2 Kasım 2020 tarihinde Avusturya’nın başkenti Viyana’da 6 noktada birden silahlı saldırı düzenleyen ve 3 kişi olduğu tahmin edilen saldırganlar, 4 kişi katlederken, 7’si ağır olmak üzere 14 kişiyi de ağır yaraladı.
Katliamı gerçekleştirenlerden birinin IŞİD üyesi çıkması kimseyi şaşırtmadı.
Viyana katliamı ilk değil. Suriye iç savaşından bu yana Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda vb. birçok Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen onlarca saldırıya iki yeni saldırı daha eklendi.
19 Ekim 2020 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris yakınlarındaki bir okulda öğrencilerine Muhammet Peygamberin karikatürünü gösterdiği gerekçesiyle bir IŞİD sempatizanı tarafından Samuel Paty adlı bir öğretmen kafası kesilerek öldürüldü.
Yine bir IŞİD üyesi, 28 Ekim 2020 tarihinde Fransa’nın Nice kentinde bir kiliseye girerek iki kadın ve bir erkeğin kafasını keserek katletti. Ve ardından 2 Kasım 2020 tarihinde Viyana’da gerçekleştirilen saldırıda 4 kişi katledilirken, 14 kişi ise yaralandı. Her üç saldırının IŞİD tarafından üstlenilmesi saldırıların planlanarak yapıldığı ve aralarında bir bağın olduğunu göstermektedir.
Önceki birçok saldırıda olduğu gibi Fransa ve Avusturya saldırılarının arkasında TC rejiminin olduğu açıktır. Türk devleti ne zaman sıkışsa Avrupa’yı böylesi saldırılarla tehdit etmiştir. TC Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın her tehdidinden sonra Avrupa’da benzer saldırıların defalarca yapılması bir tesadüf olmaz.
Fransa ve Viyana saldırısı öncesi Erdoğan hem Fransa’yı hem de Avusturya devletini tehdit etti. Erdoğan Avusturya devletini Başbakanı kast ederek şu sözlerle tehdit etmişti: “Senin bu çırağın, bu tavırların senin başına çok işler getirebilir. Zira bilesin ki Avusturya’da bir caminin kapatılması oradaki Müslümanların, din adamlarının Avusturya’dan atılması yurt dışı edilmesi yeniden bir haçlı hilal mücadelesini başlatır ki bunun sorumlusu sen olursun.” Bu tehdittin ardından bu saldırının gerçekleşmesi birçok sorununda cevabı niteliğindedir!
Türk devletinin IŞİD’ı benzer eylemlerde kullanması yeni değil. Suriye iç savaşında Kürtlere karşı IŞİD kullanıldı. Yakalan MİT Tırlarındaki silah ve mühimmatın IŞİD’e gönderilmesinde Türk devleti suç üstü yakalanmıştı. Keza, Avrupa’nın ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen IŞİD militanlarının savaştırılmak üzere Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirildiği bilinen bir gerçek.
IŞİD’ın Suriye’de yok edilmesinden sonra, geriye kalan IŞİD artıklarının ülkelerine geri dönmelerinde yine Türkiye’nin devreye girdiği biliniyor. 30 Ekim 2020 tarihinde Frankfurt havalanın da yakalanan bir IŞİD üyesi kadının Türkiye’den geldiği tespit edildi. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelen IŞİD militanlarının sayısı 2000 civarında.
AKP iktidarı IŞİD artığı militanları paramiliter bir güç olarak kullanmaya devam ediyor. Suriye’de yenilgiye uğrayan IŞİD gibi gerici-faşist bir çetenin Suriye Demokratik Güçleri tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra, Türk devleti bunları denetimine alarak ihtiyaç duyduğu bölgelere paramiliter bir güç olarak gönderip kullanmaktadır.
Nitekim Suriye’den Libya iç savaşına yüzlerce IŞİD artığı çete böyle gönderildi. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a saldırmasından sonra çıkan savaşta, Azerbaycan ordusunda savaşmak üzere yüzlerce paramiliter IŞİD artığı çetenin Türkiye tarafından bölgeye nakledildiği açığa çıktı. Aylık 2000 dolar ve öldürecekleri her Ermeni başına 100 dolar vaat edildiği, yakalanan IŞİD artıüı militanlarının kendi itiraflarıyla basına yansıdı.
TC Rejimi Avrupa İçin Güncel Bir Tehdittir!
TC rejimi Avrupa’da sadece IŞİD artığı çeteleri kullanılmıyor. AKP ve MHP kendi yandaş örgütleri üzerinden de saldırılar gerçekleştiriyor. MHP’nin Avrupa’daki Türk Ocak’ları ve AKP’nin DİTB üzerinden örgütlendiği yüzlerce cami ve UID (Uluslararası Demokratlar Birliği) adlı oluşum TC rejiminin yurt dışı şubeleri gibi çalışmaktadır.
TC devleti her fırsatta yurt dışında devrimci, ilerici ve yurtseverlere karşı saldırlar düzenlemiştir. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cunta döneminde de bu saldırılar MHP’liler üzerinden gerçekleştirildi. Abdullah Çatlı, M. Ali Ağca gibi faşist katiller, Papa suikastı başta olmak üzere, Ermenilere ve devrimcilere karşı işlenen cinayetlerde kullanıldılar. TKP-ML militanı Katip Saltan’ın 19 Ağustos 1981 yılında Almanya’nın Aachen şehrinde, bir başka TKP-ML militanı Nubar Yalımyan, 5 Kasım 1982’de Hollanda/Utrecht şehrinde, TC rejimi destekli bu faşist katiller tarafından katledildiler.
TC rejimi Avrupa’daki MİT örgütlenmesi üzerinden eski MHP’li Ömer Güney’i kullanarak 9 Ocak 2013’de PKK kurucu kadrolarından Sakine Cansız ve PKK militanları Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Paris’te katletti.
Her şey aleni olarak ortada olmasına rağmen Avrupa devletleri iki yüzlü davranmaya devam ediyorlar. Her saldırı ve katliamın doğrudan TC rejimini adres göstermesine rağmen, kınamanın ötesinde geçemeyen Avrupa, sadece kendi ekonomik çıkarlarını düşünüyor.
Her Avrupa ülkesi Türkiye’yle olan çıkarlarının zarar görmemesi için, meseleyi alttan alıyor ve suçu yakalanan birkaç IŞİD üyesi ve MİT elemanlarına yükleyerek davaları kapatıyor. Asıl suçlu olarak Türk devletinin temsil ettiği Avrupa’daki örgütlenmelerini yasaklamaya korkan bir Avrupa gerçekliği ortada durmaktadır.
Fransa’nın MHP’nin Avrupa’daki yan örgütü Ülkü Ocakları’nı yasaklaması yetmiyor. MHP’nin ve AKP’nin tüm yan örgütleri ve MİT örgütlenmesinin Avrupa çapında yasaklaması gerekirken, bunlara dokunulmuyor. Aksine TC rejimiyle mücadele eden komünistler ve devrimciler başta Almanya olmak üzere, Avrupa’da kovuşturmaya uğruyor, haklarında dava açılıyor, hapis cezalarına çarptırılıyor. Münih komünistler davası bunun son örneğidir.
Avrupa’da TC rejiminin doğrudan yönlendirmesiyle IŞİD artığı çetelerin gerçekleştirdiği saldırılar sonrası tüm Müslümanların aynı kefeye konması da doğru değildir. İslam’ı kendilerine maske yapan IŞİD vb. terör örgütlerinin ‘din ve Allah’ adına insanları katletmeleri kabul edilemez. Bunların toplum içinde yerlerinin olmayacağı açıktır.
Bu oluşumların dağıtılması, kapatılmasında geç bile kalınmıştır. Ancak, tüm Müslümanların aynı kefeye konarak hedef gösterilmesi de ırkçıların arayıp ta bulamadığı bir fırsattır.
Irkçılar, Avrupa’nın her ülkesinde genel olarak hedef aldıkları göçmenlerin yanın da Müslümanları da bir bütün olarak hedef alarak saldırmakta, evlerini yakmakta, camiler kundaklanmaktır. Bu ırkçı saldırılar da kabul edilemez.
Gerek Avrupa devletlerinin TC rejimi karşısında bu iki yüzlü tutumu ve gerekse de başta Müslümanlar olmak üzere göçmenlere yönelik artan bu ırkçı saldırılara karşı mücadele etmek gerekmektedir.