Güncel

Yine ve Bir Kez Daha Emperyalist Savaşlara Hayır

Ağır ağır ilerleyen bir savaş ve gericiliğin sardığı dünyada savaşların kaçınılmaz olduğunu tarihin acı deneyimlerinden biliyoruz. Ancak ne acıdır ki, emperyalist, çıkarcı hedeflere ulaşmak amacıyla yapılan bu paylaşım ve bölüşüm savaşlarına katılan milyonlarca yoksul insanın başka milyonlarca yoksul insanı öldürmesine dayanmaktadır. İşte dünyanın neresinde olursa olsun, kimler, ne için, bu amaçla savaş yapıyorsa bu insanlık dışı, aşağılık bir savaştır ve biz komünistler bütün varlığımızla bu savaşın karşısında yer alırız ve bütün hakları bu iğrenç savaş cinayetine karşı bilinçlendirmeyi de görev ediniriz.

Ne yazık ki bütün dünyada emperyalist kapitalistler bütün dünyayı egemenlikleri ve baskıları altına almışlardır. Bu baskı ve zulüm dünyasında mevcut koşullarla yetinemeyen emperyalist asalaklar, toplumların dini ve milliyetleri üzerinden bir propaganda yürütürler. Böylece büyük hak kitlelerini kendi amaçları üzerinde savaşmaya razı ederler. Yâda öyle bir tezgâh kurarlar ki, bu zavallı uluslar kendi ulusal onurlarını durduk yerde korumak zorunda bırakılırlar. Bu aşağılık baskı ve zulüm emperyalizm devam ettiği sürece devam edecektir.

Öte yandan bunun klasik emperyalist bunalımının bir sonucu olduğunu elbette biliyoruz. Daralan Pazar, emperyalistler arasında ki çelişkileri arttırmakta ve bu çelişkiler için dünyanın yeniden paylaşılması gibi çok büyük bir yıkıma sürüklenen hakların zavallı boyunları kıldan ince kalmaktadır. İşte bu koşullar nedeniyle biz diyoruz ki, emperyalist paylaşım savaşlarına hayır.

Ancak bir yere gene dikkat çekmek isteyelim. Emperyalistler, bu savaşı kendileri yapmazlar, kendileri yönetirler. Bunu öyle bir yolla yaparlar ki, tam bir plan ve sinsice yaparlar ki, bu savaşın suçlusunu bulamazsınız. O nedenle tüm halkımızı ve dünya haklarını uyarıyoruz emperyalist paylaşım ve bölüşüm savaşına hayır.

Emperyalistler, dünyayı yıkıp yeniden yapmak üzere paylaşmak için ağızlarından salyalarla savaş havariliği yaparlar. Bunu temel de iki ana nedene dayandırırlar. Birincisi, toplumların demokratik talepleri ve dünya haklarının demokratik dayanışması kisvesi altında. Öte yandan da dünya haklarını ulusal ve dini ayrımcılıklarını tırmandırtarak, bu ülkelerin milliyetçi dürtülerini savaş çıkarma gerekçeleri olarak bilemeyi görev edinirler. Böylece anlamsız ve gerici bir bakış açısıyla yoksul halk kitleleri karşılıklı birbirlerini öldürmeye zorlanırlar. Bu nedenle bütün dünyanın proleterleri ve geri kalmış ülkelerin ezilen halkları kardeştir ve savaşmaya değil, barış içinde yaşamaya gereksinimleri vardır.

İşte emperyalistlerin dünyayı bir kovboy filmi sahnesinde dönüştürmek istedikleri karşısında, susacak mıyız? Elbette hayır. Biz komünistler bütün bu emperyalist oyunların bozulması gerektiğini tüm dünya halklarına gösterecek ve bunun için canımız pahasına mücadele edeceğiz.

Bu emperyalistler öyle pervasız hala gelmiştir ki uluslar arası anlaşmaları hiçe sayılmakta ve her türlü baskı ve saldırı meşrulaştırılmaktadır. İşte barbarlığın ta kendisi budur.

Evet, emperyalist savaşa hayır. Bu savaş insanlık onurunu hiçe sayan, kuralları olmayan ve tahrip gücü çok yüksek olan savaşlardır. Bunların izi ancak, kapitalizmin fazla üretim histerisine, nöbetine düşünceye kadar sürer ve sonra yeniden hortlar.

Peki, biz ne yapmalıyız. Biz savaş istemiyoruz. Ne yapalım? Oturup ölenler için ağlayalım mı? Diyalektik bilim böylesi bir teslimiyetçiliği bütünüyle reddeder. Çünkü biz komünistler savaşsız ve barış içinde bir dünyada kardeşçe yaşanılabileceğini biliyor ve bunu gerçekleştirmek için bilimin öngördüğü savaşımı vermek ve bu kan emici kapitalist emperyalist sistemi yıkmak istiyoruz.

Biz işte bu zorbalara karşı verilecek devrimci savaşla yeryüzünden sömürüyü silip atarak insanın insan tarafından sömürülmediği özgür bir dünyada, savaşın sonsuza değin ortadan kalktığı bir dünyayı inşa etmek istiyoruz. Yâda klasik değimiyle, evrensel barış için son kez devrimci savaş şiarsıyla hareket ediyoruz.

Bu savaşı da biz değil, emperyalist kan emiciler istediği için yapmaktayız. Çünkü onlar üretim araçlarının ve toprakların gerçek sahiplerine teslim etmeyi kabul etmeyecekleri ve bunun için bütün güçleriyle savaşmak isteyecekleri için bizde savaşmak zorunda kalacağız. O halde emperyalist kan emicilerin yok edilmesini zorunlu ve kaçınılmaz yolu olduğu için biz savaşırız ve uygarlığın en meşru savaşı da budur. Bu hakları ezilen kitlelerin kurtuluşunun ateşi çalmaları gerektiği anlamına gelmektedir.

O halde emperyalist savaşa bütün gücümüzle hayır diyoruz. Öte yandan bu emperyalist sömürücü asalak ve savaşlarla beslenen kan emiciliği karşısında tek çözüm olarak savaşmayı dayatan bu çürümüş kapitalizme ancak savaşarak haklarını verebiliriz ve vereceğiz. İstemiş oldukları dersi ancak böyle vermek zorundayız. Bu konuda sonsuz bir kararlılık içindeyiz.

Bu genel ve temel bilgi ve nedenselliği tanımladıktan sonra, ülkemizin içinde bulunduğu savaş koşulları üzerine görüşlerimizi paylaşalım.

Özellikle Türkiye ile Suriye arasında ki savaş, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunlardan kaynaklanmamaktadır. Ne Türkiye halkları, ne de Suriye hakları böylesi bir husumet ve düşmanlık içinde değillerdir. Yukarıda bahsettiğimiz emperyalistlerin paylaşım ve bölüşüm isteğinden ileri gelmektedir.

ABD onlarca yıldır gelişmekte olan ülkelerde dini radikalizmi körüklemektedir. Dinin gerici bilim dışı tavır ve davranışları, çabuk ve yıkıcı bir şekilde gerici sonuçlarını vermekte ve ülkelerin de emperyalistlere hizmet eden, yıkıcı bir güç olmaya dönüşmektedir. Bu güç dinin uyutucu ve dar görüşlü bakış açısı nedeniyle bu durum hemen hortlatılabilmektedir. Bugün aslında Arap baharı bu hortlağın kasıtlı ve bilinçli olarak emperyalist ülkelerce hortlatılmasıdır.

Elbette biz bu Arap ülkelerinde ki mevcut hükümetleri desteklemiyoruz. Onlar kurumuş oldukları günden bu yana emperyalistlerin uşağı olarak gerekli görevleri yerine getirmiş emperyalistlerin iyi çocuklarıdır. Bu mevcut yönetimlerin tüm politikaların emperyalistlerin isteği şeklinde olmuştur. Örneğin, gümrük korumalarını kaldırmalarını istediklerinde, hiç itiraz etmemişler ve kendi hakları da bunun büyük bir lütuf olduğunu söyleyerek bir güzel kendi halklarına da ihanet etmişlerdir. Ama her şey eskir ve yeni kan emme düzeylerinde, hizmet dışında (out of order) kalabilirler. İşte bütün mesele budur.

Peki, bu gün ne oldu da bu kol kola beyler, düşman kesildiler birbirlerine. Aslında suyu bulandırmadan baktığımızda çok kolay. İş tamamen yukarıda değimmiş olduğumuz emperyalizmin bunalımın bir sonucudur. Bu gün artık az gelişmiş ülkelerin kılcal damarlarına kadar ilerlemiş olan emperyalistlerin doymak bilmez kursakları akan yüz milyarlarca doların artık yetersiz gelmesidir. Plansız emperyalist üretim fazlalığı artık, klasik pazarların üstesinden gelemeyecekleri bir sorun yumağına dönüşmüştür. Hasta sürekli yükselen krizlere girmektedir. Nöbetle sıklaşmaya, hastalık ağırlaşmaya başlamıştır. Böylece sömürülmekte olan ülkelerde bölgesel ve ileride kutuplaşarak emperyalist paylaşım savaşına dönüşerek olan senaryonun ağır ağır yürürlüğe sokulması provalarıdır.

Böylece dünyayı mahvederek yeniden inşa etmek için kapitalistlerin sahneye çıkmaları ve gene altın çağlarına geri dönmek için hazırlanan plan ve senaryolar içindedirler.

Bu nedenle o ülkelerde suni isyanlar, aslında gerici kitlelerin bağnaz çıkarlarını ön plana çıkaran sözle demokratik, özde gerici ve asalakça ve bilim dışı bir hisleri ile hareket eden bilinçsiz ve yönetilemez cahil kitleler yaratılmak istenmektedirler. Akp ve Tayip Erdoğan’ı bu savaşa iten ise kendisine ve çevresine sunulan ve vaat edilen büyük çıkar yumağıdır. Bu savaşta ne Türkiye halklarının ne de Suriye haklarının yararı vardır. ABD emperyalistleri tarafından kışkırtılmış ve dini duyguları kullanılan muhaliflerin sözle demokratik talepleri, ne de başka bir gerekçe ABD emperyalizminin bölgeyi savaşa sürükleme senaryosunda başka birey değildir.

Bu durumda Suriye halkı ve Türkiye halkı uyunmalı ve bu alçak, hain tezgâhın içinde yer almamalıdır. Bu emperyalist çıkarlar uğruna her iki kardeş halkların öldürmesi cinayetinden başka bir şey değildir. Bu savaş emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmekten başka anlam taşımaz.

Öte yandan Türkiye’nin kendisime uluslar arası ilişkiler çerçevesinde hiçbir ilintisi olmayan böylesi bir durumda kendisine bir görev çıkarılması ve anlamsız ve anlaşılamaz bir tavırdır. Zira Birleşmiş Milletler Konunu gereği bir ulus kendi iç işlerinde özgürdür. Hiçbir dış müdahale uygulanamaz. Bu ise BM yasalarını çiğnemek anlamına gelir. Kaldı ki BM’de emperyalist ülkelerin demokratik kuklasından başka bir anlam taşımamaktadır. Yâda kendi baskı ve talan politikalarını meşru bir zemine oturtma uyanıklığından baksa bir şey değildir.

Dünyanın bu raydan çıkmışlığın gerçek bir mücadeleyi zorunlu kıldığı anlamlıyız ve ülkemizi ve insanlığı emperyalizmin doğrudan sömürüsü ve savaşlarla felaketlerin sürükleyişini engellemek mecburiyetindeyiz. Bu halkalar arasına düşmüş kara belanın gene halkın öz gücü ile halkın vereceği halk savaşıyla mümkün olacağı açıktır.

Türkiye’nin ABD güdümlü ve doğrudan onların taleplerinin savunucu olduğunu biliyoruz. Bu emperyalist çıkarları ülke çıkarlarından üstün tutan TC (ki öznelde AKP genel olarak tüm siyasi partilerin aynı havariliği yapmaya hazır olduklarını on yıldır biliyoruz. O nedenle bu şu veya bu partinin değil, TC’nin içine düşmüş olduğu durumdur ) egemenliğinin fütursuzlukta, alenen, halkın gözün içine baka baka yapmış oldukları politikalar şunu gösteriyor ki, gelişmekte olan ülkelerin politikalarını kendileri değil emperyalist ülkeler belirlemektedir.

Evet, kuşkusuz hem tüm gönül rahatlılığı ile görülmekte olan bu emperyalist işbirliği, bütün yüzsüzlükler, halkı hiçe saymalar, göz önünde tutularak örtbas edilmeye ve halkımız kandırılmaya çalışılmaktadır. Halkımızın içinde bırakılmış olduğu eğitimsizlik ve yoksulluk tuzağından, din bezirgânlığı da yaparak, son damlasına kadar yararlanan bu işbirlikçi komprador egemenler, temiz kalpli halkımızı her türlü yalanın süzgecinden geçirmektedirler.

Elbette bir gün bu yanlış hesaplar ters tepecek ve tepelemek istedikleri yoksul halklar için açmış oldukları mezarda kendileri kalacaktır. Ama bu azılı işbirlikçi iflah olmalar öylesine sinsi bir yolla halkın duygularını, gelenek ve geçmişini sömürmeye öylesine ant içmişlerdir ki bunda sınır tanımamaktadırlar. Şöyle ki, savaşın halk üzerindeki milliyetçi ve gerici, bağnaz ve yayılmacı barbar Osmanlı düşünü havariliğinin toplum üzerinde ki etkisi kullanılmaktadır.

Böylece aslında kendi büyüklüğümüzü ve gücümüzü gösterme hareketi olarak lanse edilmektedir. Güya Suriye içinde ki insanlık onuruna aykırı olduğu ve “yüce” Türk Ordusu Suriye’yi işgal ederek orada ezilen baskı altında tutulan Suriye halkına yardım edecek. Buna tıpkı kargalar gibi kendileri de inanmamaktadır.

Biliyoruz ki emperyalist müdahalelerin, bir ülkeye barış değil, sefalet ve ölüm, kargaşa, sürekli bir iç savaş hali getirmektedir. Bu Afganistan, Irak… öznelinde görülmektedir. Bu öylesine bir yıkım ve felaket getirmektedir ki, örneğin, ırak halkı bu gün faşist, gerici, baskıcı Saddam rejimini arar duruma gelmiştir. Çünkü emperyalist işgalcilerin amacı bu ülkelere barış getirmek değil, savaş yoluyla sömürülerini en yüksek noktaya çıkartmayı amaçlamaktadırlar. Bu nedenle sürgit bir savaş durumunun senaryosunu yaşama geçiriyorlar.

Bu şartlar da komünistler nasıl bir tavır takınmalı, bu kuşkusuz ezilen hakların gerçek çıkarlarının korunması anlamına gelir. Biz bunun, sınıflı ve sömürüye dayanan bir düzende, sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma geçişte yattığını kabul ediyoruz. Yani gerçek halk iktidarının kurulmasından tarafız.

Bu durumda biz Suriye’de emperyalist mücadeleyi reddediyoruz. Emperyalistler ve onların gerici, yobaz, uşaklarının Suriye’den el çekmelerini istiyoruz. Hiçbir koşul ve gerekçe ileri sürmeksizin. Ancak öte yandan Suriye’de halkın çıkarlarına dayanan proletarya diktatörlüğü için mücadele gereklidir ve Suriye düzeninin derhal ve hemen değişmesi yönünde bir tarafız.

Bu durumda biz komünistler, ne emperyalistleri, ne de baskıcı Suriye rejimini onaylıyoruz. Üçüncü pencereden savaşmayı temel prensip olarak kabul ediyoruz. Bundan başka her yol ve yön; ya emperyalistlerin kucağına götürür, ya da baskıcı Suriye devletinin.

Yaşasın Halkların Kardeşliği

Bursa’dan Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu