GüncelMakaleler

YORUM | Katliamların Adı; Aralık!

Hakikatin ve adaletin savunucusu olarak yaşamak, zalimlerin önünde boyun eğmeden, zorluk ve engeller karşısında bükülmeden direnmek günümüzde fazlasıyla zor olsa da başarılamaz değildir.

Aralık, yaşanan birçok katliamı bağrında biriktirmiş bir aydır. Tesadüfi de olsa bu kadar katliamı bağrına sığdıran Aralık, halklar açısından en kara günlerin acılı mevsimidir. Katliamlar hatırlandıkça kötülüklerin müsebbibi, sermayenin sahipleri daha iyi tanınır ve dünyayı yaşanılmaz kılan kötülüklerin nedenleri daha iyi anlaşılır. Katliamlar, tarihsel bir belleğe sığdırılan kötü günler ve anılar olarak bakılıp anlaşılmamalıdır. Sadece lanetli günler olarak da ele alınamaz. Acı dolu tarihsel günler, devrimci hafızamızın güçlendirilmesi bilinç ve eylem pratiklerimizin etkili hale getirilmesi için bilinmelidir.

Katliamları daha güçlü tanımlamak, anlamlandırmak dünyayı, sınıf savaşımını anlamanın, zalimleri tanımanın, nelerin nasıl yapılması gerektiği konusunda görevlerin ciddiyetle somutlanması olarak ele alınmalıdır. Sınıf bilinçli proleterler, Partizanlar katliamları, devrimci görevlerin yerine getirilmesi geniş kitlelere daha etkin propaganda ve zengin ajitasyonun yapılması, bilincin eyleme dönüştürülmesi, eylemin ise örgüte evrilmesi olarak ele almalıdır.

 

Serez Çarşısı ıslak

Aralık’ta, halkların ve farklı inançtan insanların bilge öncüsü Şeyh Bedreddin herkesin gözleri önünde dara çekildi. O gün ıslak Serez Çarşısı’nda toplanan Osmanlı yönetiminden memnun olmayan Rum, Ermeni zanaatkarlar, Trakyalı yoksul köylüler kendi öncülerinin zalimler tarafından susturulduğuna tanıklık etti. Ve o tanıklık yaşamak istedikleri dünyanın yaratılmasının dikenli ve meşaketli olduğunu gösterdi ve öğretti. Büyük, kitlesel bedeller ödenemeden, sayısız fedakarlıklar yaşanmadan karanlıkların aydınlığa çıkmasının mümkün olmadığını öğretti. Tarihin öğretisi tanımsız acılarla sayısız katliamlarla doludur.

 

Tanya (Zoya) Sovyet halklarının kahramanı

İlk Sovyet kadın kahramanı olarak tarihe adı yazılan Zoya (Tanya) Anatolyevna, Naziler tarafından Aralık ayında idam edildi. Zoya, Nazi işgal saldırganlığına karşı silah elde savaşarak yıldızların yoldaşı oldu. Sınırlı yaşamını, sınırsız özgürlük davasına adayarak sonsuzluğa uzandı. İşgalci Nazilere karşı sayısız eyleme imza atan Zoya bir votka karşılığında bir Rus mujiki (köylüsü) tarafından nazilere ihbar edilir. Bu ihanet sonucu Nazilerin eline tutsak düşer. Zorla soyulur ve çıplak bedenine ağır işkence yapılır. Sırt derisi bıçakla kesilir. İnançlı bir komsomol olan Zoya, Nazi faşistlerinin işkenceleri karşısında “bilmiyorum, söylemeyeceğim” cümlesiyle Sovyet halklarının devrimci hafızasına yazılır. 20 yaşında sır vermeyen tavrıyla tarih yazar. İşkenceciler Zoya’nın direnişi önünde ezilir ve yenilir. Acizleşen faşistler, dondurucu soğukta kar üzerinde kurdukları derme çatma bir dar ağacına Zoya’yı yürütürler.

Başı dik, güneş dolu bakışıyla sonsuzluğa uzanan Zoya, çevresinde zorla toplatılan halka şöyle seslendi; “Yoldaşlar neden bu kadar kasvetlisiniz? Ölmekten korkmuyorum! Halkım için ölmekten mutluluk duyuyorum!”

Ardından dönüp Alman askerlerine seslendi; “Siz şimdi beni asıyorsunuz. Ama yalnız değilim. Biz iki yüz milyonuz. Hepimizi asamazsınız. Çok geç olmadan teslim olun. Zafer bizim olacak!” Son sözleri de “Hoşçakalın yoldaşlar.  Savaşın. Korkmayın. Stalin bizimle, Stalin gelecek” oldu. Zoya’nın parçalı vücudu aylarca darağacında asılı kalır. İşgalci Naziler, aldıkları yenilgiyi kabul etmediklerinden olacak Zoya’nın asılı bedenini süngüyle bıçaklayıp, hançer savururlar.

Adına sayısız şiirler, şarkılar yazılan Zoya, halkların devrimci hafızasına ve vicdanına gül yüzlü militan olarak yazılır. Naziler ise bütün diktatörler gibi karanlıkta kazılan lanetliler mezarlığına gömülür.

 

“Beni sen öldür!”

Alevi bir kadının eşine “Beni seni öldür. Bunların eline bırakma” dediği katliamın adıdır Maraş. 19 Aralık’ta yüzlerce Alevinin, aydının katledildiği, binlercesinin yaralandığı, sayısız insanın isimsiz mezarlara gömüldüğü yerin adıdır Maraş. Bitmeyen Alevi düşmanlığının, acımasız katliamlarla sürdüğü yerin ismidir. Maraş, Çorum, Sivas, Dersim… Kanayan, acıtan Alevi katliamların isimleridir.

 

Kaçak tütün kokusu taşıyan rüzgarlar

Zamanın, acının yükünü hafifletmediği ilk günkü gibi kanayan yarayla birlikte yaşamanın öğrendiği, öğretildiği katliamın adıdır, Roboski. 28 Aralık’ta, 19’u çocuk, 34 yoksul Kürt emekçisi Roboski’de soykırımcı Türk savaş uçakları tarafından katledildi. Mazot ve kaçak gıda taşıyan çocuk ve genç yaşta yoksul Kürt emekçileri, kalemle çizilemeyen sınırda acımasızca katledilir. Bu ülkede her daim Kürtler, Aleviler, kadınlar, işçiler “yanlışlıkla” katledilir.

Ülkemizin kanlı ve zulüm tarihi, analar, dağlar, nehirler, kuşlar, karıncalar tanıktır ki; her katliam bilerek, hedef seçilerek gerçekleşir. Ve her yoksul emekçinin, devrimcinin katledilmesinin müsebbibi devlet denen zulüm çarkıdır. Hiçbir katliam ne tesadüfi ne de yanlışlıkla gerçekleşmiştir. Yerdeki börtü böceğin, karıncanın bile resminin büyütülerek çekildiği, bilimsel teknolojinin baş döndürücü hızı ve gelişimi karşısında nasıl olur da 34 yoksul Kürt emekçisinin sureti doğru tespit edilemez?

Ve terörist sanılan, rengi solmuş Kürt çocukları yanlışlıkla katledilir? Faşizm utanç verici yalanlarına ne yerdeki karınca ne de gökyüzündeki kuş inanıyor. Söz konusu Kürt, Alevi kadın ve işçi olunca yalan ve manipülasyon binbir renge girip binbir kılıfa bürünebiliyor. Öyle lanetli bir ülkede yaşanıyor ki, analar evlatlarını kargoyla alıyor. Kaybedilen evlatlarını un torbaları içinde buluyor. Parçalanmış çocuk bedenleri battaniyelere sarılıyor.

Katır sırtlarında yüklenerek son yolculuğuna uğurlanıyor. Kaçak tütün kokan rüzgarların savurduğu zamanlarda ülkenin her bir karış toprağı, yoksul evlat kokularıyla kaplıdır. Her bir dağ çiçeğinin kızıl renginde, katledilen evlatların kokusu saklıdır.

Roboski’de acılı ailelerin, adalet ve vicdan arayışı sonuçsuz bir şekilde devam ediyor. Direnmekten başka bir seçenek, bir yol bırakılmayan halklar elbette sonu görünmezse de kendilerine yakışan ve yaraşan yolu seçmekten, direnmekten vazgeçmeyecektir.

 

Delik ayakkabılı, gül yüzlü insanlar

Yerdeki eli bıçaklı silahlı katiller yetmezmiş gibi gökyüzünde uçan katillerin (SİHA) de insanlık ve özgürlük düşmanı olduğu gerçeği zulme yeni bir şekil vermektedir.

