Sanatçısına, yazarına, siyasetçisine, aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde, kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır. Bu düşmanlık ve zulüm, 1915 ile başlamış artarak bugüne gelmiştir. Kendinden olmayanı, ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür. Bir gece evlerinden alınan müzikolog Gomidas Vartabed, Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan, mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan, Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan, Vatanın Sesi yazarı Levon Larents… gibi sayıları yüzlere varan basın emekçisi ölüm yolculuklarında dağ başlarında vahşice öldürülenlerden sadece bazılarıdır.
Aradan 100 yıl geçmesine rağmen özünden; intikamcı, ırkçı, tekçi yapısından hiçbir şey kaybetmeyen ceberut devletin aynı uygulamalarına bugün de tanık olmaktayız. 15 Temmuz’da düzenlenen ve bugün komplo olduğu yavaş yavaş ortaya çıkan darbe girişiminin ardından başlatılan cadı avında gazeteci, yazar, akademisyen ve sanatçılar, yani tüm muhalif kesimler tutuklandı. 150’ye yakın gazetecinin tutuklu bulunduğu Türkiye dünya sıralamasında ilk yeri almaktadır. Hukuk devleti iddiasında olanlar gece vakti meclisten geçirdikleri ”torba yasaları” ile HDP eş başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirbaş’ın evlerinin kapılarını kırarak tutuklamışlardır. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın da durumu onlardan farklı değildir. Gazeteci İnan Kızılkaya, Zana (Bilir) Kaya, Zeynel Abidin, Zehra Doğan, Hülya Karakayaların akıbeti de Ermeni dostlarından farklı olmamıştır.
TC, Avrupa Birliği kapısında üye olmak için sırasını beklerken bundan haberi yokmuşçasına Erdoğan’ın AB’ye ”Sen kim oluyorsun?” diye kafa tutması anlaşılır gibi değildir. Hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü Avrupa’nın ”olmazsa” olmazları arasındadır. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Uluslararası Yazarlar Birliği olan PEN’in dünyanın değişik ülkelerinde tutuklu yazar ve gazeteciler için yapılan çağrılarda Türkiye’de tutuklu bulunan Aslı Erdoğan’a dikkat çekildi. Aynı zamanda PEN üyesi olan Aslı Erdoğan, Özgür Gündem danışma kurulu üyesidir. Hastalığı nedeniyle felç olma durumu ile karşı karşıyadır.
Bu durum, yani düşünce özgürlüğünün hiçe sayılarak yazar, gazeteci ve akademisyenlerin tutuklanması, ölüme terk edilmesi yeni bir olay değildir. Osmanlı’dan 1923 TC’sine ölümler durmamış aksine daha da hız kazanmıştır. Talat-Enver-Cemal üçlüsünün yerini Atatürk-İnönü-Bayar üçlüsü almış, aydınlar bu dönemde de ağır hapis cezaları, yasaklar ve ölüm olayları ile karşı karşıya kalmıştır. Topluma mal olmuş yazar-şair Sabahattin Ali muhalif kimliği ile bilinen bir yazardı. Bunun için defalarca tutuklandı. Tutuklanmaktansa yurtdışına gitmeye karar verince, devletin ajanları tarafından yakalanıp kafası taşla ezilerek infaz edildi. Ali’nin bugün mezar yeri belli değil, olayın failleri halen ”meçhuller”. Eserleri aradan uzun bir zaman geçmiş olsa dahi halk tarafından halen anılmaktadır. Bugün türkülere çevrilen şiirleri “Leylim Ley”, “Geçmiyor Günler Geçmiyor”, “Mapushane Türküsü”nü Sinop, Paşakapısı, Konya cezaevlerinde yattığı sırada kaleme almıştır.
