Makaleler

Yunan halkı boyun eğmeyecek!

Yunanistan’da Syriza hükümeti, Yunanistan’ın borçlarının geri ödenmesi konusunda Troyka ile yürüttüğü müzakerelere son verdiğini açıklayarak 5 Temmuz Pazar günü referanduma gitme kararı aldı! Kararla birlikte halka, “Troyka ile müzakerelerin yürütülmesine evet mi hayır mı diyorsunuz” diye sorulacağını ilan etti. Bu karar başta AB emperyalistleri olmak üzere, Yunanistan’da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde tartışılmaya başlandı. En ilginç tepkilerden biri de Türkiye’den geldi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, AKP grup toplantısında “Yunanistan’a yardım için ne gerekiyorsa yapabileceklerini” açıkladı. (30 Haziran) Açıklamanın ilginçliği Türkiye halkının kullandığı bir deyimle ifade edersek “ayranı yok içmeye…” olarak ifade edilebilir. 400 milyar dolara (388.2 milyar dolar) yaklaşan bir borca sahip ülkenin yöneticisi olarak böyle bir açıklama yapabilmenin başka türlü bir izahı bulunmamaktadır.

Yunanistan’da yaşanan sorunun özü, kapitalist emperyalizmin fıtratında olan çelişkinin ürünü olarak ortaya çıkmasıdır. Kapitalizmin ve onun en üst aşaması olan emperyalizmin fıtratında eşitsizlik, yağma ve sömürü vardır. Bugün Yunan halkının yaşamak zorunda bırakıldığı koşullar; kapitalist sistemden, onun yağmaya, talana ve sömürüye dayalı yapısından bağımsız değildir. Dolayısıyla meselenin esas sorumlusu kapitalist düzen, emperyalist politikalardır.

Avrupa Birliği bir emperyalist proje olarak şekillendiğinde ve Yunanistan’ın AB üyeliği gerçekleştiğinde; AB emperyalistleri Yunan devletine siyasal yaptırımların yanında aynı zamanda ekonomik politikalar da dayatmışlardı. Bu politikalar sonucunda, Yunanistan’ın kendi ayakları üzerinde şekillenen bir yapıdan ziyade, emperyalist politikaların rahatça hayata geçirileceği bir düzen kuruldu. Örneğin tarım alanında zeytinliklerin sökülmesi, dokuma ve silah fabrikalarının kapatılması gibi bir dizi politika hayata geçirildi.

Bu politikaların temel amacı AB emperyalistlerinin Yunan pazarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmekti. Nitekim bu politikaların sonucunda, tarımdan sanayiye kadar birçok alanda Yunan ekonomisi AB emperyalizminin çıkarlarına göre şekillendirildi. Yunanistan esas olarak AB’nin turizm cenneti olarak yapılandırıldı. Hizmet sektörü denilen ve esas olarak üretime dayanmayan sektör alabildiğine palazlandırıldı. (Yunanistan GSYH’sının yüzde 80’i hizmet sektörü, yüzde 16’sı sanayi sektörü, yüzde 4’ü tarım sektöründen geliyor. Turizm sektörü, GSYH’sının yüzde 18’ine tekabül ediyor. İstihdamın yaklaşık yüzde 25’i turizm sektöründe.)

Böylelikle Yunanistan üretime dayalı kendi ayakları üzerinde yükselen bir ekonomik şekillenişten çıkartılarak, emperyalizme bağımlı bir ekonomik bir yapıya mahkum edildi. Esas olarak üretmeyen ve var olan sınırlı sayıdaki üretimin çok üzerinde tüketen bir toplumsal düzen yaratıldı.

Bu emperyalist politikaların sonucunda Yunanistan ekonomisi son altı yıl boyunca kesintisiz küçüldü ve durgunluğa (resesyon) girdi.

Yunanistan’da emperyalist sermayenin çıkarları doğrultusunda, Yunan burjuvazisi aracılığıyla bu politikalar hayata geçirilirken, halkın tepki göstermemesi için destekleme (sübvanse) adı altında halka çeşitli yardımlarda bulunuldu. Ancak bu noktada da kimi yanlış bilgilerin düzeltilmesi gerekir.

Çeşitli çevreler Yunan halkının alınan borçlarla oldukça rahat bir yaşam sürdüğü, refah içinde yaşadığı, tembel olduğu propagandasını yapmaktadırlar. Bu doğru değildir. Örneğin Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD) İstihdam Görünümü 2012 (Employment Outlook 2012) raporunda, Yunanistan yılda 2.032 saat (haftada 39,1 saat) ile yine OECD üyesi Avrupa ülkeleri arasında yıllık çalışma süresinin en uzun olduğu ülke olarak ifade edilmektedir. Bu gerçek bile bize sorunun Yunan işçi sınıfı ve halkında olmadığını, tam aksine emperyalist politikalarda ve bu politikaların uygulayıcısı Yunan komprador burjuvazisinde olduğunu göstermektedir. Kaldı ki zaman içinde Yunanistan’a kredi adı altında verilen borçlar esas olarak Yunan halkının cebine değil, komprador burjuvazinin kasalarına girmiştir. Bir borç varsa bu borcun sahibi halk değil, Yunan hakim sınıflarıdır.

Kırk Katır Mı Kırk Satır Mı?

Gelinen aşamada AB emperyalizmi, IMF ve Avrupa Birliği Merkez Bankası’ndan (ECB) oluşan ve Troyka adı verilen emperyalist kurumlar; Yunanistan’a borçlarını ödemek için yeni düzenlemeler içeren ekonomik politikalar dayatmaktadır. Syriza hükümeti yaptığı müzakerelerin sonuç vermediğini söyleyerek masadan kalkmış ve halka gitme kararı almıştır. Solcu Syriza hükümeti seçim öncesinde, borçların düzenleneceğini, bir kısmının silineceği ve hiçbir memorandumu kabul etmeyeceği vaatlerinde bulunmuştu.

Referandum kararıyla halkın kendisine verdiği yetkiyi yok sayarak, sorumluluğu halka yıkmayı tercih etmiş durumdadır. Bununla birlikte Syriza hükümeti referandumda halka hayır deme çağrısında da bulunmaktadır! Bu durum, kimi çevrelerce halkı sürece katmak anlamında olumlu olarak yorumlansa da gerçekte, halkın öncülüğüne soyunanların, halka doğruları aktarma ve gerçeği göstermeye aday olduklarını söyleyenlerin, deyim yerindeyse “top çevirme” hamlesinden başka bir şey olmadığını ifade etmek gerekir.

Böylelikle Syriza hükümeti halka, emperyalist sermayeden kurtulma, başta AB olmak üzere, NATO gibi emperyalist kuruluşlardan çıkma, IMF ile var olan anlaşmaları iptal etme ve borçları ödememe çağrısı yapmak yerine; Troyka’nın dayattığı şartları (Troyka buna “kurtarma paketi” adını veriyor) kabul edip etmemeyi sormayı tercih etmiş durumdadır. Diğer bir ifadeyle halkın önüne Troyka tarafından 25 Haziran’daki Euro Grup toplantısında sunulan iki kalemden oluşan anlaşma teklifini sunmuş durumdadır.

Yunan halkı evet derse, başta temel gıda maddeleri olmak üzere birçok ürüne vergi konulması ve ücretler ve emeklilik maaşlarında kesintiler gibi, bir anlamda kemer sıkma politikalarını kabul etmiş olacak. Yunan halkı kendisine giydirilmeye çalışılan deli gömleğini giymeyi ret edip hayır derse başta ekonomik kriz olmak üzere ne olacağı belirsiz sürece evet demiş olacak. Çünkü bu durum başta Yunanistan’ın AB üyeliği olmak üzere, pek çok meseleyi tartışmaya açacak, hükümetin istifası ve erken bir genel seçim dahil olmak üzere siyasal krizin yaşanacağı bir kaos ortamının yaşanmasına neden olacaktır. Kısacası Yunan halkı bizzat Syriza hükümeti tarafından kırk katır mı, kırk satır mı ikilemiyle karşı karşıya bırakılmıştır.

Bu noktada özellikle AB emperyalistlerinin tavrı dikkat çekicidir. Vakti zamanında Yunanistan’a yönelik borç politikasının sorumlusu olanlar, şimdi borçların geri ödenmemesini bahane ederek, Avrupa halklarına Yunan halkını şikâyet etmekte, Yunanistan’ın borcunun Alman ya da Fransız halkının sırtına yıkılamayacağı propagandasını yapmaktadırlar. Öncelikle bahsi edilen borçlar AB halklarının değildir. Tamamen emperyalist sermayenin, kreditörlerin parasıdır.

Ancak 2008 yılında yaşanan krizle birlikte, bu bankaların emperyalist politikaların uygulanması için gerçekleştirdikleri sermaye ihracı (borçları) tahsil edilemeyeceği anlaşılınca (tıpkı Türkiye’de yaşanan banka krizinde olduğu gibi) devletleştirildi. Böylelikle AB emperyalistleri zararlarını AB halklarına (özellikle de Alman ve Fransız halkına) tahvil ettiler. Bugün propaganda edilen “Alman ya da Fransız halkının, Yunan halkının borçlarını biz mi ödeyeceğiz” şeklindeki spekülatif yalanının arkasında bu gerçek vardır.  Tahsil edilemediği söylenen borçlar, AB halklarının sırtına yüklenmiş, günah keçisi olarak da Yunan halkı ilan edilmiştir. Bahsi edilen kriz, emperyalist sermayenin onunla işbirliği içindeki komprador burjuvazinin krizidir. Ancak fatura her zamanki gibi halka çıkarılmaktadır.

Öte yandan bir gerçeğin de altını çizelim. HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün “Yunanistan’ın borçlarının Türkiye tarafından ödenmesi” önerisi gerçekçi olmadığı gibi, meselenin kendileri tarafından hiç kavranmadığını da gösteriyor. Ne zamandan beridir kendisine solcu diyenler gerçekte halkın olmayan borçların ödenmesi çağrısı yapar oldular? Bahsi edilen borç Yunan halkının borcu değildir. Yunan komprador burjuvazinin borcudur. Bugün yapılması gereken, AB emperyalizminin kendi krizine ve Yunanistan özgülünde kapitalizmin krizine “çözüm” için öneriler getirmek değildir. Yapılması gereken halkın devrim yapmasının meşru olduğunu savunmaktır. Gerek Avrupa’da ve gerekse de Türkiye’de Yunan halkına destek gösterileri örgütlemek ve halklar arasında enternasyonal dayanışmanın gücünü göstermek gerekir. Yunan halkının kurtuluşu kendisine dayatılan şartları kabul etmekten geçmemektedir. Yunan halkının kurtuluşu AB’den, IMF’den ve NATO’dan çıkılması, Özgür, Bağımsız Sosyalist Yunanistan’ın kurulmasıdır. Yunan halkının bu düşünü gerçekleştirecek, gücü ve öncüsü vardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu