Güncel

YORUM | Ortadoğu’da İstikamet, Paylaşım Savaşı

"Bugün Suriye’de yaşananlar, bir yanıyla komprador TC burjuvazisinin yayılmacı politikasının yansımaları, diğer yanı ve esas itibariyle İngiliz ve ABD emperyalistlerinin NATO üzerinden Ortadoğu’da, karşı emperyalist güçlere karşı geliştirdikleri politikaların bir sonucudur."

Emperyalist bir paylaşım savaşına doğru hızlı adımlarla ilerleme kaydediliyor. NATO eksenli emperyalist güçler, 7 Ekim 2023 sonrasında Rus-Çin eksenli emperyalist güçlerin etkisini büyük oranda sınırlandıran soykırımlara, işgallere ve çete savaşlarına imza attılar. Bu anlamda 7 Ekim eylemini bir milat olarak okumak gerekir. Bu eylemin NATO ekseninde açtığı gedik ve yarattığı etkiyi tersine çevirmek için İsrail ve işbirlikçi bölge devletleri, Filistin-Gazze-Lübnan soykırımını gerçekleştirdiler. Ancak direniş kırılamadığı gibi İsrail’in hedeflerine ulaşmada büyük oranda zorlandığı ortaya çıkmıştır. Ortadoğu, Emperyalist Paylaşım Dalaşı’nın cephelerinden birisidir ve tüm alanları etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Enerji, ulaşım, nakliyat vb. tüm hatların merkezinde bulunmakta, içerdiği tarihsel ve güncel çelişkiler makro ve mikro düzeyde tüm hesapların odak noktasını oluşturmaktadır.

Bugün Suriye’de yaşananlar, bir yanıyla komprador TC burjuvazisinin yayılmacı politikasının yansımaları, diğer yanı ve esas itibariyle İngiliz ve ABD emperyalistlerinin NATO üzerinden Ortadoğu’da, karşı emperyalist güçlere karşı geliştirdikleri politikaların bir sonucudur. Ezilen halklar, bir anlamda bu savaşın yakıtı olarak kullanılmaya devam edilmektedir.

HTŞ ve SMO denilen çeteler, emperyalist düzen açısından bir tehlike içermedikleri gibi, onların güdümünde ve politikalarına hizmet edecek şekilde palazlandırılmışlardır. SMO çetelerinin dümen başında TC devleti dururken, HTŞ’de esas etkin gücün İngiliz emperyalizmi olduğunu söylemek gerekir. Bu anlamda Rus emperyalizminin Ukrayna’dan sonra Ortadoğu’da karşı safta bulduğu etkin güç yine İngiltere’dir. ABD emperyalizmi Afganistan’da Taliban’ı iktidara davet ederken, İngiliz emperyalizmi de Suriye’de El Nusra cephesi, namı diğer HTŞ’yi Suriye’de iktidara taşımayı hedeflemektedir. Bu meselede TC kompradorlarına düşen görev ise lojistik, askeri vb. sağlanmasıdır.

TC’nin SMO çetelerini Halep’e yönlendirme gayretleri HTŞ’nin engellemesine takılmıştır. HTŞ bir yandan Halep kalesinde TC bayrağının sallanmasına müsaade ederken, diğer yandan TC’nin direk güdümünde olan SMO çetelerine ise kendi işgal bölgesinde geçit vermemektedir. Bu anlamda TC’nin direk HTŞ üzerinde esas anlamda etkin olmadığı ortaya çıkmaktadır.

El Nüsra cephesi artıkları olarak oluşturulan HTŞ çetelerinin imaj değiştirme söylemleri, tamamen süreçte diplomasi atakları olarak okunmaktadır. Bu anlamda Kürt halkına yönelikte şimdilik “dokunmayacağız” söylemlerinin içi boş olduğunu, işgal edilen Efrin’den biliyoruz. Binlerce kez insan hakkı ihlalinin yaşandığı Efrin’de kültürel soykırım yaşanmakta, hayat Kürt halkına dar edilmektedir. Bu anlamda Til Rifat’ta, Şehpa’da yaşayan Efrin göçmeni Kürt halkı, ikinci bir katliam süreci ile karşı karşıya kalmamak için Kuzey-Doğu Suriye topraklarına akın ediyor.

