Türkiye ekonomisi çoklu bir kırılganlık yaşıyor. Sanal/spekülatif büyümenin sınırına gelen Türkiye, 2015’in küresel düzeyde en kırılgan ülkesi olarak değerlendirildi. IMF ve Fitch, yeni raporlarında bu noktanın üzerinde durdu.
Büyüme oranında ciddi bir yavaşlama, işsizlik oranında kronikleşme ve yüzde 10’un üzerinde bir seyir, yüksek ve kalıcı niteliğe dönüşen, çift haneye yaklaşan enflasyon, yüksek (GSMH’nin yüzde 4-5’i dolayında) cari işlem açığı, açığın finansman karşılığında yaşanan önemli problemler, kısa zamanda afaki boyuta yükselen dış borçlanma, uzun vadeli ekonomide durgunluk ve daralma ve durgunluk içinde enflasyon yani stagflasyon şiddetli bir krizin emareleri olarak değerlendirilebilir.
Neo-liberal ekonomik politikaların iflasını gösteren bu gelişmeleri, jeo-politik risklerin artması ve küresel düzeyde finansal salınımlar karşısında ekonomideki büyük zafiyetler izliyor. Ayrıca sivil diktatörlük yönünde devlet-toplum-birey ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve dış politika da agresyon politikalarının iflası, süreci derinleştirici faktörler olarak dikkat çekiyor.
Senkronize kriz dinamikleri
Küresel likidite bolluğunda (2009’a kadar), yüksek faizle sıcak para çekebilen AKP iktidarı, spekülatif bir ekonomik büyüme trendi yakaladı. Bu süreç aynı zamanda AKP’nin hegemonyasını pekiştirdiği bir süreç olarak işledi.
AKP, bir şirket parti haline geldi ve TC şirket devlete dönüşmeye başladı.
Küresel düzeyde para politikaların değişmeye başlamasıyla (2012’den sonra), Türkiye’ye giren para akımlarında azalmalar yaşandı. Hatta sermaye kaçışları arttı. Ucuz kur dönemi bitti. Bugün yaşanan kur şoklarının temelleri oluştu.
Bu konjonktürde bütün ümit, inşaat sektöründeki karlara, kupon arazilere ve imar rantlarına dayalı ekonomik politikalara bağlandı. Yani yeni bir spekülatif büyüme stratejiyle hareket edilmeye başlandı.
Yüksek kırılganlığın önünü açan bu adımlar, senkronize (emlak, döviz, bankacılık, borç krizi gibi) kriz dinamiklerini besliyor.
Kriz aktüelleşti
Kısaca likidite ve finansal sorunlar 2015 yılının ikinci yarısını riskli, 2016 yılını ise muamma haline getiriyor. Siyasal gelgitler ve belirsizlik dinamikleri bu süreci derinleştiriyor. Seçim sonrası oluşan yeni konjonktür bir çok olasılığın önünü açıyor, yüksek ihtimalle siyasal gerilimin artacağı bir dönemin içine girdik.
Çok vektörlü ekonomik kırılganlık ve siyasi kriz dinamikleri şiddetli bir ekonomik krizin habercidir. Küresel finansal dalgalanmalar ve sermaye hareketlerinin yeni yönelimi, krizinin şiddetini artırıcı bir başka faktör olarak dikkat çekiyor. Özellikle likidite ve finansal problemler, Türkiye’de krizi tetikleyecek iki temel faktör olarak dikkat çekiyor
Türkiye ekonomisinin narkotik/yapısal dış kaynağa bağımlılığı, dış borcun olağanüstü artması ve kısa vadeli dış borç stoklarının yüksekliği, dış borcun ağırlıkta özel sektör kaynaklı olması ve sektörün yakıcı likidite sıkıntısı ve yukarıda belirttiğimiz olgular, krizi aktüelleştirmiştir.
Derinleşen ve çok boyutlu bir karaktere bürünen ekonomik kırılganlık, yıkıcı bir krizin önünü açıyor.