Makaleler

Tek kişi olsak bile…

Yoğun bir politik sürecin yaşandığı günlerden geçiyoruz. Geçirdiğimiz 8 Mart ve Newroz’un kutlanacağı Mart ayı ve peşisıra referandum var. Diğer taraftan Suriye işgalinin derinleştirilerek Rakka’ya uzanması söz  konusuyken T. Kürdistanı’nda kışın ardından gerilla savaşındaki durgunluk yerini yavaş yavaş hareketliliğe bırakacak. Politik bir yapı olarak tüm bu süreçlerin birbiriyle bağlantısını kurabilme ve kitlelere ulaşıp örgütleme faaliyetini yaygınlaştırıp derinleştirme görevi, hem objektif hem de subjektif koşulları bilince çıkarmayı gerektirdiği kadar son iki yıldır yaygınlaşan geri çekilmeci ruh halini kırabilmeyi de gerektirmektedir.

Yenmek, yenilmek yine yenmek veya yenilmek… Sınıf mücadelesinin başka türlü yaşanması mümkün değildir. Yenilgi zamanlarında saflarda dağınıklık yaşanması, uzaklaşanların artması her zaman görülen bir durumdur. Fakat devrimci özneler tam da bu durumun fakında olarak safları yeniden derleyip/toparlamanın, yenilgilerden deneyim çıkararak ileri atılmanın faaliyetini örerler. Aksi halde kendilerine biçtikleri “devrimci özne” rolünün bir anlam ve önemi olmayacaktır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve Newroz yaşadığımız coğrafyada her zaman mücadelenin, isyanın günleri olmuşlardır. Bugünlere yönelik çalışmalar referanduma yönelik olan “hayır” çalışmasıyla birleştirilmelidir. Elbette ki bunun yazıldığı kadar kolay olmayacağını biliyoruz. İki yıldır ezilen kesimlere, sol-sosyalist muhaliflere ve devrimcilere yönelik büyük bir saldırı dalgası sözkonusudur. Demokratik alan önemli oranda sınırlanmış durumdadır ve hareket edilemez hale getirilmiştir. Faşizmin mevcut olduğu ülkelerde bu olağan olandır. Önemli olan devrimcilerin bu koşullara uygun yeni mücadele yöntemleri belirleyebilmeleri ve bunları yaşama geçirme iradesini gösterebilmesidir. Elbette ki devrimcilerin tek mücadele alanı demokratik değildir. Baskı ve gericilik dönemlerinde illegal yapının sağlam oluşunun önemi daha açık görülür. (Bu konuya dair gazetemizin 116. ve117. sayılarındaki “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız” yazısı bir kez daha okunmalıdır.)

Bütün bu konulara dair söyleyeceğimiz şudur ki; subjektif durumumuz ne olursa olsun “gerçekler devrimcidir” sözünü şiar edinmiş bizler, olması gerekeni yapmakta her zaman kararlı, her zaman cüretli, yaratıcı ve atak olmalıyız. Yaşam mücadeleyi büyütmek için zenginliklerle, fırsatlarla, olanaklarla doludur. Önemli olan etrafımıza koşullara her zaman mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda bakabilmektir.

 

Çalışmalarımız organize olmalıdır

Referandum süreci çalışmalarının tıpkı 7 Haziran ve 1 Kasım seçim çalışmalarında olduğu gibi iki koldan yürümesi gerekmektedir. Bu kollardan biri “hayır” diyen özellikle HDP ve bileşenleridir. Zaten sürecin en başından itibaren buna yönelik açıklamalar yapılmıştır. Bu çalışmaların itici gücü olabilmemiz önemlidir. İçine girdiğimiz her işte sonuç alıcı olmak, ısrarcı olmak gereklidir. Son yıllarda oluşturulan bu birlikler/platformlar çoğu zaman kağıt üzerinde kalmaktadır. Bunda bizim payımızı da görmek ve önüne geçmek için eksiklerimize yönelmek önemlidir. Çalışmaların ikinci ve asıl yönü kendi özgün faaliyetimiz olacaktır.

Bu faaliyet için tüm alanların kendi özgünlükleriyle hareket etmeleri gerektiği ve bu sayfalardan her yere hitap eden öneriler sunulamayacağı bilinmelidir. Bununla birlikte özellikle 7 Haziran hazırlık sürecinden edindiğimiz deneyim az değildir. Bunlardan en önemlisi kolektif aklın oluşturulmasıdır. Bütün alanlarda ön toplantıların alınması, tartışmalar yürütülmesi önemlidir. “Hayır”ın nedenleri konusunda net ve berrak düşüncelere sahip olunduğu oranda kitlelerle daha rahat iletişim kurabileceğimiz A/P ve örgütlenme faaliyetimizi daha rahat yerine getirebileceğimizin farkında olmalıyız.

Bu toplantılarda “hayır”ın anlamında netleşmek kadar diğer önemli bir konu da faaliyetin örgütlenmesi olmalıdır. Yani kullanılacak materyallerin belirlenmesi-hazırlanması ve hangi semtlere, mahallelere kimlerin gideceğinin netleştirilmesidir. Yeni alanlara da gücümüz oranında açılmak temel hedefimiz olmalıdır. Ayrıca çalışmalar başladıktan sonra düzenli olarak tekrar biraraya gelinip değerlendirmelerin yapılması eksiklerin hızla tamamlamaması da önemlidir.

Bu süreçteki çalışmalarda temel aracımız Özgür Gelecek gazetesi olmalıdır. Gazete dağıtımı, okunması ve okutulması bizlerin her zamanki sorumluluğu iken mevcut durumda bunun önemi artmıştır. Gazetemizin son zamanlarda maruz kaldığı “karalama ve son olarak da saldırı kampanyasına” karşı en etkili tavır onu daha fazla dağıtmak, daha fazla okumak/okutmak olacaktır. Ve elbette ki daha fazla beslemekle….

Sosyalist basının önemli bir parçası olan ÖG, yıllardır düşmanın baskısı altında faaliyetini bedeller ödeyerek sürdürmektedir. Bütün bunların karşısında esasta okurlarından aldığı güçle ayakta durmuştur-durmaktadır. Şimdi yine her zamankinden daha fazla sahiplenilmesi gereken bir zamandan geçiyoruz. 8 Mart ve Newroz’un yanısıra referandum faaliyetinde de ana materyal gazetemizdir ve diğer yayınlarımız ve materyallerimiz olmalıdır. 

 

Hayır’ın bizim için anlamı…

Çalışmalarımızda “Hayır”ın bizler açısından anlamının anlatılması gereklidir. Seçim süreçlerinden farklı olarak sağcısından solcusuna çeşitli siyasal parti ve gruplar da “hayır” demektedir. Sağcı, faşist kesimler konumuz değildir. Ama özellikle CHP’nin teşhirinin yapılması önemlidir. Burjuva basını kullanma olanağının fazlalığıyla da CHP’nin “hayır”ının nedenleri daha fazla öne çıkmaktadır. CHP mevcut parlamenter sistemi kendi kliğinin etki gücü başkanlık sisteminde daha kısıtlanacağı için istemektedir. CHP’nin anayasa değişikliğine itirazı ne daha fazla demokrasine de daha fazla özgürlük istediğindendir. CHP’nin savunduğu propagandada son dönem kullandığı “parlamenter sistemde ne istiyorsun da yapamıyorsun?”sorusu öz olarak doğrudur. 94 yıldır bu ülke CHP’nin savunduğu rejimle yönetilmektedir. Ve halklarımız bunun ne demek olduğunu çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla “Hayır” çalışmasında “parlamenter peçeli faşist diktatörlüğe de sınırsız tek adam faşizmine de hayır” şiarını yaygınlaştırmak-kullanmak doğru olandır.

Gerçekten demokratik bir anayasa ancak tüm ezilenlerin katılımıyla yapılabilir. Bu da tüm ezilenlerin mücadelelerin ilmek ilmek örülmesiyle, kendi kaderlerine sahip çıkmasıyla egemenlerin ideolojik hegemonyasından kopuşlarıyla ve iktidara talip oluşlarıyla gerçekleşecektir. Bizler tüm çalışmalarımızı bu hedefle kararlı bir şekilde ele almalıyız. Tek kişi olsak bile bulunduğumuz her alanda mücadelemizi büyütmenin arayışı içinde olmalı ve artık tek bir anı bile kaybetmeden pratiğe girişmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu