Kavga şairlerinden Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ünlü dizeleridir: “Yüreğimize ‘umut’ diye bir kuş koydular / Adalet mi şimdi bu?” der. İlk olarak erkeğin kadın üzerinde kurduğu tahakküm, ardından gelişen özel mülkiyet ve sınıfların oluşumu aynı zamanda sınıflar arasında uzlaşmaz çelişkileri ve mücadelesini de var etmiştir. İşte ta o günden bu yana hakim sınıfların ezilen sınıflar üzerindeki tahakkümüne karşı çıkanların yüreğine “umut denen bir kuş” gelip oturmuştur. Ve bu “umut denen kuş” her zaman egemenlerin baş düşmanı haline gelmiş, ilk hedefleri onu vurmak, yaralamak ve yok etmek çabasına girişmek olmuştur.
Geçtiğimiz günlerde Muğla’da yaşananlar, hakim sınıfların “umut denen kuş”u yok etme çabası olarak fotoğraf fotoğraf yayınlanmıştı. İlk olarak 4 Ekim günü Seydikemer’de 7 Kürt genci gözaltına alınmış, gençler işkence edilip çırılçıplak soyularak yerlere yatırılmıştı. Bu görüntüler oldukça çarpıcıydı. Kuşkusuz bu devlet işkenceci, bu devlet katil, bu devlet arsız, bu devlet onursuz… Kuşkusuz ezilenlerin başkaldırısına katılanların, buna öncü olanların bu tür aşağılamalara ne yabancılığı ne de şaşkınlığı vardır. Ama yine de bunların hiçbirinin bu görüntülerin “çarpıcılığını” azaltması mümkün değildir! Bu görüntüler, sistemin azılı katillerinin ellerindeki tüfeği doğrulttukları “umut denen kuş”a ateş açtıklarının görüntüsüdür çünkü. Kürt halkının direngen gençlerinin onurlarını ayaklar altına alarak, direnişten ve kavgadan hesap sormanın en aşağılık şekillerinden birisidir bu görüntü. Bir mesajdır, “umut denen kuş”u, yüreğinde barındıranlara…
Keza daha önce de Amed/Sûr’da şehir direnişlerine katılan gençlerin gözaltına alınırken yayınlanan görüntülerinde de bu mesaj vardı. Genç direnişçiler çıplak bir şekilde duvar dibine dizilmiş ve bu görüntüler ülkeye servis edilmişti. Yine Colemerg’de 50’ye yakın Kürt köylüsü, gözaltı işlemini gerektirecek bir durum bile yaşanmaksızın “mesaj” verilmek amacıyla yüzüstü yerlere yatırılmış, başında dikilen bir azılı Kürt düşmanı unsur tarafından “Devletin gücünü göreceksiniz” naraları eşliğinde çekilen görüntüleri yaygınlaştırılmıştı.
“Kürt gençliği egemenlerin korkulu rüyası”
Kürt gençliği, bu coğrafyanın önemli devrimci dinamiklerinin başında gelir. Bundan kaynaklı hedeftir, her fırsatta “başları ezilmeye” çalışılır. Kah kundakta bebekken kah çocukken kah 20’li yaşlarının başlarındayken yapmaktan çekinmez bunu. Emeği ucuzdur Kürt gencinin, isimsiz ve güvencesiz tarım işçiliğinin gövdesini oluştururlar. Üniversitelerde faşist saldırılarla, okuldan atmalarla hem kamuda yer almaları önlenir hem de güvenceli bir iş alanında yer almaları…
Ancak son 40 yıl içerisinde Türkiye devriminin en önemli bileşkelerinden biri haline gelen Kürt ulusal meselesinin geldiği aşamada devletin bu denli değersizleştirdiği Kürt gençliği, devrimci dinamiğini açığa sermiş ve Kürt ulusal, özgürlük mücadelesinin etrafında yerini alarak bu hareketi ileriye taşıyan gövdesi olmuştur. Kürt hareketinin içerisindeki ilk muhalif adımlar, buranın dünyaya açılan ve bir devrim örgütleyecek olgunluğa erişmesini sağlayan da Kürt genç kadın ve erkekleri olmuştur.
Geçtiğimiz yıl devletin Kürt şehirlerini yerle bir etmek istemesi sırasında onunla bir şehir savaşı sergileyen de, büyük bedeller ödeyenler de gençler olmuştur. Keza Şirnex merkezde 2016 yılının Mart-Kasım ayları arasında süren çatışmalarda ölümsüzleşen genç kadınlardan birinin bedenine daha ulaşıldı geçtiğimiz günlerde. Şehri yakıp yıkan, insanları canlı canlı bodrumlarda yakan faşizm, merkezde ayakta kalan, zarar görmemiş binaları da yerle bir ederek buraya TOKİ inşa etmeye başlamış ve bu inşaat sürecinde ara ara direnişçi gençlerin cenazeleri açığa çıkmıştır. Birçok genç direnişçinin cenazesine yaptıkları gibi bu cenazeye de el koyan faşist zihniyet ne direnişçinin ismini açıklamış ne de cenazeyi nereye götürdüğünü… Ancak tüm bu saldırılara rağmen direnişçi Kürt gençliği hala devletin korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.
