Ekonomik kriz dönemlerinde veya kriz eşiğine gelindiği dönemlerde iktidar partilerinin klişe tavrı istatistiklerle durumu kotarmaktadır. Seçim dönemlerinde bu, oy toplamak için yapılır. İşin esası, ezilen halklar üzerindeki sömürüyü gizlemek, oluşacak tepkiyle birlikte siyasal basıncı daha doğmadan boğmaktır. Bu amaçla ardarda istatistik bilgi yayımlanıp ekonomide pembe bir tablo oluşturulur. Fakat aynı zamanda fatura ezilen emekçi yoksul halklara ödetilir. İstatistikler egemen sınıfların elinde geniş kitleleri kandırmak için kullandığı bir yalan söyleme aracıdır. TÜİK’in 2016 yılı büyüme rakamları ya da TC ekonomisinde sorun olmadığını gösterdiği rakamlar da referandum öncesi AKP/Erdoğan’ın “evet”ine hizmet eden rakamlardı.
Dünya ekonomisi bırakalım rayına oturmayı, giderek derinleşen bir krizin içine sürüklenmeye devam ediyor. Buna paralel TC ekonomisinde de işler yolunda gitmiyor. AKP/Erdoğan’ın hem iç hem de dış politikadaki saldırgan siyaseti, ekonominin krize gidişini engellemek bir yana daha da hızlandırıyor. Yaşanan sorun her ne kadar gizlenmeye çalışılsa, yeni hesap yöntemleri kullanılsa da mızrak çuvala sığmıyor. 2016 yılında açıklanan Orta Vadeli Programda belirtilen hedeflerin hiçbirine ulaşılamamış durumdadır. Zira yarı-sömürge bir ekonomi olarak TC ekonomisindeki bu şaşma sürpriz değildir. Özellikle ekonomik anlamdaki emperyalizme bağımlılığın kaçınılmaz sonucudur yaşanan.
Son süreçte korumacı politikalar birbiri ardına açıklanıyor. Emperyalist sermaye uluslararası alandan kendi ülkesine çekiliyor. 2016 yılında güvenli liman bulamayıp, uluslararası piyasalardan çekilen sermaye miktarı, yaklaşık 800 milyar dolara ulaşmış durumda. Emperyalist sermayenin gelip yatırım yapmasına bağlı hale gelen yarı-sömürge ülkeler için bu durumun karşılığı ekonomik krizdir.
TC ekonomisinin göreceli istikrarından sonra yaşanan sıkıntının esas nedenlerinden biri budur. Ortadoğu’daki savaş, T. Kürdistanı’ndaki savaş, AKP/Erdoğan’ın “Ey!”nidalı siyaseti, kapitalist sermaye açısından TC devletinin güvenli bir liman olmadığının, politik riskin azami kârı da riske attığının birer nedenidir. Bu etkenlerden dolayıdır ki TC ekonomisi 2016 yılının yaz döneminde yüzde -1.8 oranında, 2016 yılının tamamında ise ancak yüzde 2.9 oranında büyüyebildi.
Fakat bu orana ekonomideki gelişme ile değil TÜİK’in sihirli rakamlarıyla ulaşıldı. TÜİK’e göre TC ekonomisi 2016 yılının son üç ayında yüzde 3.5 oranında büyüdü. Bu “gelişme” ile TC ekonomisinin büyüme oranı yükseldi. Yılın son üç ayında net sermaye çıkışları gerçekleşirken, üretici sektörlerin birçoğunda kapasite kullanımı düşerken, ihracat azalırken TC ekonomisinin nasıl büyüdüğünü sadece TÜİK biliyor! TÜİK’in “yeni hesaplama yönteminde büyüme, girdi maliyetindeki azalışa bağlı katma değer artışıyla sağlanıyor. Enerji fiyatlarındaki düşüklük ve göçmen işçi sömürüsü de dayanak yapılıyor”. TÜİK’in bu çabasına karşın daha özlü ifadeyle, istatistiklerle söylenen bu yalana karşın gerçekler bir kez daha yakıcılığını gösterdi. İşsizliğin % 12’ye çıkması, enflasyonun % 11.29’a yükselmesi bir anda olan bir şey değildir, hatta TC ekonomisinin yüzde 2.9 büyümesinin sonucu hiç değildir.
Dikkat çeken konulardan biri de 2016 yılında tarım sektörünün “milli gelire” toplam katma değerinin yüzde 4.1 oranında azalmasıdır. Bu, tarımsal alandaki yapısal sorunların geldiği aşamayı göstermesi açısından önemlidir. Tarımsal alanda yaşanan sorunların başında ekim alanlarının daralması geliyor. Küçük üreticilerin tasfiye edilmesi ve tarım alanlarının imara açılarak TOKİ’ye toplu konut yaptırılması, maden tekellerine doğayı talan izin verilmesi ekim alanlarını daraltan etkenlerin başında geliyor. Birinci sınıf verimli tarım arazileri ve hayvancılık için önemli olan mera alanları amaç dışı kullanıma açılıyor. Hemen her yıl onlarca-yüzlerce küçük üretici tasfiye politikaları sonucu üretim dışına itiliyor, ekim yapmaktan vazgeçiyor. AKP/Erdoğan döneminde 3.5 milyon tarım alanı yok oldu. 60 milyon dönümlük tarla bomboş duruyor. Ekilecek arazi ve ekecek çiftçi-köylü varken AKP/Erdoğan Sudan’da 8 milyon dönüm arazi kiralayarak tarım yapma, tarım tekellerini zengin etme peşinde koşuyor. Üretim maliyeti düşük ülkelerde tarımsal üretim yapma ve bunu ithal etme, tarım tekellerini zengin ederken, bu ülkedeki tarımsal üretimi ithalata bağımlı hale getiriyor, gıda maddelerinin daha pahalı olmasına yol açıyor. Dolayısıyla tarımın ekonomiye katkısını da düşürüyor.
OHAL ve KHK’larla yönetilmeye başlandığından bugüne TC ekonomisinde hiçbir düzelme olmadı. KHK’lar, komprador kapitalistlerin krizin eşiğinde olan ekonomi de azami kârını korumak oldu. Ekonomide durgunluk yaşanırken, Sabancı’dan Koç Grubu’na, Zorlu Grubundan Ülker’e komprador kapitalistlerin daimi temsilcileri 2016 yılında ne kadar kâr elde ettiklerini birbiri ardına açıkladı. TÜİK’in tüm çabası ekonomiyi sorunsuz göstermek üzerineyken ekonominin sorunsuz olduğu tek kesim komprador kapitalistlerdir. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde (tüm üretici sektörlerde) ise her geçen gün kepenk kapatan sayısı artıyor. İşçiler her sektörde ağır çalışma koşullarında artı-değer sömürüsu ile birlikte “iş kazası” denilen güvenliksiz çalışma sonucu katlediliyor. Ezilen emekçi yoksul halk, geçimini sağlamak bir yana kıt kanaat geçinirken cebindeki üç kuruşunda yükselen enflasyon karşısında bir kıymeti bulunmuyor.