“Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kemend, işte boynum asarsa
İşte hançer, işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan…”
Anadolu topraklarında Aleviler yüzyıllardır her türlü asimilasyon ve katliam politikalarına karşı direnmiş, yaşadıkları onlarca katliamın ardından Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuşlardır. Osmanlı’dan TC’ye değişmeyen gelenek bugün de devam etmektedir.
Günün politik atmosferinde Alevilerin hedef gösterilmesi, Alevi dernek başkanlarına yapılan silahlı saldırılar ve Alevilerin oturduğu evlere yapılan işaretlemeler tesadüfî ya da 3-5 kendini bilmezin yaptığı münferit olaylar değil tam aksine devlet politikasının ta kendisidir.
Evlerin işaretlenmesi
Ev işaretleme ve daha sonrasında yapılan katliamlar ülkemiz topraklarına yabancı değil. Maraş’ta, Çorum’da ve daha birçok yerde bu işaretlemelere tanık oldu bu halk. Son günlerde DAİŞ çetesinin Alevilere yönelik çıkarttığı ölüm fetvaları ile işaretlemelerin aynı dönemlere denk gelmesi ve DAİŞ çetesinin TC tarafından destekleniyor olması doğal olarak tedirginliğe yol açmıştır.
Alevilerin Kürt halkı ile yakınlaşması (DAİŞ tehdidi önemli bir faktör) devleti rahatsız eden önemli konulardan biri iken, Alevi oylarının HDP’ye kayması ikinci bir tehdidi oluşturmuştur. Seçimlerde HDP’nin barajı aşması ile devletin kimyası bozulmuş, bu bozulmanın faturasının bir kısmı ise Alevilere çıkarılmak istenmiştir. İşte Alevilerin payına düşen de evlerin işaretlenmesi, dernek başkanlarının kurşunlanması, katliam, asimilasyon, hukuksuzluk…
Gezi İsyanı’nda hayatını kaybedenlerin çoğunun Alevi olması, devletin en çok başını ağrıtan mahallelerde Alevilerin yoğun yaşıyor olması ve Alevilerin ezilen olmasından kaynaklı devrimci, demokrat ve yurtsever örgütlerle ilişkilerinin gelişmiş olması aslında Alevilerin yüzyıllardır haksızlığa karşı boyun eğmediğinin ve sokaklarda direndiklerinin en büyük göstergesidir.
Ankara ‘ya giderken yolda uzun namlulu silahlarla saldırıya uğrayan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Baki Düzgün, devletin saldırı politikalarının en son örneğidir. Baki Düzgün açıklamalarında “Ülkemizi germek isteyen karanlık güçler var”, “Aleviler canlarını kaybetti, zaman zaman canlarını zor kurtardı. Provokatörler şunu bilmeli biz bu tür algı operasyonları ve provokasyonlarla sokağa dökülmeyiz. Kapılarımıza işaretler atılıyor, cemevlerini hedef alan eylemler tertip ediliyor. Sükûneti koruyacağız. Ancak tedirginiz. Hukuk devleti adı altında güven içinde yaşama arzumuz karşılanmıyor” demiştir. Baki Düzgün sanırız başka bir yerde yaşıyordu ve tesadüfen Türkiye’den geçerken böyle bir saldırıya maruz kaldı. Böyle olmamış olsa nasıl olur da “ülkeyi germeye çalışıyorlar” cümlesini kurar? Bu ülkede neredeyse ayda bir katliam yapılıyorken, T.Kürdistanı alev alev yanıyorken gerginlikten bahsetmesi ilginç ama asıl ilginç olan yan ise “Aleviler sokağa çıkmayacak” anlamına gelen cümleler kurması. Düzgün şunu unutmuş olacak; Aleviler bugün hala ayakta ise bu onların sokaktan çekilmemesi sayesindedir.
Sokağın gücü dünyayı temellerinden sarsar!
Devlet yaptığı operasyonlarla binlerce kişiyi kısa zamanda gözaltına alarak, onlarca insanı katlederek, yaralayıp sakat bırakarak bir mesaj vermek istedi. Bu mesaj açıktır: “Bizim kimyamızda faşizm vardır, bunu kimse bozmaya kalkmasın.” Ama ezilenlerin de bir mesajı var. Aslında bizler Kobanê’de ve 6-7 Eylül Kobanê Serhildanı’nda, Gezi İsyanı’nda ve birçok alanda bu mesajı verdik ama devlet bu, anlamayınca anlamıyor.
Bu topraklarda Aleviler ateşe semah dönmüş turnalardır. Hiçbir zaman boyun eğmemiş ve bundan sonra da boyun eğmeyeceklerdir. Gittikleri yoldan dönmemeye ant içmiş, bu uğurda nice oğullarını ve kızlarını vermişlerdir. Tarih bunu defalarca ispatladı ve yine ispatlamaya hazırdır. Ne güzel demiş Pir Sultan Abdal, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan…”