CHP 38. Kongresinde “değişim” diyen üyelerin temsilcisi Özgür Özel, CHP’nin yeni genel başkanı oldu.
13 yıldır genel başkanlık koltuğunda oturan ve bu sürede muhalefet olarak 21 yıllık AKP iktidarına karşı 2019 yerel seçimleri hariç, hiçbir seçim başarısı sağlayamayan Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı kaybetti. Türkiye parlamentosunun en sağcı aritmetiğini oluşturması bile Kılıçdaroğlu’nu kurtaramadı.
Aslında buna benzer başlıklara ve içeriklere baktığımızda sorun çözme ve muhalefet olma yükümlülüklerini yerine getirmeyen ve kaybeden siyaset tarzının sonuçları birilerine çıkarılır. Bu bağlamda CHP’nin AKP iktidarı dönemdeki başarısızlık faturasının genel başkan Kılıçdaroğlu’na kesilmesi bu yaklaşım tarzının örneğidir.
Değişim lafı ile ortaya çıkan “muhalefet” içindeki “muhalefetçik” de aslında geleneğin ulusal milliyetçi doğum sancısından başka bir anlam taşımıyor. Kılıçdaroğlu için söylenen ve AKP iktidarına karşı kaybedilen seçimlerde, bütün eleştirilerin altında değişim yaygarası koparanların da imza ve çabası vardır.
Kendilerinden soyut yapılan tüm yüzeysel serzenişlerin bir karşılığı maalesef yoktur. Bugün değişim talebi ve iddiasıyla ortaya çıkanların tamamı resmi Cumhuriyet tarihine biat eden kadrolarıdır. Bu anlamıyla bu kadroların atası ve geçmişi İttihat ve Terakki Partisi’dir. Bu nedenle İttihat ve Terakki ideolojisinin yapıtı olan bu Cumhuriyetin tarihi ve anı ile yüzleşemedikçe aralarındaki kavganın faturasını birilerine çıkararak yenilenme ve değişim yapılamaz. Bu anlamıyla yenilenme sadece şekilsel bir olgu olarak kalır.
Resmi tarihin kendisi ile hesaplaşmayı bu mevcut ulusal milliyetçi yaklaşım sahipleri yapabilir mi?
Peki sözde muhalefet ve yeni genel başkan Özgür Özel bu resmi tarihle yüzleşebilir mi?
Peki yüzleşme olmadan “yenilik” olur mu? Yüz yıllık Cumhuriyetin tarihi gerçekçi ve doğru tarzda ele alınmadan yenilenme ne şekilde olacaktır?
Tüm bu sorular aslında resmi tarihin ve Kemalist ideolojinin dehlizlerinde kutsalına dokunmadan yürümesine devam etmesini beraberinde getiriyor. Bu yüzleş(e)meme ve dokun(a)mama tavrı, sürekli tekrara saran “Laiklik/Şeriat” ikilemi üzerindeki korku ve siyaset tarzının elden gitmek üzere olan “Cumhuriyet-Devlet” gerçeği ile son kerteye dayanmıştır. Devlet partisi olmuş ama yetmiş üç yıldır “iktidar” olamamış bir siyaset anlayışının devlet partisi olmayı kaybetmeye ramak kalmış bir gerçekle karşı karşıya kalmıştır. Bağırtı ve gürültünün ana teması budur.
Yenilenme adı altında cilalanmış popüler siyaset tarzı ile ırkçı, şoven ve tekçi siyaset anlayışı kısacası ulusal milliyetçi tarz daha açık şekilde yaşanacaktır. Kılıçdaroğlu’nun devlet Aleviliğini savunması, Kürt kimliğinden itinayla uzak durması, Dersim olgusundan bahis etmemesi bile bu tekçi ideoloji içerisinde yer edemedi.
“Sol kimlik”le gelip sağ kimliği yaşatmak tamamen bu resmi çizginin CHP’nin realitesidir. İşte Özgür Özel’in yeni siyaset döneminde “sağ kimlik”, yani resmi ideolojiyi daha net ve açık savunacaktır. Son açıklamalarda Meral Akşener’e methiyeler dizip el uzatması, ırkçılıkta tavan yapmış Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ı partiye davet etmesi, Muharrem İnce gibi ulusalcıları geri çağırması vs. gibi çıkışları bu minvalde yürüyeceğinin sinyalleridir.
Laiklik/Şeriat korku iklimi ortasında demokratik güçleri veya toplumu manivela olarak kullanması gerçeğini atlamayalım.
Sözün kısası
Erdoğan aslında 100 yıllık Cumhuriyetin tekçi ve ırkçı yasalarından faydalanarak onu kendisine baz alarak yükseldi. Hayalini kurdukları Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak adına Kürt topraklarına yapılan işgale parlamentoda onay vermeleri 100 yıllık Kürt düşmanlığı üzerinden yapılmadı mı?
Irkçılık tavan yapmışken başka topraklarda sivil katliamı yapan ve bugün şeriat korkusunu yayanların bu saldırıya uğrayan topraklarda IŞİD destekçilerine yer açmak için atılan bombaların üzerine CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu milli gururu depreşip selam yazmadı mı?
CHP, partileri kapatmak için mırın kırın etmeye bile gayret edemedi. Çünkü bu fıtrat Cumhuriyetten devir alınan bir tarihin kendisiydi. 1924’te Kazım Karabekir tarafından kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkalarının kapanmaya zorlanması ve kapatılması R.T.Erdoğan iktidarının da dayandığı temellerdir.
Cumhuriyetin Türk-İslam (Sünni) temel direklerini kullanan R.T.Erdoğan bugün neden rejim tehlikesine dönüştü? Devlet olma rüştünü kaybetme tehlikesi fazladan kapıya dayanınca kuru kuru bağırmanın kime ne getireceğini emekçi halkımız birçok kez yaşadı. Ve asıl sorun şudur ki; 100 yıllık Cumhuriyetin yok saydığı, katlettiği, sürgüne yolladığı inkar ve tehcir ettiklerini yeniden kendi Cumhuriyetini kurtarmak adına ama aynı söylem ve ırkçılıkla yapmaya çalışması yenilik değildir. Güncel politikalara dayanarak miladı dolmuş, geçmişiyle yüzleşmekten sakınan bir yaklaşım yenilik ve öncülük yapamaz. Böylesi bir yenilik CHP’nin yapabileceği bir şey de değildir. Gerisi söylem ve safsata.
CHP içindeki değişim söylemi ve çıkışı bir bardak suda kopan bir fırtınadan ibarettir. Zira, Yenikapı’da Erdoğan ile Kürt düşmanlığı ve ırkçılık çizgisinde yan yana gelinirken Kılıçdaroğlu’nun yanında Özgür Özel vardı. HDP eş genel başkanlarının vekillikleri düşürülürken HDP’li belediyelere kayyum atanırken Özgür Özel neredeydi?
Farklı bir söylemini duyan mı oldu?
AKP-MHP iktidarı Afrin ve Serekaniye’ye saldırıp Rojava Devrimi’ni yıkmaya çalışırken, devletin imkanları IŞİD çetelerine akarken CHP’nin R.T.Erdoğan’a yol veren tutumuna neden değişimcilerden ses çıkmamıştı?
Üniversitelere, kadın ve LGBTİ+ derneklerine, belediyelere, halkın iradesine kayyum atanırken CHP içindeki değişimciler neredeydi? AKP, emperyalist sermayeye kapıları sonuna kadar açmışken, yer altı ve yer üstü kaynaklarını peş keş çekerken kendi anayasasına bile sahip çıkamayan bir CHP gerçekliği açığa çıkmışken değişimciler ne yapıyordu acaba?
Bu sorunun yanıtını biz verelim; Değişimciler de Kılıçdaroğlu’nun yanındaydı. Onlar birlikteydi, omuz omuzaydı.
Zira, CHP bağrında besleyip büyüttüğü kutsal rejimini/devletini korumak için vardır. CHP halkın değil devletin faşist partisidir. Devletin kutsal otoritesini sarsacak ne varsa ilk olarak karşısında CHP’yi bulacaktır. Diğer yandan zor süreçler, halkın ve öncülerinin politik çıkışlarına muazzam olanaklar sunar. Devrimci olanaklar bu politik çıkışlara cevap olduğunda alternatifsizlikler sonucu şu veya bu partiye yedeklenen halkın umudu olacaktır. Bu imkansız değil bilakis bir realite olarak önümüzde durmaktadır. Yeter ki bu politikaları uygulayacak olanakları görelim ve değerlendirelim.