11 kasım “umudu tohumca büyütüyoruz” şöleni yaklaşırken bizde Özgür Gelecek Gazetesi olarak Emre Saltık ile alternatif müzik anlayışını, halk kültüründen beslenmesi gereken bir kültür merkezinin yapması gerekenleri, Tohum Kültür Merkezi’ni ve “umudu tohumca büyütüyoruz “şölenini konuştuk.
Özgür Gelecek: Halk türküleri, kültür-sanatın neresinde duruyor? nereden besleniyor?
Emre Saltık: Bir ulusun geçmişle geleceği arasındaki bağdır kültür. O ulusun tarihi vardır o kültürde kahramanlıklar, yaşanmışlıklar vardır. Bu anlamda kültür, bir ulusun can damarıdır bir ulusu yok etmek istiyorsanız kültürüne yaptığınız operasyonlarla yok edebilirsiniz.
kültür özellikle gelişmekte olan ülkelerde erk devlet kültüre ne yazık ki kendi penceresinden bakar ve kültürü hep yönlendirmeye çalışır.
Türkülerin kendi içinde muhalif bir yanı vardır. Siz türkülerin muhalif yanının öne çıkmasını engellerseniz devlete bağımlı bir kültür ortaya çıkar. Bu da bu toprakların gerçek kimliğinden çok uzaklaşır. Ülkemizde bizde zaman zaman bu süreçleri yaşadık. Yasakların olduğu dönemde en çok yasaklar ülkemizde kültürel üretime konuldu. Buna rağmen halkın en dinamik yapısı olan aşık, ozan geleneği hiçbir zaman susmadı muhalif yanıyla kendini ifade etti.
Halk Karacaoğlanları, Dadaloğluları, Şükrü sultanları çıkardı. Bu ozanlar halka vermek istediklerini şiirleriyle, edebiyatıyla, ezgileriyle verdiler . O direngenliği gerçekten gösterdi ve halka gerçekten önderlik etti.
Halk ozanları aynı zamanda bozandır mevcut düzeni bozandır. Türkülerde böyledir, dönemin, kendi coğrafyasının, yaşanmışlıklarını, acılarını, mutluluklarını yorumlar. Her türkünün bir yaşanmışlığı vardır. Türküler bu yaşanmışlığı alır kendi ezgileriyle birleştirir ve sonraki kuşaklara aktarır. Köprü görevi ise burada ortaya çıkar.
Türküler de birde gelecek güzel günlerin özlemi, yarınların hedefi vardır. Hep umuda direngenliğe yazılmıştır. Tabi kültürel mirasın içerisinden özgün müzik yada protest müzik dediğimiz akımlar çıkmıştır. Az önce ifade ettiğimiz gibi türküler kendi zamanını anlatır. Bu anlamıyla Pir Sultan kendi döneminin protestidir.
Sizce alternatif kültür, alternatif müzik alanında TKM ne gibi çalışmalar yapmalı?
Bir kere alternatif bir kültür merkezi kendi halkını anlatan yaşamını acılarını anlatmalı. Halkından kopuk bir kültür anlayışı bence o coğrafyanın kültürü değildir.
Tohum kültür merkezinin bir geçmişi deneyimi var ben orada çeşitli etkinliklere katıldım TKM bu yetiye bu derinliğe sahip.
Müziğin dili yoktur, evrenseldir. Ama kendi kültürü özümsememiş bir müzikal anlayış farklı toplumlara kendini anlatamaz. Bu yüzden kültür merkezleri kendi kültürünü çok iyi tanımalı kendi kültürümüzle yoğrulmalı.
Sonra çeşitli kültürlerden de beslenmek gerekir. Kültürler yalnız değildir birbirinden beslenir. Kendi halkının kültürüne yabancılaşan, uzak olan bir kültür anlayışı kendini uluslar arası arenada da ifade edemez. Örneğin ilkel manada ortaya çıkan Caz kendini dünyaya kabul ettirmiştir. . Kültür merkezlerinin müzikal anlayışı toplumunun kültürünü uluslararası alana taşıma kaygısı olmalı.
Anadolu kültürü açısından düşündüğümüzde; Anadolu kültürü bin yıllık süreci anlatır ve çok çeşitli kültürlerin odak noktasıdır. Tohum Kültür Merkezi örneğin bir köprüdür ve altından çok sular, insanlar geçecektir.
Tohum kültür merkezinin yeniden açılmak istenmesi sizde nasıl bir etki bıraktı? İlk duyduğunuzda ne düşündünüz?
Açıkçası çok sevindim. Her sokakta bir kültür merkezinin olması en büyük temennimdir. Tıpkı örgütlülüğün asıl olduğu gibi. Keşke her sokakta kültürel anlamda örgütlü olabilsek. Çünkü var olma gerekçelerimizden birisidir kültür. O yüzden kültüre sahip çıkacak onu zenginleştirip geliştirecek anlayışları ne kadar çoğalırsak o kadar iyi olur. Umarım Tohum tüm büyük kentlerde kurulur. Benimde böyle bir talebim olsun.
11 kasımda umudu tohumca büyütüyoruz şiarıyla bir şölen düzenlenecek bu etkinlik dahilinde gazetemiz okurlarına ne söylemek istersiniz?
İnsanlar duyarsızlaştırılıyor. Şuan çok büyük bir dizi furyası var ve insanlar bunu izliyor ve hayattan kopuyorlar. Ve bir duyarsızlık oluşuyor. İnsanlar sanki dizide kendisi yaşıyor. Halbuki hayat acısıyla tatlısıyla farklı bir gerçekliğe sahip. Üstelik bu dizilerde bu realite yok. Ve bu dizlerle ne verirsen onu alan bir toplum oluşturuluyor. Bu noktada birazcık daha sorumluluk duyan ben “emekten yanayım” diyen insanların bir kendine gelmesini istiyorum. Yürüyüp giden bir zaman var ve bu zamanın izleyeni, seyircisi değil bizzat içine girip küçükte olsa rol alabilmelerini istiyorum. Süreci sadece seyretmek değil, içene girmelerini, yaşamalarını istiyorum. Dolaysıyla bir gerçek var 11 Kasımda Tohum Kültür Merkezi’nin bir şöleni var bunun seyredeni değil içine girip bu coşkuyu yaşamaları ve yaşatmaları en büyük talebimdir.