“Geleceksizliğe rağmen gençler geleceğe umutla bakıyor”
Yalnızca Kürt gençliği de değil, tüm gençlik kesimlerine dönük bir düşmanlığı vardır egemenlerin. Çünkü “umut denen kuş”u yüreğinde barındıranların çoğunluğu genç kitlelerdir. Bunun farkında olan hakim sınıflar, özelde onların “kuş”larını vurmayı, umutlarını yok etmeyi; geleceksizleştirerek, geleceğini belirsizleştirerek yönsüz kalmalarını, enerjilerini boşa harcamalarını sağlamaya çalışır.
Gençlik için geleceksizlik, bugün ülkemiz açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir. Çarpıtılan, gerçekleri tam anlamıyla yansıtmaktan kaçınan Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri bile genç işsizlik nüfusunun vehametini ortaya sermektedir. Türkiye’de işsizlik, Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarını kapsayan Temmuz döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre değişmeyerek yüzde 10,7 olarak gerçekleşirken, genç işsizlik ise 1,3 puan artışla yüzde 21,1’e yükseldi.
Diğer yandan Habitat Derneği tarafından yapılan Türkiye’deki Gençlerin İyi Olma Hali Raporu’nun sonuçları da incelenmeye değerdir. Araştırmanın çarpıcı bulgularına ev sahipliği yapan “umut” konusu farklı katmanlarda farklı sonuçlara sahip. Örneğin iş arayan gençler diğer gençlere kıyasla önemli oranda daha umutsuz. Çalışan gençler arasında umutlu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 64 ile görece düşük. Gelecekten en fazla umutlu olanlar ise yüzde 77 ile öğrenciler. Gençlerde yaş ilerledikçe umutsuzluğun arttığı da rapordan çıkan bir başka sonuç. En çarpıcı sonuçlardan biriyse gençlerin umut ve hayallerine yönelik belirleyici etkenlerden aylık gelir başlığı altında sıralandı. Sonuçlara göre Türkiye’de gençlerin yüzde 30’unun aylık geliri 600 TL’nin altında.
Gençlerin büyük bir kesimi siyasete katılımı yalnızca oy kullanmaktan ibaret görüyor. Genel ve yerel seçimlerde oy kullanan gençlerin oranı yüzde 78.2 iken gençlerin aktif siyasette yer alma oranının sadece yüzde 3.9. Herhangi bir sivil toplum kuruluşuna, spor kulübüne ya da siyasi partiye üye olmayan gençlerin oranı yüzde 92.3.
Dernek Başkanı Sezai Hazır’ın bu sonuçlara ilişkin söylediği şu sözler önemli: “Tüm bunlara rağmen gençlerin yaşamdan memnuniyet dereceleri yüksek ve gençler geleceğe umutla bakıyor. Genç erkeklerin yüzde 69’u yaşamlarından memnunken genç kadınların memnuniyet oranı yüzde 72. Gelecekten umutlu olduğunu belirten genç kadınların oranı yüzde 68 iken genç erkeklerin oranı yüzde 65 olduğu görülmüştür.”
Ne bir gün fazla ne de eksik…
Genç kadınların geleceğe daha umutla baktığı muhakkak. En az ikili baskı altında yaşamak zorunda bırakılan halk gençliğinden kadınlar, patriarkal sistem karşısında hem “umutlu” yaşama hem de direnme kaygısı taşıdığından devrimci dinamiğin aktif kesimlerindendir. Sadece geçtiğimiz Eylül ayında en az 28 kadın ve kız çocuğunun, 2017’nin ilk 9 ayında ise en az 211 kadın ve kız çocuğunun erkek şiddeti ile katledildiği ve bu cinayetlerin ezici çoğunluğunun kadınların en yakınlarındaki erkekler tarafından gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulursa genç kadınların bu “umut” dinamiklerinin devrimci niteliği daha da açığa çıkar.
Geleceksizleştirilen, eve hapsedilmeye ve gericilikle duvarları kalınlaştırılmaya çalışılan genç kadınların; bu cinayetler, cinsel saldırılar karşısında biriktirdikleri ve her fırsatta sokağa taşırdıkları bu öfke ve barındırdıkları bu umut, bizlerin mücadelesinin ana dinamiklerinden biri olmak zorundadır. Geçtiğimiz günlerde Elaziz’de babası tarafından DAİŞ’vari bir yöntemle başı kesilerek katledilen Hilal, İstanbul’da sokak ortasında kurşunlanarak katledilen lise öğrencisi Helin ve her gün patriarkal sistemin varlığını sürdürmesi nedeniyle baskıya, ayrımcılığa, şiddete uğrayan tüm genç kadınların gerçek kurtuluşu için bu “umut”un örgütlenmesi gerekmektedir.
“Ne bir gün eksik ne bir gün fazla…”* diyerek soracağımız hesabın öfkesiyle gençliğin “umut”unu yok etmeye ant içmiş halk düşmanlarına, kadın düşmanlarına karşı “umut denen kuş”u örgütleyelim! “Kuş”umuzu vurmaya, yaralamaya ve yok etmeye çalışan hakim sınıflar ve uzantılarının karşısında gençliğin devrimci enerjisini, Kürt gencinin onur ve gururunu, genç kadınların amansız öfkesini kuşanalım! İşte o vakit “umut denen kuş”umuzu vuramayacaklardır!
* 30 Mayıs 2017’de Silopi’de polis panzerinin evin duvarını yıkarak katlettiği iki Kürt çocuğu için açılan davanın ilk duruşması yaklaşıyor. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan baba Mesut Yıldırım “Ölüm bile artık beni korkutmuyor. Ne bir gün eksik ne bir gün fazla cezalarını almalarını istiyorum. Adalet istiyorum” demişti