“Bu ülkede dört şey olmayacaksın. Kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı” Yaşar Kemal.
Yaşam hakkı, tüm canlıların en temel hakkıdır. Doğa süreç içinde kendi dengesini kurmuş ve iklim, coğrafi konum vs koşulları oranında tüm canlılara bu düzende yer vermiştir. Fakat insanlığın gelişimi ile birlikte insan doğanın bir parçası olmaktan çıkmış doğaya hükmeden konuma gelmiştir. Burada sorun insanlığın gelişmesi değil, doğaya yok eden sistemler üzerinden dünyayı yönetmesidir.
Bu sistemin bugünkü adı ise kapitalist/ emperyalist düzendir. Yaşamı, doğayı, insanı kendi korkunç çarkı altında ezen bu düzen, her gün yaşadığımız gezegene korkunç, belli boyutuyla geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir. Bir çok bitki ve hayvan türünün yok olması veya yok olmakla karşı karşıya kalması bu durumun en basit örneğidir.
Geçtiğimiz günlerde Konya Büyükşehir Belediyesi Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde kürekle vurularak öldürülen bir köpek ülke gündemine oturdu. Hayvanların yaşam alanlarını yok eden sistem, onları korkunç koşullarda yaşamaya mahkum eden barınaklar kurarak, hayvanları o barınakları ya ölüme mahkum ediyor (sağlıksız yaşam koşullarından kaynaklı bir çoğu kısa sürede ölüyor) ya da sistem direk kendi eliyle katlediyor. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’nın övgüyle bahsettiği barınakta işkence ile öldürülen köpek, var olan sistemin hayvanlar üzerinde ki zulmünün en açık ve acı örneğidir.
Dünya ‘da mandıra adı altında kurulan çiftlikleri daha fazla süt (süt ürünleri) ve “et” için hayvanlarla adeta deneyler yapılmaktadır. Hızlı kilo alsın diye yaşamını neredeyse hiç kıpırdamadan geçiren ve hormonal besinlerle beslenen hayvanlar ya da süt için yavrusunu doğar doğmaz öldüren (kesime yollanan ) sistem, kendi karı dışında hiç bir şeyi düşünmeyen ve “işine yaramadığı canlıya “yaşam hakkı tanımayan bir canavardır. İnsan dahil doğadaki tüm canlıların temel düşmanı olan kapitalist/emperyalist düzen yıkılmadığı sürece bu yağma ve katliam devam edecektir. Sistemin “doğasında” bu vardır.
Yine aynı sistem hem kendi çıkardığı “koruma yasaları” ile göstermelik cezalar verirken (bir çok katliam cezasız kalmakta ) toplumun öfkesini bir nebzede olsa söndürme peşindedir. Timsah gözyaşları ile yaşananların “kötü insanlar” yüzünden olduğunu vurgulayan devlet, aynı zamanda olayı protesto edenlere saldırarak “samimiyetini” gözler önüne seriyor.
Yapılacak olan bellidir. Karl Marks’ın deyimiyle “sorun, sorunu yaratanlar tarafından değil, o sorundan etkilenenler tarafından çözülür”
Bizler bu yağma düzenine karşı örgütlülüğü daha da büyütmeli, bu yağma düzenini ortadan kaldırmalıyız. Yaşamı yaratanlar biziz ve bu sistemin, yarattığımız değerler başta olmak üzere, Dünya üzerindeki tüm canlılara karşı açtığı bu savaşı ancak yaşama sahip çıkarak karşı koyabiliriz.
Bu da o küreği yağma düzeninin başına indirmekten geçer.