Ancak özellikle SMO çetelerinin saldırıları durmuyor. Göç yolunda da Kürt halkına yönelik saldırılar devam etmektedir, binlerce kişi alıkonuşmuştur. Bu tutum, SMO çetelerinin, esasında ise komprador TC burjuvazinin ezilen halklara, özellikle Kürt ulusuna yönelik tutumunun bir uygulamasıdır. TC’nin bu tutumu, SMO ve HTŞ çetelerinin uygulamalarında da karşılığını bulacaktır.

Son güncel gelişmeler HTŞ’nin Hama, Humus ve ardından Deyr Zor’a yöneleceğini, Rakka’ya baskı kurmak isteyeceği; SMO’nun ise Menbiç’i, Tebqa ve Kobani üzerinde baskı oluşturacağı öngörmektedir. Tarih olarak ABD’de de Trump’ın gelişine kadar; her çetenin işgal edeceği toprak parçası, sonraki görüşmelerin pazarlık kozu olarak masada yerini alacaktır. Bu gelişmeler Esad Rejimi’nin sonunu hazırlayacak ya da Suriye’nin bölünmesi kapsamında Şam etrafını (Tarsus ve Lazkiye’de buna eklenebilir) alacak şekilde bir diplomatik “kurtuluş” yolu sunulacaktır.

Suriye’nin kuzeyinden Şam’a doğru yönelen çeteler, sonraki süreçte ise İsrail’in güney ve batıdan Suriye’yi işgal etmesine zemin sunmaktadır.

7 Ekim, bir milattır!

Siyonist İsrail devletinin 7 Ekim’de darbe alması, NATO’nun esas düşmanı Çin olarak belirlemesi ve Ortadoğu’da harekete geçmesi; bir strateji çerçevesinde uygulandı. Çin’in ve Rusya’nın Ortadoğu ve Afrika’da etkisini kırmak için İran’ın bölgedeki etkisinin geriletilmesi amaçlanıyordu. Öncelikle Filistin’de bir soykırım gerçekleştirildi ve 45 bin insan katledildi. Gazze yıkımını Lübnan işgali ve Hizbullah’ın zayıflatılması izledi. İran’ın direk hedef alınması, Suriye, Irak ve Lübnan’da İran milislerinin aldığı darbeler sonrasında “direniş ekseni” olarak adlandırılan ve ağırlığını Şii kesimin oluşturduğu cephe, zayıflatıldı ve ardından bahsi geçen “Lübnan’da ve Gazze’de ateşkes!” naraları altında işgalin, soykırımın meşrulaştırma çabaları sahneye konuldu. Yaşanan bu zayıflama, Suriye Arap Devleti’nin TC karşısındaki mukavemetini daha zayıflattı. Esad cephesinde zayıflama duruşu yaşanırken, HTŞ ve SMO çetelerinin ise aylardır özel bir hazırlığa tabi tutuldukları basına yansımıştı. Aldıkları askeri teknik eğitimle, son teknolojik saldırı araçlarına hakimiyet sağlamaları sağlandı. NATO eksenli emperyalist güçlerin beslediği çetelerin askeri niteliklerinin artırılması için önemli yatırımlar yapıldı.

Tüm bu gelişmelerle ezilen halkların ve ulusların egemen güçlere yönelik mücadelesinin daha güçlü bastırılabilmesi için cihatçı çetelerin beslenmesine ve geliştirilmesine ağırlık verilmektedir.

TC egemenlerinden oyun içinde oyun!

TC kompradorlarının yayılma/talan/sömürü önündeki tüm engelleri ateş ve barutla, olmuyorsa türlü Osmanlı oyunları ile aşmak niyetindedir. Kürt ulusal özgürlük hareketi karşısında aldığı yenilgiler, egemen güçleri “yeniden barış havası estiren” söylemlere ve girişimlere bıraktı. Ancak bunun yanında da Suriye’de işgale, yıkıma ve soykırıma öncülük etmekte, Kürt ulusunun varlığını tehlike atacak saldırılara girişmektedir. Bu havuç-sopa politikasını tek amacı TC faşizminin bölgede yayılma, dalaşta pazar kapma arzusudur.

Emperyalist güçler, TC’nin bu karakterinden hareketle devlet katında en saldırgan ve yağmacı kesimi iktidarda tutmak için muazzam çaba göstermektedirler. Erdoğan-Bahçeli kliğinin böyle bir niteliği bulunmaktadır. Türkiye halkını gözünü kırpmadan, kendi klik çıkarları için savaşın ortasına atmaktan, Suriye halklarını kendi emelleri için barut olarak kullanmaktan imtina etmemektedir. TC kompradorları Suriye’nin kuzeyini, Rojava’yı ve Deyr-e Zor petrollerini, tüm Kürdistan’ı “yönetme” yani sömürme hayallerine güçlü bir şekilde kendilerini kaptırmış görünüyorlar.

