“Kirlettiler sözcükleri
Kavramlarımız kirletildi
Sessizce izlemektense olup biteni
Düşünüp sorgulamalıyız kendimizi
Yeni bir dil bulmalıyız
Yepyeni bir dil…
Silip bütün sözcükleri
Yazmalıyız yeniden
Yaşamdan öğrenip karşılıklarını…
Özgürleştirmek için aşkı,
Yaratmak için kendimizdeki
Yeni İnsanı..” (G.C)
Son dönemlerde kolektifin içinde yaşanan sorun ve sıkıntılardan kaynaklı, yapılan açıklamaların/yazıların dili maalesef sözcüklerin ve kavramlarımızın kirletildiği bir dil. Sözde özgürlük mücadelesine gönül vermişlerin dili nasıl olur da birden bu kadar kirlenebilir? Evet sözde, çünkü özde olması gereken dil saftır, berraktır, yeniyi yaratan ve en önemlisi mazlum halkların dilidir/olmalıdır.
Sonra diyorum kendi kendime yaşamın doğal dinamikleri içinde bu olur; bazen bilmeden, bazen bilerek. Ama yok kabul etmiyorum, bu olamaz. Her bir yeni açıklama bir diğerini aratmaya başlıyor. Bir türlü aşkın özgürleştiren dilini göremiyorum. Ve iyice hırçınlaşıyorum…
Bir de kullanılan cümleler, kelimeler ve kavramlar devrimin dili olunca isyan başlıyor içimde. Sonra bir an duruyor düşünüyorum; kendimi sorgulamaya başlıyorum. Acaba ben mi yanlış öğrenmiştim aşkın dilini? Yok yok… Bu dil ancak kirlenmişliğin dili olabilirdi. Çünkü her özgürlük mücadelesine gönül vermiş bilir ki, her davranış, her hareket ve her yazılanın sonuçlarından sorumludur.
Bunu bilerek yapmak ve en kötüsü de bunu düşünerek yapmış olmaları kanımca.
Ama sanırım son dönemde kullanılan söz burada tam da uygun düşecektir.
“Dere bir günde buz tutmaz, erimesi de bir günde olmaz.” Sağlıksız bir kolektif örgütlenmesinin ortamından çıkan ve yıllardır içimizdeki yarattığı kirliliğin Ben/Bizlerdeki yansımasından başka bir şey değildi bu. Bir yerde okumuştum, şu an tam olarak hatırlamıyorum ama şöyle diyordu: “İnsanın gözünü, dilini, gönlünü ve aklını açan inandığı değerler olduğu kadar bazen bu insanı körleştiren ve kirleten de olabilir. Mesele taşıdığı ve inandığı değerlerin hangisi olduğunu keşfetme bilgeliğinde yatıyor.” Ve ancak yaşamdan öğreniriz bunun karşılığını. Burada kendimize şu soruyu sormakla başlamalıyız diye düşünüyorum; “Çözümün bir parçası değilsem, sorunun bir parçası mıyım?”
Evet, arkadaşlarımız bu dili kullanırken, zıddı olan arkadaşlarımızda ‘daha az’ kirlenmiş dili kullanmış/kullanıyor olmaları kirliliği ortadan kaldırmıyor maalesef.
Aynı sağlıksız kollektif içinden gelenlerin, aynı etkenlerden etkilenmiş olmaları kaçınılmaz bir sonuçtur.
O zaman tekrardan kendimizi sorgulayıp, inandığımız değerlerin dilini kendimizde yaratmanın/keşfetmenin bilgeliğine sarılma zamanıdır.
Ancak böyle yaratabiliriz kendimizdeki Yeni İnsanı… Partizanı…
(Bir ÖG okuru)