Makaleler

Yıkacağımız ve yaşamak istediğimiz dünyanın insanı olmak…

Nasıl bir dünya? Nasıl bir yaşam? Nasıl bir insan modelini istemiyoruz? Kabullenmediğimiz, karşı çıkıp, reddettiğimiz öfke ve tepki duyup bir an olsun bile yaşanmasını istemediğimiz dünyayı-yaşamı doğru açıklamalı ve onun yarattığı insanı da doğru tanımlamalıyız.

Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz? Nasıl bir yaşam düşlüyoruz? En çok saygı ve güven duyduğumuz insan, hangi nitelik ve özelliklere sahip olmalı? Eğer paranın ve efendilerin olmadığı bir dünya istiyorsak, eğer kula kulluğun, zulmün ve köleliğin olmadığı, sınırların-sınıfların sömürü ve yağmanın, haksız savaşların olmadığı bir dünya ve yaşam istiyorsak o zaman zorlu görevlerle, ciddi devrimci sorumluklarla karşı karşıyayız demektir. O zaman gökyüzüne hücum edecek kadar cüretli, bin kılıç darbesi almaktan korkmayarak imparatoru atından indirmeyi amaçlayacak kadar cesaretli, tek başına kaldığında bile yolunu bulabilecek kadar bilinçli, iradeli ve kararlı olmakla karşı karşıyayız demektir. Bütün bu sıralanan görevlerin yerine getirilmesinin kolay olmadığını bilmekle işe başlamak gerekir. Bugün temel görev; sağlam devrimci kişilikler ve güven duyulan, etrafında örgütlenilen ve saf tutulan, canlı-dinamik ve dürüst olan ne varsa hepsini çeken profesyonel, savaşçı bir örgüt yaratmaktır. 

Sınıfsal-ulusal-cinsel-inançsal sömürü ve zulüm dünyası her gün yeniden yeniden kendi ideolojisine uygun insan modeli yaratıyor. Onları yeniden ve yeniden şekillendirip, biçim veriyor. Yaşadığımız dünyaya-topluma ve çevremize baktığımızda emperyalist-kapitalist dünyanın, burjuva-feodal sistemin sayısız ve karmaşık insan modellerini görebiliriz. 

Yıkılmasını istediğimiz sistemin militanları olarak bizler, her şeyden önce bir an olsun bile yaşamasına tahammül edemediğimiz burjuva-feodal dünyanın-yaşamın-ilişkilerin yaratıp şekillendirdiği insanlar olmamalıyız. Yani “benzerlerimizden” farklı ve devrimci niteliklere sahip insanlar olmalıyız.  Burjuvazinin bakış açısını-nitelik ve özelliklerini duruş ve yürüyüşünü-alışkanlıklarını reddedip köklü bir kopuş sergileyerek değişmeliyiz. Ve devrimcileşmeliyiz. Unutmamak gerekir ki; bugün devrimci saflarda olanların önemli bir bölümü küçük burjuva sınıfın çeşitli katman ve kesimlerinden gelmektedir. İçinden geldiğimiz sınıfı iyi tanımalı ve açık tanımlamalıyız. Lenin yoldaşın dediği gibi “küçük-burjuvazinin, eskiye, alışılmışa ve değişmeyene duyduğu büyük bağlılığı” vardır. Proleter karakterli, değişim ve dönüşüm, örgütsel katılım kadar kolay değildir.

Esas olan ideolojik katılımdır. Yani içinden çıkıp geldiğimiz sınıfa ait olan “eski, alışılmış ve değişmeyene duyulan bağlılığı ve aşkı” unutmalıyız. Ondan kopmalıyız. Bunu asla akıldan çıkarmamak gerekir. Her süreç ve dönemde her çalışma ve yürümede etki ve yansımaları çeşitli biçim ve boyutlarda karşımıza çıkar. Düşünce ve davranışımız üzerinde etkide bulunmaya çalışır. Zaaflarımızı tetikler, içimizde küçük burjuva olanı dürter. Burjuva ve küçük burjuvazinin dünya görüşü-düşünme-bilgilenme-tavır-tutum-örgütlenme-çalışma-alışkanlıkları-hareket tarzı kolay alt edilmez. Tek bir mücadele-çatışma-tartışma-eleştiri-eğitimle alt edilip etkisiz hale getirilmez. Sayısız kez çıkar karşımıza, her seferinde onunla çatışmak-mücadele etmek gerekir.

Bazen yenilerek-sendeleyerek-düşüp kalkarak bazen alt ederek ancak asla vazgeçmeden mücadele çıtasını her gün daha fazla yükselterek savaşma göreviyle hareket etmeliyiz. Sürekli karşımıza çıkacağını, etkisini göstereceğini bilerek-düşünerek bir an olsun bile akıldan çıkarmayarak hareket etmeliyiz. Özellikle zorlu-sancılı-sıkıntılı dönem ve süreçlerde, güçlü dürtüleriyle harekete geçip etkileme-yeniden kendisine benzetme gücünün olduğunu bileceğiz. Bundandır ki devrimin değişim ve dönüşüm ateşini her daim öncelikle kendimize yaklaştırmalıyız. Ateşten-yanmaktan-eleştiriden-sınıf savaşımına atılmaktan korkmamalıyız.

Bugün önümüzde demokratik halk devrimini örgütleme gibi ciddi ve ağır bir görev durmaktadır. Bu soylu devrimci görev ne burjuva-feodal sistemin yarattığı insanın düşünsel-çalışma-alışkanlık modeliyle ne de etrafımızda yeterince var olan yarı-bilinçli, yarı-inançlı “düzensiz-sistemsiz”, plansız-programsız çalışan, kimsenin güven duymadığı insanlarla başarılamaz. Bu konuya ilişkin en anlamlı sözleri Lenin yoldaştan dinleyelim. “işten anlamamakla kalmayıp, bu işten anlamadığını bile anlamazken. On yıl boyunca tozlu dükkanda dolaşıp durmuş, bu işi bilen basit satıcıdan ders almak zorundadır.”

Amatör örgütle devrimin görevleri başarılamaz. Silahlı mücadeleyi esas almayan buna göre konumlanıp- mevzilen- meyen hareket edip var gücünü bunun gelişip güçlenmesi için çalışmayan örgütle de devrim başarılamaz. Ya da sözde gerilla savaşını kabul edip savunan, en keskin sloganları haykırarak “hesap soracağız!” naraları atarak pratikte düşmana tek bir kurşun bile sıkmayan anlayış ve kişilikler ile de bu görev başarılamaz. Bugün en büyük tehlike düşmanın topyekün saldırılarından çok içimizdeki küçük burjuvazinin kendisidir. Onun düşünsel ve uzun yıllara dayanan alışkanlık gücüdür. Bugün en büyük tehlike silahlı mücadelenin ruhuna uygun düşünmeyen, plan-program-yönelim-hedef belirlemeyen, mevzilenip konumlanmayan, hareket edip saldırı politikasını esas almayan, örgütü buna göre harekete geçirmeyen-geçirmek istemeyen anlayış-duruş ve kişiliklerdir. En büyük tehlike eleştiriden-özeleştiriden korkmak, özeleştiri deyince yaralı bir kaplan gibi etrafına saldırmaktır. En büyük tehlike tutarlılıktan uzaklaşmak ve ona yabancılaşmaktır. Özüyle sözüyle bir olmamaktır. En büyük tehlike düşmana saldırarak, kitleleri kendi sorunları etrafında örgütleme gibi zorlu devrimci görevlerini yerine getirmek yerine dedikodu yapmaktır.

Zorlu görevler ancak “amaca yüksek bağlılık”la başarılır. Amacına tutku düzeyinde bağlı olanlar gökyüzüne meydan okuyabilir, zalimlerin saraylarına saldırabilir. Bugün en büyük görev; profesyonel devrimci bir örgüt yaratacak insanlar yetiştirmek ve hazırlamaktır. Bunun için önce sağlam bir dünya görüşüne ve buna uygun bir örgütlenme-konumlanma ve mevzilenmeye ve tutarlı bir çalışma programına-ciddiyetiyle güven yaratacak devrimci pratiğe tutarlı iradeye ihtiyaç vardır. Görevlerine büyük bir sadakatle bağlı olmaya ihtiyaç vardır. Tayin edici olan “ne yapacağını bilen”, “sözünün ağırlığı olan”, “güven duyulan”, “rütbe ve etikete değil, erdemlerinden dolayı dost ve düşmanın saygınlığını kazanmış” İNSAN olmaktır. Kendini sabırla ideolojik olarak silahlandıran, eğiten, donatan militana ihtiyaç vardır.

Bunun çok zor olduğunu bilmek gerekir. Büyük bir dikkat, sistemli ve yoğun bir emek ve çok yönlü bir mücadele ve devrimci eğitim programıyla sorumluluklar yerine getirilir. Her dönem, her gün demokratik halk devriminin görev ve sorumluluklarına sahip olacak bilgi ve birikime, yöntem ve sistemlere bir yenisini eklemek zorunda olduğumuzu bilmek ve anlamak zorundayız. Evrensel ve dönemsel, temel ve güncel devrimci görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirecek ideolojinin militanı olarak yıkmak istediğimiz dünyanın insanı olabiliriz. Temel mesele budur. 

Bu ne yalnız başına teorik-ideolojik eğitimle ne de yalnız başına pratikle başarılır.  İkisi birlikte iç içe ele alınarak yürütülüp örgütlenerek başarılır. Emperyalist-kapitalist dünyadan, burjuva-feodal sistemden hoşnut ve memnun değilsek var olmasından yaşamasından ciddi rahatsızlık duyuyorsak yıkılmasını mutlak istiyorsak o zaman ciddi sorumlulukla karşı karşıyayız demektir. Sistemin var ettiği, yaşattığı, sürekli şekillendirdiği insan modeliyle eski ve köhnemiş olan yıkılamaz. Şimdiye kadar yapılan birbirini defalarca tekrar eden, değişmeyen tarzda ve sürece müdahale ve etki gücü zayıf, statükocu pratiklerle de devrimci görev yerine getirilemez.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu