ODTÜ öğrencilerin internete yüklediği belirtilen bir video üzerinde AKP medyası ve merkez medya ODTÜ’yü “ başörtülülere saldırı” merkezli olarak hedef haline getirmişlerdi hatırlarsınız. Yayımlanan görüntülerin kırpılarak verilen kısmında dahi sorunun söz konusu kişilerin kılık kıyafeti olmadığı, bu kişilerin o üniversitede öğrencileri olmadığı dışarıdan cemaatçiler olduğu anlaşılıyor olmasına rağmen yalan makinesi bir kez daha çalıştırılmıştı. Gerçekler çarpıtıldı ve ilgilisiz bir konu birden bire “türban sorunu”nun günümüz versiyonu olarak kitlelere empoze edilmeye çalışıldı. Ardından da türbanlı milletvekilleri Meclise türbanları ile girdiler.
Ne yapılmak istendiği daha önceki yalan-yanlış “türban “ haberlerinden az-çok biliniyor. Buna daha ayrıntılı bakmadan önce gerçeğin ne olduğunu atlamamak gerekiyor. ODTÜ’deki cemaatlerin yurtlara insan kazanmak girişimi sadece ODTÜ ile sınırlı değil. Bu durum devlet destekli adam devşirmenin görünür olan bir kısmıdır. Örneğin Tunceli Üniversitesi yeni bir üniversite, henüz mezunu yok. Öğrenciler yıllar geçtikçe bir üst sınıfa geçip alt sınıflara yeni öğrenciler geldikçe muzun da olmadığından nüfus artıyor. Şu anda 7 bine yakın öğrencisi var. Ama bin 100 kapasitesi yurt var, 6 bin öğrenci açıkta. Bu öğrencilerin bir kısmı ev kiralayıp barınma sorununu çözse de çoğunluğu soruna çözüm üretmekte yetkili insanlarca cemaat yurtlarına yönlendiriliyor. Devlet yurtlarının kapasitesizliğinin bir nedeni de bu. Cemaate Dersim gibi hiç olmadığı kadar alanda var olma dahası gelişip serpilme olanağı açıyor. İstanbul’un durumu veya diğer yerlerin durumu Dersim’den farklı değil. Üniversitede kayıt binalarına yakın sokaklarda yurt, ev, vakıf ve burs stantları kuruluyor. Bu stantların büyük çoğunluğu cemaatlere, vakıf ve yurtlara ait. Bir yurt yıllık olarak 4.500 liraya mal oluyor. Fakat cemaatin yurtlarını değil de evlerini tercih ederseniz fiyat birden düşüyor, aylık 200-300 liraya iniyor. Çünkü evler “abi”lerin “abla”ların cemaatin insan kazanmasına daha elverişli ortamı sağlıyor. Evlerde kalanlar için ayrıca özel olarak birde cemaatin burslarından yararlanılabiliniyor. Burs almanın koşulları ise çok basit! “Mülakatı geçmek, haftada 2-3’ü bulan sohbet toplantılarına katılmak” yeterli! Özetle siz yeter ki cemaatin adamı olma yoluna girin, cemaatte barınma sorunu çözüyor.
ODTÜ’de cemaatçiler her yıl olduğu gibi rutin çalışmalarını yapmaktaydılar. Yalnız bu kişiler, cemaatin sağladığı olanakları yeterli görmemiş olmalıdır ki, Devletin yurtlarına merdiven altında kızlarla erkeklerin birlikte olduğu, kız yurtlarında hamile kalan genç kadınların düşük yaptıklarını söyleyip, yani kayıt için gelmiş kişileri ve ailelerini “ahlak” üzerinden kazanmaya çalışıyorlar. Yalancılığında da bir ahlaksızlık olduğunu atlayan bu dini bütün zatların devrimci-demokrat öğrencilere, bizzat fuhuşla suçlanan devlet yurtlarında kalan öğrencilerce, dövizlerle teşhir edildiği, okul dışından gelen bu kişilerin okulun içinde açılan bu stantlarını dışarıya çıkarılmasının sağlanmasından daha doğal bir şey olamaz. “Türbanlılara saldırıldı” yalanının gerçek yönü buyken Başbakandan Cumhurbaşkanına kadar tüm iktidar çevreleri ve malum medya bu olaydan bir türban mağduriyeti yaratma çabasına girdi. Bu çaba oldukça tanıdık. Daha birkaç ay önce Gezi İsyanı’nın ilk günlerinde Başbakan kendisinin yakını olan bir belediye başkanının gelini ile daha kundaktaki bebeğinin tartaklandığını, türbanının zorla çıkarılmaya çalışıldığını söyledi. Bununla yetinmedi “Milli İradeye Saygı” mitinglerinde bu yalanı, yalan olduğu İçişleri Bakanlığınca “bu şekilde bir olaya dair görüntülere rastlanmadı” denilerek resmiyet kazanmasına rağmen, kullanmaktan çekinmedi. Bu kara propaganda AKP medyasının tanınmış kalemşorlarından birinin saldırıya uğradığı iddia edilen “gelin”le röportajı ile boyutlandırıldı. “Yarı çıplak göstericiler bu gelin kızımız yerlerde sürülenmiş birde üstüne işemişler” yalanına kitlelerin inanmasını sağlamak için Vallahiler-Billahilerle servis edildi. Bu “gazetecilik başarısı” yılın röportajı olmuşçasına bir de Haber Türk televizyonundan röportajı yapan gazeteciyle röportaj minvalinde devam ettirildi. İsyanı karalamak halkın meşru taleplerini baskılamak için uygulanan despotluğa zemin oluşturmak, kendi tabanını bir anda tutup ideolojik olarak mevzilendirmek amacıyla bir kaz daha türban mağduriyeti oluşturulmaya çalışıldı. Başbakan görüntülerin ellerinde olduğunu açıklayıp durdu, ama tek kare görüntü paylaşmadı. Hiç olmayan bir olayı olmuş gibi gösterip halkımızın kültüründe bile olmayan (ama devletin polis zulmünde örneklerine rastlanan) üste işeme vb. süslemelerle daha da vahim hale getirilen bu tabloya geniş kitleleri inandıramasa da, Türban mağduriyetinin sömürgeciliğinin işaretini vermiş oldular.
ODTÜ’de yaşanan olay Türban sömürüsünün 2. perdesidir. Yine yalan ve çarpıtma üzerinden yaşananlar ters yüz edilerek verilmiştir. Türbanı kadını, kadının inancını, “ahlakını” ve daha bir dizi dini motifi de içine alarak bir simge haline getirip, kadına türbana yönelik saldırı elbette ki hem inanca hem de kadına yönelik bir saldırıdır. Böyle bir saldırı asla benimsenemez savunulamaz. Fakat AKP olmayan bir saldırıyı var göstererek, kendisinin bizzat sorumlu olduğu kadına yönelik (gözaltlılarda, hapishanelerde kadının iş hayatında ötelenmesinde…) saldırılardan kurtulup birde kendisini bu şekilde bir “halk ve özgürlük savunucusu” rolünde göstererek oy devşirme peşinde koşuyor. AKP geçmişte bunun çok verimli bir şekilde yapmayı bildi. Bugün de aynı amaçla bir kez daha yalanlara dayanan olaylar üzerinden türbana sarılmaktalar. Henüz istediklerini alamadılar. Bunda ki en önemli şey, kitlelerin kadına yönelik saldırılarda AKP’nin ve devlet mekanizmasının rolünü eskisine oranla daha net görmeleridir. Tecavüzcüleri mağdurun “rızasını olduğu” vb. bir dizi akla ziyan mazeretlerle serbest bırakan yargı sistemi özellikle de Gezi İsyanı’ndan beri gözaltına alınan her kadın, türbanlı,türbansız, genç yaşlı ayrımına gidilmeden polislerce “bizim işimiz bu” denilerek taciz edildikleri, sutyenlerini zorla çıkarılmasına çalışılmaktan küfüre, elle tacize, tecavüze tehditlere kadar bir dizi uygulamaya maruz bırakıldığı sosyal medya üzerinden bilinen gerçekler. Hapishanede ziyaretçilere kadın tutsaklara çırılçıplak arama dayatıldığı artık kameralarla tespit edildiği basına yansıdı. Kadına yönelik saldırının bizzat sorumlusu olan bir hükümetin yaşanmamış olayları yaşanmış gösterip çarpıtmalar üzerinden özgürlük adına başörtüsüne sarılması onun çaresizliğinin göstergesi olsa da onun bu gerçekliğini ve yalanlarını teşhir etmekten geri durmamalıyız.
(Bir Partizan)