Sosyalist kimliği ve muhalif yazar-şair Nazım Hikmet hayatının büyük bölümünü hapishane ve sürgünlerde geçiren dünyaca tanınmış yazarlarımızdandır. Baskılardan en çok etkilenen Nazım Hikmet’in, kitapları elliden fazla ülkede çevirisi yapılmış, ama maalesef yurdunu terk ederek kaçmak zorunda bırakılmış, sürgünde hayatını yurt özlemi içerisinde kaybetmiştir. 12 yılını cezaevlerinde geçirmiş, en ağır cezayı vatandaşlıktan çıkartılarak verilmiştir. Ama o yılmamış türkülere konu olan şiirlerini cezaevlerinde kaleme almıştır. Nazım Hikmet’e bunlar reva görülmüştür. Yine o şiirleri kalemi ile düşmana inat düşüncelerini aktarmış gönüllerdeki yerini almıştır. Dediği gibi “Mesele esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele”…
Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Ahmet Arif, Ruhi Su, Musa Anter, Enver Gökçe, Ahmet Kaya, Yılmaz Güney… gibi dünyaca tanınmış yazar, sanatçı ve düşünürlerimizden hapishaneye girmemiş olanı yoktur. Hepsinin de akıbeti 1915’teki aydınların durumundan farklı olmamıştır. Bu yüzden bizim ülkemizin şairlerinin eserleri romantik değil, yaslı olmuştur. Ahmet Arif’in ilk ve tek şiir kitabının kaç baskı yaptığını kimse bilemez, sebebi bu olsa gerek.
1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde öldürülen 33 Kürt köylüsü ile 2013 ”Yeni Türkiye”sinde, Roboski’de yaşananlar aynıdır. Yine 34 Kürt köylüsü devlet zulmü ile öldürülmüşlerdir. Ahmet Arif bu katliamı dizelerinde şöyle dile getirmiştir;
”Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında ”,
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım kanlı upuzun,
Vurulmuşum düşün gecelerden kara ”
Ahmet Kaya, Yılmaz Güney gibi dünyaca tanınmış sanatçılarımız, ülkemizde ise en gericisinden, en aykırı düşünenine kadar herkesin gönlüne taht kurmuş sevilen aydınlarımız maalesef devletin baskıları neticesinde yurtdışında ölmüşlerdir. Ancak bugün timsah gözyaşları dökerek onları anmak gayreti içerisinde olmuşlardır. Ancak onların ölülerini sahiplenirler, yoksa yaşadığı zaman onlar en ağır suçlamalarla zan altında bırakılmışlardı. Bu yüzden devlet için ”en iyi aydın ölü aydın”dır.
Aslı Erdoğan onurumuzdur!
50 yıl önce ile 50 yıl sonrasında toplumun yüz akı aydınlarımızın akıbeti hiç değişmemiş olduğu gibi devam etmektedir. Gözaltı, ağır cezalar, sürgün, ölüm tehdidi artık günlük yaşantımızın bir parçası olmuştur. OHAL ilan edildikten sonra KHK ile idare edilmeye başlayan, Erdoğan İslam-faşizmi toplumun en ileri kesiminin sesini kısmak, teslim almak olmazsa en ağır cezalara çarptırmak olmuştur. Aslı Erdoğan’lar, Necmiye Alpay’lar, Sevan Nişanyan’lar, Kızılkaya’lar, İnan’lar… bu zulmün en son halkası olmuştur. Can Dündar’ın gazetesinde Erdoğan’ın IŞİD terör örgütüne yardım malzemeleri adı altında silah sevkiyatını yazması sonrasında yaşananlar hepimizin hatırındadır. Silahlı saldırıya uğramış, cezaevine atılmış en son yurt dışına çıkmakta karar kılmıştır. Bu haberin önemli olmasının sebebi ileriki zamanda Erdoğan’ın uluslararası mahkemede yargılanmasına sebep olacak haber değeri taşımasındandır.
KHK ile kapatılan basın ve yayın organlarına girişilen saldırıların başında Özgür Gündem gazetesi gelmektedir. Kurulduğu ilk günden bu yana hedef tahtasına konan Özgür Gündem gazetesi, birçok defa bombalı saldırıların hedefi oldu. Çalışanların çoğu faili meçhul cinayetlerine kurban gitti. Yazarları tutuklandı. Ağır cezalar ile karşı karşıya kaldılar. Çeşitli defalar kapatılmış olsa da yayın hayatına Kürt halkının sesi olmaya devam etti. Gerçekleri, karanlık noktaları, yandaş medyanın kirli propagandalarına rağmen gazetecilik görev ve sorumluluklarını, tereddütsüz, korkmadan, susmadan yerine getiren gazete olma özelliğini taşıyor. Bunun için hedef seçildi.
Özgür Gündem gazetesi genel yayın danışma kurulu üyesi olan Aslı Erdoğan’ın tutuklanma gerekçesi olan ”örgüt üyeliği” ile ”devletin bütünlüğünü bozmak” suçlamalarına kaynaklık eden yazıları Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin ilçelerinde halka karşı girişilen katliam ve savaş suçlarını dile getirmiş olmasıdır. Zaten bir gazetenin ve gazetecinin de görevi budur. Devletin işlediği suçları hele hele bu zor dönemde yazmak, ancak gerçek gazetecilerin işidir. PEN kulübü üyesi de olan Aslı Erdoğan’ın kitapları romanları, dünyada çeşitli dillere çevrilmiş, dünyaca tanınmış yazarımızdır. Cezaevi koşullarından kaynaklı sağlık nedeniyle felç kalma durumu ile karşı karşıyadır. Savunmak hepimizin, insanım diyen herkesin görevleri arasındadır.
Bilim ve insanlık düşmanı İslami çevrelerin, yandaş, satılmış saray kalemşörlerin hiçbir zaman erişemeyeceği bilimsel çalışmalarda da bulunan Aslı Erdoğan’ın asıl mesleği bilgisayar mühendisliğidir. İsviçre’de bulunan tüm dünyadan bilim insanlarının çalışmalar yaptığı CERN’de Türkiye’den katılmıştır. Fakat toplumsal sorunlar, Kürt sorunu karşısında tarafsız kalınamayacağı için yazıları ile elini taşın altına koymuştur.
Dilbilimci, yazar çevirmen olan Necmiye Alpay cezaevleri ile yeni tanışmamıştır.12 Eylül Askeri Faşist darbesinde de aynı şekilde tutuklanmış Mamak askeri cezaevinde 3 yıl kalmıştır. Demokrasi özgürlük ve insan hakları için ödenmesi gereken bedel neyse Barış’ı savunarak ödemektedir. Fakat diğer yanda kaçak sarayda bir korku imparatorluğu kurmaya çalışan Erdoğan basın yayın organları ile televizyonları karartarak muhalifleri susturarak sadece kendisi ve ailesinin güvenliğini garanti altına almak istiyor.
Her akşam sadece toplumu yalan ve yanlış gerçek dışı yorum ve analizleri ile kanal kanal dolaşan araştırmacı-yazar görünümünde olan cambazların da görevi bilgi kirliliği yaratmaktır. Sahte diplomalı bir cumhurbaşkanını savunmak, İŞİD’E giden silahları, müslümanlara gıda yardımı diye yutturmak, seçimle iş başına gelen milletvekillerini ihbar etmek, tutuklanmalarını istemek … gibi kirli görev üstlenmişlerdir. Meslektaşları binlercesi, işsizlik ordusuna katılırken, tutuklanırken bu yalakaların maaşları milyonlara varmaktadır. Boğazlarda villalarda oturan gazeteciler ordusuna dahil olmuşlardır. Nagehan Alçı’lar,Hilal Kaplan’lar, devşirme Kürt’ler Mehmet Metiner’ler, Şamil Tayyar’lar, Alişan’lar… gün gelecek devran dönecek, Erdoğan’la birlikte sizin de sonunuz gelecek. (Bir ÖG okuru)