Sêrt-Pervari’de çatışmada yaşamını yitiren 8 askerden Recep Beycur’un abisi Ömer Beycur askeri cenaze töreninde şunları söylemişti: “Gazeteciler! Yazın, cumhurbaşkanı bunla gurur duysun! Kardeşi kardeşe kırdırıyor! Genç kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. Cumhurbaşkanı bunu bilsin? Ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? Allah’tan hiç mi korkmuyor? Bunu yazın, Allah rızası için yazın, kardeşi kardeşe kırdırmasın!
Allah’tan korksun, onun evladı olsa böyle olur muydu? Kardeşi kardeşe kırdırıyor, Allah kabul etmesin!” Ancak 8 askerin yaşamını yitirmesini Kürt halkına ve devrimcilere karşı nefret ve kin aracına çeviren hükümetin savaş medyası, tek kelime bu tepkiye yer vermedi.
Onları ödüllendiren AKP, bundan sonra hiçbir asker cenazesine Anadolu Ajansı (AA) ve TRT dışında almayacaklarını ilan ederek asker ailelerinde artan tepkilerin üzerini örtmeye ve hızla kaybetmeye başladıkları iktidarı beyhude bir çabayla yeniden tesis etmeye çalışmanın adımlarını attı. Asker yakınının gazetecilerden istediği, aslında gazetecilerin işi olmasına
rağmen, o kadar da kolay bir durum değil! Zor olan yazmak değil, zor olan gerçekleri yazmak…Çünkü bu hem cesaret hem de ezilenin yanında olma cüretini ister. Kalemini kan karşılığında satmamayı, ezenlerin iktidarı karşısında eğilip bükülmemeyi gerektirir. Para ve
rantın değil; eşitlik, özgürlük ve demokrasinin peşinde olmayı; kalemini ve fotoğraf
makineni bunun aracı olarak kullanmayı gerektirir. Ve bu o kadar da kolay değil.
Yalnızca son 1 ayda aralarında Yeni Demokrat Gençlik ve Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK)’in resmi web sitelerinin de bulunduğu çok sayıda devrimci, demokrat ve yurtsever basının 90’ın üzerinde sitesine Türkiye’den erişim engellendi. “Baş belası” denilen twitter, facebook gibi sosyal medya paylaşım sitelerine erişime sınırlama getirildi. Özellikle kolluk güçlerinin katliam yapacağı bölgelerin ilk olarak internete erişimini
yavaşlatan devlet, engellemeyi ve sansürü son günlerde bölgelerde interneti toptan kesmeye kadar vardırdı. Ama gerçekleri yazmak kadar gerçeklerin yazılmasını ve yayılmasını engellemek de o kadar kolay değil! Ne bizler Özgür Gelecek olarak ne diğer tüm özgür basın bileşenleri ne de sosyal medyayı bir mücadele aracına çevirenler buna izin verir!
Yazdık ve yazmaya devam edeceğiz!
7 Haziran seçimlerinin ardından Kürt ulusal hareketinin başını çektiği ve çok sayıda devrimci, demokrat ve ilerici kesimlerden oluşan muhalefet cephesinden ağır bir darbe yiyen AKP, kanlı bir süreç için düğmeye bastı. “Kobanê’yi birlikte kurtardık, birlikte inşa edeceğiz” diyerek yola koyulan SGDF’li devrimcileri, 20 Temmuz günü Riha-Pirsûs’ta (Urfa- Suruç) bombalayarak katleden AKP, bu katliamın ardından “IŞİD’e operasyon” adı altında gözaltı ve tutuklama operasyonuna girişti. 2 binin üzerinde gerçekleşen (ve hala süren) bu perasyonlarda gözaltına alınan ve tutuklanan DAİŞ’li sayısı 50’yi geçmezken, geri kalanları devrimciler, demokratlar ve yurtseverler oluşturdu. Yazdık ve yazmaya devam edeceğiz!
Bununla yetinmeyen AKP, “IŞİD’in kamplarını bombalayacağız” diyerek başlattığı ve günlerce süren hava operasyonlarında yalnızca 2 gün ve 3 kez DAİŞ’in (daha öncesinden boşaltılmış) kamplarını bombaladı; günlerce ve sayısı belirsiz bir şekilde 21 Mart 2013’ten bu
yana ateşkes ilan etmiş olan PKK’nin medya savunma alanlarını vurdu.
Bununla da yetinmeyen AKP, Kandil’de bulunan Zergelê Köyü’nü de bombaladı ve aralarında çocuklarla hamile bir kadının da bulunduğu 9 kişiyi katletti. Ardından bu köyün PKK’nin eğitim kampı ve “kaçırılan genç kadınlara cinsel saldırılarda bulunduğu” yer olduğu üzerinden kara propagandaya başvurdu. Ama daha sonra bölgeye giden HDP heyeti, ellerinde
çocukların okul defterleriyle döndü.
Yazdık ve yazmaya devam edeceğiz!
Bu saldırganlığın ardından HPG ateşkesi AKP’nin sonlandırdığını belirterek kendilerini koruyacaklarını ve saldırılara “etkili eylemlerle” karşılık vereceklerini ilan ettiler. T. Kürdistanı’nda faşist TC ve dümenindeki AKP’nin katliamcı niteliğini bildiğinden öz
savunma güçlerini geliştirmeye karar verdiler. Nitekim Şırnak-Silopi, Amed-Silvan, Muş
Varto vb. bölgelerde katliama girişen devlet, buralarda çoğu çocuk onlarca kişiyi katletti.
Katlettikleri kimi çocuklara gerilla kıyafeti giydirdiler; istisnasız hepsini “teörist” ilan ettiler. İşyerlerini, evleri kurşunladılar, bombaladılar, yaktılar. 100’den fazla bölgede OHAL ilan ettiler. Binlerce hektarlık ormanlık alanları ateşe vererek ağaçları ve orman canlılarını katlettiler. Varto’da kadın gerilla Ekin Wan (Kevser Eltürk)’ın bedenini çırılçıplak
teşhir ettiler, Kars-Kağızman’da gerillaların işkence edilmiş cenazelerine basarak
“zafer pozu” verdiler. Colemêrg’te (Hakkari) şantiye işçilerini yüz üstü yere yatırarak
“Türk’ün gücünü göstereceklerini” bas bas bağırdılar ve üstüne üstlük utanmadan
“Bu devlet size ne yaptı lan?” diye sordular.
Yazdık ve yazmaya devam edeceğiz!
Seçimlerden önce “400 milletvekili” isteyen devletin Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan
ve şurekası, örtülü ödenekten geçtiğimiz yılların 5 katı masrafla alanlara bizzat dökülerek propaganda yapmasına rağmen seçimden yenilgiyle çıkmanın karşılığında ülkeyi savaşa sürükledi. 18 bin TL’si olmadığı için zorunlu askerlik yapan 20-25 yaşları arasında yüze
yakın asker bu dönemde yaşamını yitirdi.
Her iki oğlu da bedelli ve çürük raporları ile askerlik yapmayan Erdoğan (tıpkı bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar ve bilumum zenginlerin çocukları gibi), asker cenazelerinin başında “İnanıyoruz ki şehadet makamına ulaşmış olan bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına” diyerek miting yaptı. Çocuklarını bu haksız savaşa
kurban veren onlarca aile ise, “Allah belanızı versin. Yeter artık. Başbakan ne yapıyor böyle? Başbakan, Cumhurbaşkanı oğlunu yollasın. Yeter artık”
Yazdık ve yazmaya devam edeceğiz!
Savaşın gölgesinde gerçekleri yazmak ve yaymak, her zamankinden daha önemli. Ancak bu süreçte bilgileri paylaşmak, yazmak kadar bu bilgilerin ve fotoğrafların gerçekliğini süzgeçten geçirmek de önemlidir. Başka zamanlara ve başka yerlere ait kimi fotoğraflarla, yanlış ya da
abartılı bilgilerle manipülasyon yaratmaya çalışan devlet trollerine karşı daha dikkatli olmak devrimci basın olmanın kıstaslarının başında gelmelidir. Ayrıca yakın zamandaki yaşananlardan örnek vermek gerekirse Pirsûs ve Zergelê katliamında katledilenlerin parçalanmış cenazelerine ait, kadın gerillanın bedenini teşhir eden, gerilla cenazelerinin işkence ile katledilmiş vb. fotoğrafları yayımlamakla egemenlerin faşistliğini ve zalimliğini ortaya seremeyeceğimizi bilmemiz gerekir. Bu tür resimler halk kitlelerinde korku, yılgınlık
ve bu tür katliamlara alışma algısını güçlendirmekten başka bir işe yaramıyorsa, ki devletin amacı tam da bu algıyı güçlendirmek, bu fotoğrafları yayımlamaktan uzak durmak gerekiyor. Bir de bu tür görselleri paylaşırken katledilenlerin yakınlarını da düşünmeliyiz. Sonuç olarak yazdık ve yazmaya devam edeceğiz. Gerçeği, haklının ve ezilenin tam yanında olarak… Kalemimizi ve fotoğraf makinemizi katil ve tecavüzcü sürüsü ezenlere karşı silah olarak kullanacağız ve bu savaşa karşı barışı her alandan vereceğimiz mücadele ile tesis edeceğiz!