Dîlok’ta 20 Ağustos günü bir Kürt düğününü hedef alan ve 59 kişiyi katleden DAİŞ, bu bombalı saldırıyla aynı gün Cerablus’a sınır komşusu olan Dîlok’un Karkamış ilçesinde havan toplarıyla saldırı düzenledi. TC/AKP’nin işbirliğinde gerçekleştirilen Dîlok Katliamı ve onu destekler nitelikte olan Karkamış’a havan toplarıyla saldırı, DAİŞ görünümü altında Kürt Ulusal Hareketi’ne Fırat’ın batısını ya da diğer bir ifadeyle “kırmızı çizgi”yi güvence altına almak için yaratılan bir bahane oldu.
Kaldı ki, 30 Mart 2014 seçimleri öncesinde ifşa edilen MİT ve AKP’li kodamanların ses kayıtlarında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırır, savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız” dediği ortaya çıkmıştı. Keza bütün suçları Cemaat’e yükleme kaygısında olan AKP, Kilis’te onlarca kişinin yaşamına mal olan DAİŞ bombalamalarında koordinatların direkt TC ordusu içerisindeki Cemaatçi generaller tarafından verildiğini açıklayarak kendi topraklarını DAİŞ aracılığıyla bombalayacak özelliğe sahip olduğunu aslında itiraf etmişti. Açığa çıkan bu iki gelişme dahi Karkamış’tan yapılan ve harekata gerekçe sayılan bombalamaların direkt TC/AKP tarafından organize edildiğini gösteriyor. Tartışmaların esası bu olmasa da önemli bir nokta olarak kayda geçmek gerekir. Diğer yandan lojistik ve askeri açıdan DAİŞ’i hem destekler hem de örgütler pozisyonda hareket eden TC/AKP, DAİŞ tarafından boşaltılmış olan Cerablus sokaklarını işgal ederken(!) DAİŞ ile arasındaki işbirliği, bu operasyon kapsamında bir kez daha kendisini açığa çıkardı.
TC devletinin TSK ve El Nusra ile Suriye topraklarına 24 Ağustos günü girmesi ve adını “Fırat Kalkanı” olarak belirlediği operasyonla birlikte Cerablus’a yönelik saldırısı, Rojava süreci ile beraber sıklıkla gündeme gelen TC’nin “kırmızı çizgi” hassasiyetinin bir izdüşümüdür. TC’nin sınır problemi ekseninde hareket ettiği bu süreç, Minbic Hamlesi’nin de başarıya ulaşması ve Fırat’ın batısının YPG/YPJ güçleri tarafından hedefe alınması ile alakalıdır. TC, Kürtler ile doğrudan sınır komşuluğunun bulunması olasılığına karşı Cerablus Operasyonu ile sözde DAİŞ ama özde Suriye Kürdistanı’ndaki Kürtlere yönelik açıktan bir savaş açmış durumdadır.
TC’nin korkusu büyüyor
DAİŞ açısından Hol ve Şeddade’nin ardından en önemli son kalenin de kaybedilmesi; TC açısından ise “güney sınırı”na yerleşen bir Kürt oluşumunun giderek güçlenmesi anlamına gelen Minbic Zaferi’nin ardından Cerablus’a düzenlenen bu operasyon, TC için Kürtlere karşı bir koridor oluşturma kaygısını/amacını taşımaktadır. Güney sınırında yer alacak Kürt oluşumunun önünü kapatmaya çalışan TC’nin korkusu elbette ki sadece “sınır”larının dışı ile ilgili değildir. Kürt Ulusal Hareketi’nin hem “iç” hem de “dış” dinamiklerinin birleşmesi olasılığı bu korkuyu artıran önemli unsurlardan biridir.
T. Kürdistanı’nda Rojava Devrimi’nin deneyimi ve birikimi ile birlikte gerçekleştirilen özyönetim direnişleri TC’ye bir “ön tehdit” arz etmiştir. TC’nin endişelerinin artmasında kuşkusuz YPG/YPJ’nin de içerisinde yer aldığı QSD güçlerinin bölgeyi DAİŞ çetelerinden temizleme hamleleri, Afrin ve Kobanê kantonlarının bağlanması için Kürt Ulusal Hareketi açısından stratejik noktada duran Fırat’ın batısına yöneliminin rolü büyüktür. TC/AKP’nin bu saldırısındaki hedefi Kürt halkının kazanımlarını geriye çekmektir. Kobanê Direnişi’nde ortaya koyduğu bu saldırı konsepti, bugün boyutlanarak sürmektedir.
Emperyalistlerin Suriye’deki çıkmazının çözümü Cerablus işgali
Diğer yandan Suriye politikasında uğradığı hezimeti, yaptığı bu hamle ile beraber onarmaya çalışan TC, Ortadoğu’daki rolünü sağlama almaya çalışmaktadır. Rusya uçağını düşürmesinin ardından bölgede oyun dışı kalan TC, bir yandan Rusya ile ilişkilerini düzeltmek adına birçok girişimde bulunurken diğer yandan ise Cerablus operasyonu ile yeniden oyuna katılma fırsatı bulmuştur.
Savaşın Halep’in kuşatılmış olması ve Minbic’in YPG’nin denetimine geçmesiyle beraber Cerablus ve Rakka üzerine yoğunlaştığını düşünürsek TC’nin bu operasyonunun anlamını çözmek daha kolay olacaktır. Cerablus’un ele geçirilmesi ise DAİŞ’in bölgeden tasfiyesi ve kontrolü ele geçiren gücün Suriye ve Rojava’da önemli bir inisiyatife sahip olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle Cerablus’un stratejik ve politik olarak anlamı önemlidir.
Kürt ulusal mücadelesinin bölgedeki geleceğini belirleyecek bir öneme sahip olan Cerablus, TC devleti açısından “kırmızı çizgi” anlamına gelirken emperyalistler açısından ise ayrı bir öneme sahiptir. Rakka Hamlesi’nde QSD’nin ABD ile taktiksel olarak ilişkilenişinin ardından son süreçte ABD’nin Cerablus’a ilişkin açıklamaları gündemde. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Türkiye ziyaretinde “Kuzey Suriye’de, bazı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ki bunların içerisinde Kürt güçler de var, birkaç gün önce uzlaşılan çizginin ötesine, Minbic’in kuzeyine doğru birkaç kilometre ilerlediler; SDG’ye onları kuzeye gitmeleri halinde desteklemediğimizi, açıkça belirttik ve bizim hava korumamız olmadan bunu yapamayacaklarını belirterek onlara sessiz olmalarını söyledik. Türklere, Kürtlerin kuzeye ilerlemeyeceği yönünde SDG’nin durdurulduğu yönünde güvence veriyoruz” (siyasihaber3.org, 26 Ağustos 2016) sözleri Fırat’ın batısına ilişkin emperyalistlerin planlamasını açıktan ortaya koyuyor.
Bu bölgede Kürt Ulusal Hareketi’nin varlığını istemeyen ABD’nin amacı bölgedeki inisiyatifini korumaktır. “Fırat’ın batısı”nın Kürt Ulusal Hareketi’nin denetimine girişi ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin bölgedeki planlarına uymamakta bu nedenle de kendilerince Türk-Kürt dengesi kurmaya çalışmaktadırlar. Açıktır ki ABD’nin de içerisinde dahil olduğu emperyalist ülkeler TC’nin Cerablus işgalini çıkmaza giren Suriye politikalarını kurtarmak üzere kullanıyorlar.
İşgalci TC’nin Celabrus saldırısının Türkiye topraklarındaki anlamı devrimci, demokrat ve yurtsever kesimlere saldırı olarak anlam bulacaktır. Suriye’de Kürtlere yönelik bu düşmanlığın bir yansıması da T. Kürdistanı’nda can buluyor ve bulacakken bu saldırı konseptine karşı devrimcilere düşen direnişi yükseltmektir.