Doğada yaşamsal zincirin en gerekli ve belirleyici unsuru elbette sudur. Su tüketmeden belki üç-beş-on gün dayanabiliriz, fakat sonrasında yaşamımız çaresiz bir biçimde sona erecektir. Subaşlarının ejderhalar tarafından tutulduğu ve su kullanımının bedel ödeyerek mümkün olduğu eski zaman masalları vardır, hatırlarsınız. Masal bu ya, bir kahraman çıkagelir ve keskin kılıcıyla ejderhayı öldürür. Subaşlarında bugün de ejderhalar var, ama masallardaki kahraman yok. Yalnız ve yalnız halk var. O halde susuzluğa katlanıp ölümün gelip kapıyı çalmasındansa var olanı tekrar elde etmek; onun kimsenin özel mülkiyeti altına giremeyeceğini ortaya koymak için mücadele edip isyan başlatmak, kıvılcımdan yangın çıkarmak zorunluluktur.
Ya susuzluktan kıvranıp ölüme razı olunacak ya da direnerek (ve bu uğurda belki ölerek!) kazanılacak. Mesele, hakkımız olanı almak için mücadele etmektir. Su ne devletin tekelinde olması gereken bir yaşamsal kaynak, ne de tekeller için bir kârlılık alanıdır. Su bütün bir insanlığın ortak kullanımına aittir ve parayla satılamaz.
En iyimser rakamlarla 50-100-200 yıl daha yetecek düzeyde temiz ve sağlıklı su kaynağı vardır ve bu kaynaklar hızla tükenmektedir. Var olanlar ise bilindiği gibi devlet tarafından el konularak özelleştirilmiş, sermayeye peşkeş çekilmiştir. Bugün dünyanın hemen her yerinde su ticari bir metadır. Emperyalist sermaye ve onun uşağı kompradorlar bu yaşamsal sıvıdan yüksek kâr elde etmektedir. Filmimiz su kaynaklarını tutmuş ejderhalar ve su için mücadele eden yoksul halkın hikayesi hakkındadır.
Filmimizi tanıtmaya geçebiliriz. İdealist bir yönetmen tarafından Kristof Kolomb’un Hıristiyan kimliği üzerindeki örtüyü çekip gerçekliğini ortaya koymak için bir Kolomb filmi yapmak üzere Bolivya topraklarında, uygun doğa koşullarında çalışma başlatır, filmin yapımcısı olan Costa, maliyeti düşürmek için seçmiştir Bolivya’yı. Çünkü ucuza çalıştırdığı figüranlar yerli Bolivya halkıdır. Bu paragöz yapımcı her yola başvurmakta bir çekince de duymaz. Ne “tesadüftür” ki, ortaya çıkarmak istediği Kristof Kolomb da aynı niteliklere sahiptir.
Her şey hazır hale gelmiş, provalar, sahne çekimleri başlamıştır. Bir yandan bu gelişmeleri izleyiciye sunarken ilerleyen dakikalarda ise filmin merkezine oturacak başka gelişmelere tanık oluruz. Bu, su hakkı için yerli halkın başlattığı direniştir.
Bolivya devleti ücretsiz olan suyu özelleştirme kapsamına alarak uluslararası bir tekele sattığı için yoksul, ezilen yerli halkın sudan mahrum kalmasına yol açacaktır. Bu tekelin yaptığı ilk iş var olan şebeke hatlarının vanalarını kapatmak olmuştur. Yerli halk ise, kesilen su hatlarını mahallelerine tekrardan ulaştırmak için kanallar açmaya çalışır, suyu özgürleştirmeye girişirler, fakat karşılarında sürekli güvenlik güçlerini bulurlar.
En doğal hak, yaşamsal ihtiyaç halktan zoraki alınmış, paraya bağlanmıştır. Burada bizim dikkatimizi çeken bir başka nokta ise direnişteki genç-yaşlı kadınların öncü rol oynamasıdır. Nöbet tutmaktan, kanal için kazma-kürek sallamaya, güvenlik güçlerine karşı direnmeye kadar her yerde kadınları görmek mümkündür. Yerel bir talep, küçük çaplı bir direniştir ilk anda görülen, fakat içine iyice girdiğimizde su hakkı için yapılan halk toplantılarının, nasıl tepki gösterileceğine yönelik fikir alışverişinin dikkate değer olduğuna tanık olacağız. İşte buralardan boy veriyor; küçük bir topluluğun koca bir tekele karşı mücadelesinin, büyüyerek devasa alevler haline gelen isyanı. Kıvılcım yangına dönüşmüştür. Düzenlenen protesto gösterileri, atılan sloganların her biri haklı mücadelenin vermiş olduğu onuru yansıtıyor. Buna karşın devlet gözaltı, tutuklama, yaralama ve katletme yoluna başvuruyor. Günlerce, haftalarca sokaklar bu isyanla yankılanmıştır. Ve emperyalist tekel yüksek paralar karşılığı satın aldığı şebeke su hattı anlaşmasını iptal eder. Halkın mücadelesi zaferle sonuçlanmıştır.
Filmimiz görselliğiyle dikkat çekmesinin yanında, yerli halktan oyuncuların rol alması ve özellikle kadınların kimi anlarda öne çıkartılmasıyla kayda değer yönler barındırıyor. Yaşadığımız topraklarda özelleştirmelerin, HES’lerin, madenlerin yaşam alanlarımızı ne denli cehenneme çevirdiğini biliyoruz. Bu yönüyle film, sermayenin her yerde doğaya ve halka düşman olduğunun görülmesi açısından da dikkate değerdir. Tabii halkın kazanmak için direnmekten başka yolunun olmadığının da…
Film kahramanlarından olan yerli Bolivyalı “Hiçbir şey kolay elde edilmiyor, bedel ödemek kaçınılmaz oluyor” mealindeki repliği üzerine daha fazla söz söylemeye gerek olmadığı ve filmin izlenmesinin faydalı olacağı kanısındayız.
Adı: Yağmuru Bile
Yönetmen: Icıar Bollaın
Yapım: 2010
(Bir ÖG okuru)