Bu ülkede hep delik ayakkabılı gazeteciler, aydınlar devrimciler katlediliyor. Hrant Dink’in saatlerce yerde bekletilen arkadan kurşunlanmış bedeni, ayağındaki delik ayakkabılar unutulmadıysa aynı şekilde delinmiş eski ayakkabılarıyla elinde kamerasıyla yere serili Nazım Daştan ve Cihan Bilgin de unutulmayacaktır.

Nazım ve Cihan’ın katledilmesi bir kez daha gösterdi ve öğretti ki; zulmün sahipleri gerçeklerin bilinmesinden, açığa çıkarılıp görülmesinden korkmaktadır. Gerek ülke içinde gerekse Türkiye sınırları dışında gazetecilerin, aydınların bilerek hedef seçilmesi ne tesadüfi ne de yanlışlık sonucudur. Hakikatin kaynağına ulaşan bilgiyi resmeden, yazan her onurlu devrimci gazeteci, zulmün gazabına uğrarken iktidarın yalan kalemşorluğunu yapanlar Erdoğan’ın uçağında kameralara çevrili sahte gülücük dolu ve yalaka pozlarla yayın yapmaktadır.

Paranın ve saltanatın satılmış Türk kalemlerinden biri olan Türk CNN muhabiri Ahmet Hakan’ın, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin hakkında kurduğu cümleler ahlaki ve insani değerleri alt üst eden bir yerde durmaktadır. Sözde gazeteci kimliğine sahip olan Ahmet Hakan, katledilen gazatecileri suçlamış ve kalemini kimin için kullandığını açıkça bir kez daha göstermiştir.

Dünyanın her tarafında gazeteciler ciddi tehdit altındadır. Son bir yılda Filistin’de katledilen gazetecilerin sayısı dünya genelinde katledilen gazetecilerin toplamından daha fazladır. İşgal ve soykırım topraklarında önce gerçekler öldürülür. Gerçekleri açığa çıkaran, dile getiren, görünür kılanlar hedef haline gelirler.

Türkiye’de sadece devlet yöneticileri, politik parti temsilcileri yalan söylemiyor. Gazeteci, aydın, sanatçı kılıklı olup ırkçılıkla şırıngalanmış sayısız insan da özel savaş aygıtının bir elemanı gibi çalışıyor. Kapitalist emperyalist dünyada önce beyinlerin tutsak alınması gerekir. Gazeteciler, aydınlar, sanatçılar, bilim insanları, sendikacılar satın alınarak ideolojik egemenlik tesis edilerek zulmün ve yalanın iktidarı, egemenliğini rahatlıkla sorunsuz bir şekilde sürdürebilir.

Bilinir ki, basın, egemenlerin sesi haline getirilirse gerçeklerin üstü daha rahat örtülür. Halk, gerçeklerden yoksun kalır. Egemenlerin izin verdiği, vermek istediği kadar bilgi sahibi olur.

 

Devrimcilik zor meslek

Beyinlerin, duyguların, vicdan ve adaletin para tarafından satın alınıp zulmün tutsak ettiği yerde hakikatin sesi, adaletin ve vicdanın savunucusu olmak zor bir iştir. Koyu karanlığın ortasında parlayan umut ışığı olmayı başarmak sıradan insanların işi değildir. Bundandır ki, özgürlük savaşçıları her daim özel türden insanlar olarak bilinir ve anılır.

Günümüzde gerçeğin yılmaz sesi, halkın korkusuz sanatçısı olmak en zor “meslek”tir. Ancak kabul etmek gerekir ki, devrimcilik var olan tüm “meslek”lerin tümünden daha zor daha kutsal ve onurludur. Egemenler tarafından estirilen zulüm rüzgârı karşısında son nefesine kadar dik ve onurlu durmak önemlidir. Hakikatin ve adaletin savunucusu olarak yaşamak, zalimlerin önünde boyun eğmeden, zorluk ve engeller karşısında bükülmeden direnmek günümüzde fazlasıyla zor olsa da başarılamaz değildir.

İleri bir bilinç, sağlam bir irade ve amacına uygun bir yaşam baskı ve zorlukları alt edebilir, adaletin ve hakkaniyetin bayrağını daha yükseklere taşıyabilir.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu