen Kürt sorununa “çözüm” açılımına kadar sürdürülen politikalardan farklı olmayacağı açıktır.

Bu açıklama vesilesiyle bir kez daha işçi sınıfının ve halkın mücadelesinin belirleyiciliğine vurgu yapmak gerekir. Bugün TC faşizminin adım atmak zorunda kaldığı her açılımın arkasında kitlelerin mücadelesi vardır. TC devleti faşist karakteri gereği daima kitle mücadelesinin gerisinden gelmektedir. Atılan adımların “sözde” olması, bu açılımların kitlelerin mücadelesi sonucunda yaşanmış olduğu gerçeğini değiştirmez. Erdoğan ve AKP’yi kimi “kullanışlı aptallar” nezdinde “reformcu” kılan yanılsama, Türk hakim sınıfları arasındaki çelişkide, Erdoğan’ın temsilcisi olduğu İslamcı faşist kliğin, Kemalist faşist kliğin artık sürdürülemez olan kimi köşeli politikalarının, önce kendi klik sonra da bir bütün olarak hakim sınıfların çıkarları doğrultusunda revize etmesinden kaynaklıdır. İslamcı faşizm, Kemalist faşizmin artık sürdürülemez olan kimi politikalarında, bir bütün hakim sınıfların çıkarını da gözeterek adımlar atıyor. On yıl önce devlet nezdinde tabu olan ve ancak halk nezdinde, devrimcilerin mücadelesine konu olan konularda adım atmak zorunda kalıyor. Bu adımların, faşizmin kitlelerin mücadelesi sonucunda yaşadığı sıkışmışlığının ürünü olarak görmek gerekir. TC’nin Dersim Katliamı’ndan Kürt ulusal sorununa, Kıbrıs meselesinden Ermeni soykırımına kadar kimi geleneksel politikalarındaki “fark”lı yaklaşımlar; öze dair değil, biçimseldir. Kelimenin gerçek anlamıyla sözdedir(!)

Erdoğan bir yandan kendi kişisel kariyeri bağlamında hırsızlığı ve katilliğiyle uluslararası kamuoyunda yıpranan imajını düzeltmek, diğer yandan ise temsilcisi olduğu TC faşizminin (akıllara durgunluk veren inkarcı ve dolayısıyla güncellenen) soykırımcı çizgisinin artık sürdürülemez olduğu bir aşamada manevra yapıyor. Soykırımın 99. yıldönümünde 9 dilde yapılan açıklamayla ön alıyor. O iyi bir pazarlamacı olarak; bu topraklarda temsilcisi olduğu hakim sınıflar tarafından soykırıma uğratılan Ermeni, Rum (Pontus) ve Süryani/Asuri’lerle; Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere çeşitli milliyet ve ezilen mezheplere yönelik katliamları ve yaşatılan acıları; bugün ülke içinde ve uluslararası alanda pazarlayabilme cüreti ancak ve ancak faşist kafaların pratiği olabilir.

Bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan ulus ve milliyetleri, ezilen mezhepleri soykırıma uğratıp, katliamlara maruz bırakıp, sömürüye tabi tuttuktan sonra çıkıp “taziye” mesajı yayımlamak ancak ve ancak burjuvazinin yüzsüzlüğüyle açıklanabilir. Onların çok sevdiği ifadeyle bu “sözde” bir taziye mesajıdır! Yüzsüzdürler çünkü halihazırda bu çizgiyi günümüzde de devam ettirmektedirler. Hakim sınıflar belki bu topraklarda gayrimüslimlerinin köklerini kazıyıp, sermayelerine el koydular ama geride kalanlara yönelik saldırıları, devlet eliyle devam ettirdikleri de ortadadır.

Hrant’ın katillerine gösterilen teveccüh 99 yıl önce yaşanmamıştır! Kürtlere yönelik katliamlar, Alevilere yönelik saldırılar halen devam etmektedir! Ulus ve milliyeti ne olursa olsun işçi sınıfının sömürülmesi ve günde ortalama 4 işçi ölümüyle katledilmesi sürmektedir. Öyleyse bu yüzsüz ve şark kurnazı faşizme karşı, 1 Mayıs meydanlarında söyleyecek sözümüz, haykıracak sloganlarımız vardır: Biji Yek Gulan/Yaşasın 1 Mayıs!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu