Amed: Cizîr, Silopiya, Sûr, Gever, Nisêbîn, Hezex gibi ilçelerde TC devleti tarafından sokağa çıkma yasaklarıyla beraber Kürt halkına dayatılan katliam ve zorunlu göçün yanısıra asimilasyon politikaları da devrede. Tek din-dil-ulus ideolojisi ile yoğrulan mayasının izdüşümlerini tarihi boyunca ezilen milliyetler üzerinde çeşitli politikaları ile uygulamaya koyan TC devleti, Temmuz ayı itibariyle devreye soktuğu savaş konsepti ile asimilasyon politikalarını da hayata geçirmeye devam ediyor.
Bu politikaların en canlı örneği ise 3 ayı aşkın süredir hendek direnişinin sürdüğü Sûr’da yaşanıyor. Amed’in kalbi diyebileceğimiz Sûr, birçok dönemden kalma tarihi yapının yer aldığı bir bölge. Amedliler tarafından “Gerçek Amed burasıdır” denilen ilçe, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler başta olmak üzere ezilen birçok dile, dine ve kültüre ev sahipliği yapmış. Devletin bahsettiğimiz politikaları ekseninde ezilen uluslar, azınlığa hatta yok edilmeye mahkum edilirken geriye tarihi yapılar kaldı; kalan yapılar ise son süreçte devletin tankıyla topuyla tahribata uğradı, yok edildi. Kürt halkı ise aynı sona maruz kalmamak için mücadelesini sürdürüyor.
Sûr’da Kürt halkının dili, kültürü, yaşamı için sürdürdüğü görkemli direniş, devlet tarafından yıkım, talan ve katliam ile karşılanıyor. Devlet Sûr’u bombardıman altına alırken bu bombardımandan şans eseri sağ kalan halkın bölgeden tahliyesi sonrasında da politikalarının bir devamı olarak asimilasyon devreye sokuluyor. Tank ve toplarıyla saldıranlara karşı kendi evlerinde, sokaklarında yaşamayı tercih eden aileleri tutuklayan TC devleti, çocukları ise ailelerin isteği sorulmaksızın Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderiyor.
8 çocuk devlet tarafından alıkonuldu!
7 Mart günü Sûr’dan tahliye edilen 19 çocuktan 8’i aileleri olmalarına rağmen savcılık kararı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na verildi. Yasalara göre ya ailenin isteği ya da çocuğun aile ortamında zarar görmesinden durumunda çocuk yurda verilebilirken devlet, kendi yakıp yıktığı, zarar verdiği evlerden çıkardığı çocukları yine kendi kurumlarına yerleştirdi. Bu uygulamanın sebebi ise çok açık ve net! Devlet, daha çocuk yaşta “el koyduğu” bu çocuklardan kendi Kürdünü yaratmak istiyor.
1915 Ermeni Soykırımı’nda kılıçtan geçirdiği Ermeniler ile 1938’de Dersim Katliamı’nda süngülediklerinin çocuklarının asker ve bölgenin “ileri” gelenlerine teslim edilip tek tipleştirme politikalarının uygulamaya sokulması ile bugün T. Kürdistanı’nda da sokağa çıkma yasağıyla beraber gerçekleştirilen katliamların ardından Kürt çocuklarının Çocuk Esirgeme Kurumu’na verilmesi aynı amacı taşıyor: Asimilasyon! Devletin dünden bugüne politikaları nitelik olarak bir değişime uğramazken daha da pervasızlaşıyor, tüm dünyanın gözü önünde bu politika uygulamaya sokuluyor. Kürt ulusunun yıllardır verdiği kimlik mücadelesinin altını boşaltmaya çalışan devlet, yıllar öncesinde yaptığı gibi bir ulusu kendi içerisinde yaralamaya çalışıyor. T. Kürdistanı’nda “koruculuk” ile kısmi olarak bu politikasını devreye sokan, Kürt halkının direnişini bölmeye çalışan devlet yıllar sonrasına dair hazırlığını alıkoyduğu Kürt çocukları üzerinden yapıyor.
Yeni Sabiha Gökçenler mi hazırlanıyor?
Senaryoyu hazırlamak ise hiç zor değil. Bugün alıkoyduğu Kürt çocuklarını, yarın T. Kürdistanı’nda, Kürt halkının karşısına Ermeni Soykırımı’nda alıkoyduğu Sabiha Gökçen’in Dersim Katliamı’ndaki rolüyle koyacak olan devlet, hendek direnişine verdiği tank ve topuyla olan saldırılarını yarınını da düşünerek boyutlandırıyor.
Devlet bugünden yarına kırılan bir direniş, yok edilen bir kimlik bırakmaya çalışırken hendek direnişleri ile beraber buna karşı koyuş en üst seviyede gerçekleşiyor ve açıktır ki bu karşı koyuş alıkoyduğu Kürt çocukları da dahil olmak üzere derin etkilere sahip olacak. Sûr’da öldürüldükleri takdirde cenazeleri tanınsın diye tellerle isimlerini yazarak boyunlarına takmak zorunda bırakılan çocuklar, Kürtlerin yarınını yazacaktır!