İsrail’in yönelimi

İsrail devletinin Gazze’de yaptığı soykırımın devamı olarak vahşetini Lübnan’da devam ettirdi. Yaşanan bu vahşetten sonra Lübnan ve Gazze’de ateşkes adı altına soykırıma mola verilirken, aynı sıralarda HTŞ ve SMO’nun kuzeyden işgalleri başlatıldı. Bu durum TC-İsrail işbirliğini gözler önüne sermektedir. “Kuzey”den gelen saldırılarla önemli oranda yıpranan Esad güçlerine esas vuruşu İsrail yapacaktır. Golan tepelerinden daha geniş bir kesimi kendi himayesine almak için girişimde bulunacaktır. Diğer yanı ile Şam’da kendisine tabi çetelerden oluşan bir yönetimi iktidara getirerek etki alanını Suriye’de genişletecektir. Bu aynı zamanda TC-İsrail işbirliğinin Rus-Çin güçlerine karşı vuracağı ağır bir darbe olacaktır. İran etkisi önemli oranda kırılacak, Rusya askeri üslerinden olacaktır. Dolayısıyla Ortadoğu cephesinde NATO ekseni önemli alan hakimiyetine kavuşacaktır.

Halklar cephesinde öfke birikiyor…

Son yıllarda halkların ortak dayanışması sonucu elde edilen kazanımlar, emperyalistlerin ve işbirlikçi devletlerin korkulu rüyası olmuştu. Emperyalist güçler, birbirlerine karşı olan dalaşlarından ziyade halkların ortak kavgası, birliği ve elde edilecek bir anti-emperyalist bilinç karşısında en büyük korkuları yaşamaktadırlar. Bu özgülde Rojava devrimi ile elde edilen kazanımların gelişmemesi, yayılmaması için muazzam çaba harcanmıştır. Ortaya çıkan enternasyonal dayanışmanın hemen hemen her ülkede zayıflatılmak istenmesinin ana amacı burada yatmaktadır. Filistin soykırımı karşısında gösterilen dayanışma özellikle NATO eksenli emperyalist ülkelerde sert müdahalelerle karşılandı.

Dünya ezilen halklarının emperyalist politikalara karşı büyük bir tepkisi mevcuttur. Ortadoğu halklarının emperyalizme karşı öfkesi oldukça güçlüdür. Ne 54 yıllık Suriye Rejimi ne de iktidarı alacak gözüyle bakılan cihatçı çetelerin vaat ettikleri rejim Suriye halkı yararına olabilir. Egemen sistem sahipleri arasındaki savaşın arka planında, emperyalistlerin güç dalaşı mevcuttur. Tüm bölge işbirlikçi devletlerinin esas görevinin halka saldırı olduğu, sömürü ve işgal amaçlı emperyalistlerin uydusu haline geldikleri Gazze soykırımında ortaya çıkmıştır. Aynı durum Suriye halkının çektiği acılarda ve Kürt halkının yaşadığı dramda da görmek mümkündür. Dolayısıyla Gazze ve Rojava’nın kaderlerinin bir olduğunu tarih binlerce kez ispatlamıştır. Bu kader birliğine Kafkasya’da yaşanan dalaşı ve Artsakh halkının yaşadığı acıları da eklemek gerekir.

Tarihsel olarak sınıf mücadelesinden elde edilen tecrübe ile sabittir ki; Filistin, Kürdistan ve tüm ezilen coğrafyalarda sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin enternasyonal dayanışması ile halklar ancak kurtuluşa doğru yönlendirilebilir. Bu ortak dayanışma Filistin’de önemli mevziler yarattı, Rojava’da devrimin sağlanmasına katkıda bulundu. Bu hattan şaşmamak, bir emperyalist kesime karşı diğer emperyalist kesimlerin tuzağına düşmemek ve halkın öfkesini bıkmadan, usanmadan, yeniden ve yeni araç ve yöntemlerle doğru bir hatta, devrim amaçlı örgütlemek bir elzemdir. Bunun sağlanması enternasyonal mücadelelerin ortaklaşmasından ve ülkemiz somutunda birleşik devrimci mücadelenin geliştirilmesinden geçmektedir. Bugün TC kompradorlarının devrimle altedilmesinin tüm bölge halklarının çıkarına olacağını, son gelişmelerle bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu