GüncelMakaleler

YORUM | Emperyalist Savaşa ve Asgari Ücret Aldatmacasına Karşı Örgütlenelim

"AKP'nin başı R.T.Erdoğan, grup toplantısında halkı enflasyona ezdirmediklerini  iddia etse de TÜİK verileri bile kendisini yalanlıyor. Örnek verecek olursak; kira artışı yüzde 109, doğalgaz zammı yüzde124.65, sağlık hizmetleri zammı yüzde 62’dir."

2025 yılına girmeye ramak kalan bu günlerde emperyalist güçlerin/devletlerin aralarındaki pazar çatışmaları/savaşları, Ortadoğu’da yeni gelişmelere yol açmıştır. 2011 yılından bu yana cihatçılarla Suriye devlet güçleri arasında yaşanan iç savaş, günümüzde yeni bir evreye girmiş bulunuyor. Suriye’nin İdlib bölgesinde bulunan ve yıllardır TC devletinin koruması altındaki Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) adlı cihatçılar, 27 Kasım günü başlattıkları saldırılarla 10 gün gibi kısa bir sürede başkent Şam’ı ele geçirerek Beşar Esad liderliğindeki Baas yönetimine son verdiler.

Emperyalist güçler arasındaki pazar savaşında Suriye’deki hakimiyet, ABD ve İngiliz emperyalistlerinin eline geçmiş durumda. B.Esad yönetiminin destekçisi Rusya emperyalizmi bölgedeki önemli stratejik mevzilerini ve Suriye pazarındaki etkinliğini kaybetmiştir. Diğer yandan Çin emperyalizminin Ortadoğu’daki çıkarlarına büyük darbe indirilmiş, Çin’in ”Yol ve Kuşak ”projesi darbe almıştır.

Suriye’de HTŞ’nin yönetimi ele geçirmek için Halep’e saldırdığı süreçte aynı zamanda TC devleti tarafından eğitilen/donatılan, beslenen Suriye Milli Ordusu (SMO)’da “Özgürlük Şafağı” adıyla QSD’nin yönetimi altındaki bölgelere yönelik bir saldırı başlattı. TC devletinin hava ve topçu desteğiyle, Til Rıfat’a ve Minbiç’e yönelik saldırılarda ciddi çatışmalar yaşandı. ABD’nin araya girmesi ve ateşkes sağlanmasıyla QSD güçleri Fırat’ın doğusuna çekildi. TC devleti de uzun yıllardan bu yana İdlib’de koruduğu, kolladığı cihatçıların Şam’ı ele geçirmesinden sonra Suriye pazarından pay almak için atağa kalktı. TC’nin asıl istemi ise Rojava’da Kürt ulusunun kazanımlarının boğulmasıdır. Bunun için de uzun yıllardır eğittiği/donattığı, koruduğu/kolladığı HTŞ’den desteğini esirgememesini talep ederken, diğer yandan da kendilerinin direkt beslemeleri, maaşlı askeri-güçleri olan SMO ile Rojava’ya saldırılar düzenliyorlar. QSD güçlerinin Minbiç’i boşaltıp Fırat’ın doğusuna çekilmesinden sonra SMO, TC’nin hava ve topçu desteğiyle Tişrin Barajı’na ve Karakozak’a saldırdı. Karakozak’ta QSD güçlerinin direnişi karşısında kayıplar veren SMO geri çekilmek zorunda kaldı.

Şam’da iktidarı HTŞ’nin ele geçirmesiyle birlikte alelacele MİT Başkanı İbrahim Kalın, Şam’a ziyarette bulunarak Emevi Camii’nde namaz kıldı. Hemen ardından da Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan, Şam’ı ziyaret ederek HTŞ’nin başı Golani ile samimi pozlar verdi. Basına yansıyan kareler dışında başbaşa yapılan görüşmelerde ele alınan konuların başında büyük olasılıkla Rojava’nın geldiğini sonrasında Golani’nin yaptığı açıklama ile öğrendik; “Silahların, ister devrimci gruplara, isterse de SDG bölgesinde bulunan gruplara ait olsun devlet kontrolünden kaçmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz.” Böylece kendileri dışında hiçbir silahlı gücün Suriye’de olmayacağını eski patronlarına -bugünkü ortaklarına- ifade etmiş oldu.

Bugüne değin HTŞ, Rojava’ya yönelik bir saldırı yapmadı, QSD ile çatışmaktan kaçındı. Kürtlerle, Alevilerle, Hıristiyanlarla ve ülkedeki tüm azınlıklarla birlikte barış(!) içerisinde yaşayacaklarının mesajlarını verdilerse de cihatçı yapıların/örgütlerin girdikleri, işgal ettikleri yerlerde azınlıklara, kendilerinden olmayanlara yönelik katliamlar yaptıklarına hep tanıklık ettik. Suriye’de de barış mesajlarının kısa sürede çatışmalara dönüşmesinin emareleri daha şimdiden uç vermeye başladı. Gelinen aşamada Rojava Özerk Yönetimi, sürecin dışında kalmamak için Şam’da tasarlanan “Geçici Hükümet tartışmalarına dahil olabiliriz” şeklinde mesaj göndermiştir. Bu konuda PYD Başkanlık Konseyi üyesi Salih Müslüm; “Biz de Suriye’nin bir parçasıyız ve çözüme dahil olmak istiyoruz. Sorunları diyologla çözmek, hepimiz için en sağlıklı yoldur” dedi.

HTŞ güçlerinin daha ilk andan itibaren ev baskınları, yağma, kadınlara taciz, kaçırma ve infazlarından dolayı şikayetlerini yükselten Aleviler için Arap Alevi toplumunun önemli tarihsel kişiliklerinden olan Hüseyin Bin Hamdan el Hasibi’nin Halep’teki türbesinin yakılması ve türbenin bakımından sorumlu 5 kişinin öldürülmesi bardağı taşıran damla oldu, Aleviler isyan etti. Yine HTŞ’nin Şam’ a girdiği ilk gün Enver Esad’ın türbesi yakılmıştı. Hama kentinde bir Noel ağacının yakılmasını protesto etmek için Şam’ın Hıristiyan bölgelerinde binlerce kişi sokaklara inerek protestolar yaptı. Tartus’ta B.Esad güçleriyle HTŞ arasında çatışma çıktı. Yani bu kısa zaman bile göstermiştir ki, HTŞ’nin Suriye’ye huzur, istikrar, özgürlük getireceği iddiası bir aldatmacadan ibarettir.

Sorunun esası da Rojava ile ilgili TC devletinin anlayışıdır. TC’nin başı R.T.Erdoğan “Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının korunması Türkiye’nin değişmez çizgisidir. Bundan geri adım atmayacağız. Suriye’nin ve bölgemizin geleceğinde DEAŞ ve PKK dahil hiçbir terör yapılanmasına yer yoktur. Ya kendilerini tasfiye edecekler ya da tasfiye edilecekler” şeklinde açıklamalarda bulundu. Tişrin Barajı ve çevresine sızma girişiminde bulunan SMO çeteleri ile Minbiç Askeri Meclisi savaşçıları arasında şiddetli çatışmalar yaşandı-yaşanıyor.

Önümüzdeki günler önemli gelişmelere tanıklık edeceğe benziyor. TC devletinin besleme güçleri olan SMO’nun Rojava’ya yönelik saldırılarıyla yaşanacak olanlar, bu ateşin Rojava ile sınırlı kalmayacağını, Kürdistan’ın tüm alanlarında harlanacağını göstermektedir.

Her gazetecinin ölümü, gerçeğin ölümüdür

Kuzey Doğu Suriye’de gelişmeleri takip eden gazeteciler, Nazım Daşdan ve Cihan Bilgin TC devletinin SİHA saldırılarıyla öldürüldüler. Nazım ve Cihan, Rojava’da günlerdir TC devletinin beslemeleri SMO’nun saldırılarıyla ilgili Tişrin Barajındaki gerçekleri dünyaya duyurdukları için hedef alındı ve katledildiler.

Nazım ve Cihan, IŞİD’in Kobane’ye saldırısı sırasında da habercilik yapmışlar, Kobane’nin özgürlüğünü tüm dünyaya duyurmuşlardı. TC devletinin çatışmalardan, bölgedeki gelişmelerden sağlıklı bilgi ve haber akışını engellemek için giriştiği cinayetler yeni değil. Bu katliam, Kürt basınının on yıllardır maruz kaldığı saldırılarının son halkasıdır. Son beş yıllık süre içerisinde Rojava’da 13 gazeteci katledildi, 7 gazeteci ağır yaralandı.

Bir yandan gazetecilere yönelik saldırılar artarken Türkiye’de katliama karışmış IŞİD üyeleri ise Yargıtay kararlarıyla sokağa salınmakta. Atatürk havalimanında 45 kişiyi katleden 6 IŞİD’li tahliye edildi. Ardından da IŞİD’e finansman sağlayan 18 IŞİD üyesi serbest bırakıldı. Bunların hepsinin Şam’daki HTŞ’nin başı Golani’yi MİT Başkanı İ.Kalın ve Dış İşleri Bakanı H.Fidan’ın ziyaretleriyle aynı tarihlere denk gelmesi manidar.

Asgari ücret mi, açlık ücreti mi?

İşçi sınıfı ve emekçilerin 2025 yılı boyunca karşı karşıya kalacağı ekonomik ve sosyal koşulları belirleyen bir sürecin başındayız. Ücretler genel seviyesinin asgari ücrete göre belirlendiği ve şekillendiği bir ortamda, IMF Türkiye Masası Şefi James Walsh “Asgari ücret artışında, geçen yıl olduğu gibi enflasyonun ciddi şekilde yükselmesine yol açacak bir artış yapılmamalı” demiştir/buyurmuştur.

Ülkemizde asgari ücretin belirlenmesinde, Asgari Ücret Komisyonu, Çalışma Bakanlığı, Türk-İş vb. gibi kurumlardan önce IMF’nin söz sahibi olarak devreye girip fiyat konusunu belirlediği anlaşılıyor. 2025 yılı için geçerli olacak -bir yıl süresince- asgari ücret, 22 bin 104 TL olarak belirlendi. 17 bin 2 TL olan asgari ücret 22 bin 104 TL’ye yükseltilmiş oldu. 2024 yıl sonu enflasyonunun yüzde 49 seviyesine ulaşması beklenirken kasım ayında 20 bin 562 TL olan açlık sınırının 2025 yılının şubat ayında asgari ücretin üzerine çıkacağı tahmin ediliyor.

Giderek artan hayat pahalılığı, gelir dağılımında ve vergide adaletsizlik başta işçiler olmak üzere toplumun dar gelirli tüm kesimlerinin yaşam şartlarını daha da ağırlaştırmış durumda. Bu durum önümüzdeki yıl daha da ağırlaşacaktır. ENAG’a göre Kasım 2024 enflasyonu da yüzde 86.76. Barınma, gıda, sağlık harcamalarındaki artış yüzde 100’ü geçerken asgari ücret ise hem de gelecek 2025 yılı için geçerli olmak üzere yüzde 30 arttı.

2025 yılı için geçerli olacak asgari ücretin Çalışma Bakanı tarafından açıklanmasının hemen ardından AKP’nin başı R.T.Erdoğan AKP grup toplantısında “Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüze sadık kaldık, asgari ücret son artışla birlikte 628 dolara çıkmış oldu” dedi. Halkla alay etmek, halkı aptal yerine koymak böyle oluyor TC devlet yetkilileri açısından. Türkiye’de işçiler, emekçiler, emekliler korkunç bir açlığa mahkum edilmiş durumdadır.

AKP’nin başı R.T.Erdoğan, grup toplantısında halkı enflasyona ezdirmediklerini  iddia etse de TÜİK verileri bile kendisini yalanlıyor. Örnek verecek olursak; kira artışı yüzde 109, doğalgaz zammı yüzde124.65, sağlık hizmetleri zammı yüzde 62’dir.

2025 yılı ile ilgili olarak asgari ücretin açıklanmasından sonra muhalefet partilerinin liderleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar açıklamalarda bulunarak hükümetin asgari ücret açıklamasını kabul etmediklerini deklare ettiler. CHP daha da ileri giderek(!) genel grev çağrısında bulundu.

14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra Hazine ve Maliye Bakanlığına getirilen Mehmet Şimşek ile Orta Vadeli Program’da (OVP) ücretlerin bastırılmasını, sermayenin kârının artırılmasını hedefleyen iktidar, bu süreçte işçilerin hak arama mücadelelerini ise çeşitli şekillerde sindirmeye çalıştı. İktidarın ve patronların işçiler üzerindeki baskılarını artırdığı bu süreçte, patron örgütü MESS’e bağlı 5 işletmede toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. MESS 2 bin kişiye düşük maaş, 3 yıllık sözleşme ve esnek çalışma uygulamaları dayatınca 5 işletmede grev kararı alındı. 4 Aralık’ta ilk greve çıkan fabrika Hitachi oldu. İki gün sonra ise 4 işletmedeki metal işçilerinin grevi cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 60 gün ertelendi. Metal işçileri ve Birleşik Metal-İş, grev yasağını tanımayacaklarını belirterek grevi fiilen devam ettiriyorlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu