GüncelMakaleler

YORUM | 38. CHP Kurultayı’ndan Geriye Kalanlar…

"Yaşanan, düzen muhalefetinin halkçı bir lider yaratma çabası, “çakma” bir Bülent Ecevit yaratma girişimiydi."

4 Kasım 2023 tarihinde Ankara Spor Salonu’nda gerçekleşen 38. CHP Genel Kurultay’ında “Değişimciler”in adayı Özgür Özel, 812 delegenin oyuyla CHP’nin yeni Genel Başkanı seçildi.

Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında Fetullah Gülen Cemaati’nin ifşa ettiği bir kasetle CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal’ın yerine CHP’nin başına getirilmişti. 13 yıldır aralıksız CHP’nin başında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, ilk seçildiğinde CHP tabanında ve ona yakın kesimlerde bir “umut” olarak görüldü. Gittiği her yerde sloganlarla karşılanan Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinden beklentileri -2019 yerel seçimleri hariç- hiçbir seçim döneminde karşılayamadı.

Kılıçdaroğlu hakim sınıf kliklerinin iktidar mücadelesinde “halkçı” bir lider olarak parlatılmaya çalışılmış (-bunun karşılığı olarak devrimci saflara da “devrimci Kemal” olarak pazarlanmış,) bir kişilik olarak, halkın düzene olan muhalefetini yine düzen içinde tutmanın kullanışlı bir aparatı olarak görevini başarıyla gerçekleştirmiştir. “Bay Kemal”in “aman iktidara yarar” diyerek kitlelerin muhalefetini sokaktan özenle uzak tuttuğu, bu yönlü çağrılar yaptığı biliniyor. Kılıçdaroğlu, kullanım süresi dolduğunda da kendisinin ifadeleriyle “arkadan hançerlenerek” saf dışı bırakılmıştır.

Yaşanan, düzen muhalefetinin halkçı bir lider yaratma çabası, “çakma” bir Bülent Ecevit yaratma girişimiydi. B.Ecevit’in CHP’nin tarihinde aldığı en yüksek oy oranlarını yakalaması, onları heyecanlandırıyor ve “neden olmasın” diyorlardı. Dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları yok sayan, ve tarihin tekerrür edeceğini sanan bu girişimin hüsranla sonuçlanacağı belliydi.

Düzen muhalefeti, almış olduğu ağır seçim yenilgisinin ardından “mecburen” yaptığı değişim çağrılarıyla, Kılıçdaroğlu’nu değiştirerek bir kez daha “halkçı” ve bu kez daha devrimci(!) bir liderle yoluna devam kararı aldı. Bunun hakim sınıfların iktidar mücadelesinde sonuç alıp alamayacağını zaman gösterecektir. Ancak kesin olan bir şey var ki, CHP’nin değişimi hiçbir zaman halkın gerek istek ve taleplerini yanıtlayamayacaktır. Bu eşyanın tabiatına terstir. Halk böyleyken CHP’nin değişiminden medet ummak, “olmayacak duaya amin demek”tir.

Ancak düzen içi muhalefet yine de “ya tutarsa” diye “şansını denemektedir”. Yine ve yeniden halkçılık yalanı devrededir. “Eylemli Başkan” sözleri dillerdedir! Ecevit’in ruhu bir kez daha çağrılmaktadır. O Ecevit ki, hapishanelerde devrimcilere yönelik katliam saldırısında emrindeki faşist güçlere “kılıcınız keskin olsun” diyebilen bir liderdir! Halk ve devrimci düşmanı bu faşist katilin ruhu bir kez daha göreve çağrılmaktadır.

Sahte halkçılık ve tarihin tekerrürü

B.Ecevit, CHP’nin “Karaoğlanı” olarak siyasette yükselmeden önce ABD’de yetiştirildi. 1954 yılında genç bir gazeteci olarak CHP’ye üye olduktan sonra ABD’de yerel bir gazetede köşe yazarlığına başladı. Üç yıl sonra Türkiye’ye döndü ve 1957 yılında yapılan genel seçimde Ankara Milletvekili olarak meclise girdi. 1959’da yapılan CHP 14. Genel Kurulu’nda ise Parti Meclisine girmeyi başardı.

1960’ların ortalarından itibaren toplumda bir değişim rüzgarı esmeye başladı. Dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 1965’lerde “CHP’nin Ortanın Solu” olduğu kavramını ortaya attı. 1965 yılında yapılan genel seçimde CHP’nin bu sloganı tutmayacak ve AP açık farkla seçimi kazanacaktı. 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında fatura nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’na çıkartıldıysa, 1965 genel seçimlerinin faturası da “Ortanın Solu” sloganıyla seçime giren İsmet İnönü’ye çıkartıldı. CHP karışmaya ve iç muhalefet sesini daha fazla yükseltmeye başladı. Bu slogana sahip çıkanların başında Bülent Ecevit ve onun ekibi geldi. Bu sahiplenme Ecevit’i 18 Ekim 1966 yılında yapılan CHP Kurultayı’nda Genel Sekreterliğe taşımış oldu. 12 Mart 1971 Askeri Darbe sonrası İnönü’nün Nihat Erim hükümetini desteklemesiyle Ecevit CHP Genel Sekreterliğinden istifa etti.

CHP içinde “sol”u temsil eden Ecevit, 14 Mayıs 1972 tarihinde Toplanan CHP 21. Kurultayı’nda 826 delegenin oyuyla Genel Başkan seçildi.

B.Ecevit, “Karaoğlan” sıfatıyla, giydiği mavi gömleğiyle, eline aldığı beyaz güvercinle “Ak Günler” vaat etmiştir. Seçim programında “DGM’lerin işçi haklarını ve sendikacılığını tehdit etmesinin önlenmesi, memur sendikalarının yeniden kurulması, tarım iş kanunun derhal çıkartılması, kıdem tazminatlarının bir yıla yarım aylık yerine, bir yıla bir aylık düzenden hesaplanmasına, işsizlik sigortasının kurulmasına, toplu sözleşme yetkisi için işçi referandumu uygulanması, KİT’leri doğrudan doğruya çalışanların yönetmesi, sosyal güvenlikten yoksun ev kadınlarının sosyal sigortadan yararlanması, kadınların erken yaşta emekli olabilmesi” gibi kitlelerin taleplerini manipüle ederek kendi temsil ettiği hakim sınıf kliğinin arkasına yedekleme siyaseti izlemiştir.

CHP, 13 Ekim 1973 tarihinde girdiği genel seçimde % 33.3 oy almasına karşın tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde edemediği için MSP ile ortak koalisyon hükümeti kurmuştur. Ecevit’in “Ak Günler” projesi de böylece suya düştü.

1974’te Kıbrıs’ın işgali Ecevit’in onayıyla yapıldı. 1978 Maraş katliamı CHP’nin gözetiminde yapıldı ve arkasından ilan edilen sıkıyönetim Ecevit hükümeti tarafından ilan edildi. 1973-1980 arası Ecevit’in hükümette olduğu dönemde yüzlerce devrimci katledildi. 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın ABD-İsrail ortaklığında bir operasyonla Türkiye’ye verilmesi sırasında Ecevit başbakandı! 2000 yılında eş zamanlı olarak hapishanelere yapılan saldırı Ecevit ve CHP’nin koalisyon hükümeti döneminde yapıldı.

Tarihsel pratikten de görüleceği üzere Ecevit kitlelerin tepkilerini düzen içinde tutmanın iyi bir aparatı olarak kullanılmış ve gerçek sınıfsal kimliğinin bir ürünü olarak her daim ve her dönem devrimcilere saldırmış, katliamlar düzenlemiştir. M.Kemal ne kadar halkçıysa B.Ecevit’te o kadar halkçı olmuştur!

Kılıçdaroğlu farklı mıydı?

Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı bırakmasından sonra CHP’nin başına gelen Kemal Kılıçdaroğlu da, Ecevit gibi yeni bir “kurtarıcı” olarak görüldü. Herkesi kucaklama adına ne varsa torbasına doldurmaya çalıştı. Erdoğan’a karşı kullandığı en büyük kozu geçmişte hiçbir yolsuzluğa karışmamış olmasıydı. Ne var ki bu koz, CHP’nin girdiği seçimleri kazanmasına yetmedi.

Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği Alevilerde bir heyecan yatarsa da, o, 13 yıl boyunca Alevilere uzak durdu. Alevilerin Osmanlı’dan bu yana gördükleri baskıdan dolayı eşit yurttaş olduklarını dahi söyleme cesaretini dahi gösteremedi. Erdoğan kadar bile olamayıp Dersim Katliamını dile getiremedi. Kürt halkına işi düşmedikçe hep mesafeli durdu.

Kılıçdaroğlu’nun bir misyonunun olmadığı/olamayacağın ilk sınavını 16 Haziran 2014’te cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP ile kafa kafaya vererek Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ortak aday olarak kamuoyunun önüne çıkartmakla gösterdi.

15 Temmuz 2016’da Fetullah Gülen Cemaati’nin “darbe kalkışması” denilen ve gerçekte Erdoğan’ın “Allah’ın bir lütfu” diyerek karşıladığı, hakim sınıfların iki İslamcı kliğinin dalaşında Kılıçdaroğlu ve CHP, AKP’nin yanında saf tutu. 7 Ağustos 2016’da AKP, CHP ve MHP’nin Yenikapı Meydanı’nda “Şehitler ve Demokrasi Mitingi”nde Erdoğan’a destek vermesi, Erdoğan’ın 2017 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemin’e geçilmesi için yapılan referandumda AKP’nin referandumu kazanmasına destek olma anlamına geldiğini “atı alan Üsküdar’ı geçtiği”nde anladılar. Kılıçdaroğlu, Yenikapı Mitingi’nde resmen Erdoğan’a koltuk değneği oldu. Aynı Kılıçdaroğlu 16 Nisan 2017’de yapılan referandumda geçersiz 1.5 milyon oyu “kuzu kuzu kabul etmesi”yle misyonunu tam anlamıyla yerine getirmiş oldu.

Kılıçdaroğlu’nun 13 yıl Genel Başkanlık yaptığı CHP, her kritik dönemeçte AKP’nin yanında oldu. Milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılmasından, sınır ötesi tezkerelere evet denilmesine kadar pek çok meselede “hükümet ortağıymış” gibi hareket edildi. CHP ve Kılıçdaroğlu, bir tek gün bile hapishanelerde yaşanan hak gasplarına, işkenceye tavır almadı. Cumartesi Anneleri sürekli saldırıya uğrarken, bir defa bile Cumartesi Anneleri ziyaret edilmedi. Göçmenlerin Türkiye’ye gelmesinde AKP’nin rolünü bir yana bırakarak, her fırsatta göçmenleri geri göndermekle tehdit edip, ırkçılığı körükledi.

Milletvekili dokunulmazlıklara evet diyen CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun   Kurultay’da Selahattin Demirtaş’a selam göndermesi ne kadar samimi olabilir ki?

14 Mayıs 2023 milletvekili genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise dönemin en gerici ve faşist ittifakını yaparak halkın karşısında çıkan Kılıçdaroğlu ve CHP, sanki “AKP kazansın” diye hareket etti. Seçim öncesi Kılıçdaroğlu, “sağ seçmeni kazanma” adına olmadık kılıklara girdi. Haksızlığa uğradıklarını ileri sürerek toplumun bir kesiminden helalleşme isterken, aynı haksızlıklara çok daha fazlasıyla uğrayan, katledilen, baskı gören, sürgün edilen Kürtler, Aleviler, Cumartesi Anneleri, hapishanelerde eziyet gören tutsaklar, onların çocukları ve yakınları aileler ise nedense Kılıçdaroğlu’nun aklına hiç gelmedi.

Kılıçdaroğlu sadece bununla da kalmadı, Özgür Özel’in iddiasına göre 39 milletvekilinin diğer partilere verilmesi, tecilli faşist Ümit Özdağ’la yapılan gizli bir protokolle MİT ve İçişleri Bakanlığı’nın teslim edileceğinden CHP’nin dahi haberinin olmadığını ileri sürmesi vb. Kılıçdaroğlu’nun gerçekte hakim sınıfların iyi bir temsilcisi olarak görevini layıkıyla yerine getirdiğini göstermektedir.

 Özgür Özel bir kurtarıcı mı?

Kendilerini “Değişimciler” olarak lanse eden Özgür Özel ve ekibinin Kemal Kılıçdaroğlu’nu devirerek “başa gelmesi”, Ecevit’ten bu yana CHP’deki değişikliklerin anlık heyecanı gibi tarihin kendisini farklı bir şekilde tekrarıdır.

CHP, yeni olduğu iddia edilen misyonuyla da kitlelere hiçbir şey veremez.

Hakim sınıf partilerinin halka umut olmadığı ve olamayacağı ortadadır. Çünkü hangi klik olursa olsun bu partilerin üzerinde yükseldikleri ve sahiplendikleri rejim hakim sınıfların rejimidir. Rejim içinde kalındığı müddetçe hiçbir değişim halkın yarasına çözüm olamaz! Olmadığı görülmüştür. AKP’nin seçimleri kazanmasıyla gündeme gelen yeni anayasa tartışmaları ve dahası deprem bahane edilerek kabul edilen “kentsel dönüşüm yasası”yla halka yönelik kapsamlı saldırıların olacağı bir dönemde, düzen içinde yaşanan ve yapılan değişimlerin bir çare olamayacağı açıktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu