Makaleler

Stratejik derinlikte boğulmak ve Süleyman Şah

21-22 Şubat tarihlerinde Türk Ordusu’nun “başarılar” mitolojine malzeme bir operasyon daha gerçekleştirildi.  Suriye topraklarında bulunan ve Türkiye toprağı olarak adlandırılan Süleyman Şah Türbesi ve “Saygı” Karakolu bir operasyon ile taşındı. Bu “operasyon” medyada o kadar şişirildi ki adeta TC’nin “Ortadoğu kudreti”nin erişilmezliği propaganda edildi. Yapılan HD çekimlerle ve basına sunulan fotoğraflarla büyük bir savaşın son sahnesinde bayrağı düşürmeyen Ulubatlılar ön plana çıkarıldı. Evet, bu “savaşın” sonucu ise tank kapağının düşmesi sonucu bir askerin hayatını kaybetmesi oldu. 

Temsiliyet özelliği taşıyan bu türbenin boşaltılma “operasyon”u belki uzun bir süre sonra mitleştirilecek ve milli başarı olarak akıllara kazınmaya çalışılacak. Türkiye’nin bir iç politikası haline gelen Suriye politikasının bir parçası olan bu operasyon değişen dengelere bağlı olarak ciddi bir politik içeriğe sahiptir. Belli çıkarlar gözetilerek gerçekleştirilen bu “operasyon”da TC’nin çıkarlarının olmadığı söylenemez.

Murat Karayılan operasyona ilişkin “Mevcut taraflarla diplomatik ilişkiler sayesinde zaten görüşülmüş, haberdar edilmiştir. Açık ki Musul’da DAİŞ tarafından alıkonulan konsolosluk mensuplarının kurtarılmasına benzer bir yöntemle buradaki askerler getirilmişlerdir. Burada herhangi bir askeri başarı veya zafer yoktur; çünkü herhangi bir çatışma ile yapılmış bir kurtarma operasyonu yoktur. Dolayısıyla başarıdan veya başarısızlıktan bahsetmenin yeri de yoktur. Burada daha çok ilişkinin ve diplomasinin iyi kullanılmasından bahsetmek mümkündür”(23 Şubat ANF) demektedir.  

Bu zamana kadar Ortadoğu’da DAİŞ’i destekleyerek gerçekleştirilen katliam başarılarının altına imza atan TC’nin Şah Fırat “operasyonu” başarısı açık biçimde bir hiçtir. Başka toprakları işgal etmek için çıktığı seferde boğulan Süleyman Şah, bugün TC açısından Suriye topraklarında işgalin, savaş kışkırtıcılığının temsiliyetidir.

IŞİD ile temas ve gelinen noktada çıkmazlar yumağı

Suriye’de cihatçıları organize ederek etnik temizlik yapan ve buraları parçalara ayırarak, BOP’u hayata geçirmek isteyen emperyalistler bir çıkmazda boğulmaktadır. Bu durumun en son örneklerinden biri Suriye Cumhurbaşkanlığı siyasi temsilcisi Bouthaine Chaabane’nın BM’nin yasağına rağmen yurt dışına çıkması ve hatta bu çıkışta Oslo’da görüşmelere katılmasıdır. 2014 yılında gerçekleşen görüşme Türk medyasında hemen hiç yer almadı. Ve hatta bu konuya ilişkin bir değerlendirme dahi yapılmadı.

Chaabane’ın akıllarda soru işareti bırakan bu gezisinde ABD başkanlığı yapan  Jimmy Carter, Birleşmiş Milletler yetkili isimlerinden ABD’li diplomat Jeffrey Feltman ve de İran Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani Başkanlık Kabinesi Direktörü ile görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin esası ise Kobanê direnişi ile birlikte uluslararası kamuoyunda IŞİD’in niteliğinin daha görünür olması ve ABD’nin IŞİD’i desteklediğine dair birçok belgenin açığa çıkmasıydı. Bouthaine Chaabane’in ise Suriye’nin ABD hakkında Uluslararası Adalet Divanı’na savaş suçu duyurusunda bulunmaması talebiydi. Karşılığında ise Esad’a yönelik yaptırımlardan vazgeçilmesi, cihatçıların Libya ve Suudi Arabistan’a kaydırılması vaat edildi.   

Bu açıdan diyebiliriz ki Kobanê’nin gösterdiği bu gerçek, emperyalistleri ve onların bölgesel uşaklarının politikalarını altüst etmiş ve devamında tüm kirlilerini toparlama hamlesi olarak başlatılan bir süreç başlamıştır. Şimdi ise Türkiye Kobanê zaferinin ardından YPG’nin ilerleyişi karşısında bir çıkmaza girmiş ve bir zamanlar savaş malzemesi olarak bombalanma planına dahil edilen Süleyman Şah türbesi şimdi de bir “milli değer” olarak “kurtarılmış” ve bir propaganda malzemesi haline getirilmiştir. TC’nin Süleyman Şah Türbesine dönük gerçekleştirdiği bu “operasyon” esas olarak TC’nin IŞİD ile olan ilişkilerini kamuoyuna sunacak birçok argüman barındırmaktadır. 

TC’nin Şah Fırat Operasyonu ve çıkmazı

Türbe’nin taşınmasının stratejik yanı da bulunmaktadır. Belirttiğimiz gibi bu “operasyon”un bir plan dâhilinde olduğu ve belli gayeleri içinde barındırdığı açıktır. Türbeyi “koruma” adına Suriye topraklarına yerleştirilmesi bir amaç taşımaktadır.   Türbe’nin Afrin ve Kobanê kantonlarının arasına konulduğu ve YPG’nin bu kantonlar arası bir koridor planı olduğu bilinmektedir. Erdoğan’ın ise “IKBY gibi bir oluşuma Suriye’de engel olunacağını” söylemiş ve kantonlara karşı çıkmıştı. Türkiye’nin Kobanê ve Afrin arasında bulunan Aşme Köyü’ne yerleştirdiği türbe, TC açısından bir koz olarak kullanılması ihtimali taşımaktadır. 

Türbe’nin taşınmasını TC açısından IŞİD’e yönelik bir tavır alış olarak yorumlamak doğru olmayacaktır.  Zira Süleyman Şah Türbesi Kobanê’nin 33 km güneyinde ve Fırat suyunun kenarındadır ve 5 aydır orada bulunan askerlere herhangi bir lojistik destek gönderilmemektedir.  TC askerilerinin orada IŞİD ile anlaşmalı olarak kaldığı bir gerçektir. Selefi düşünceleri nedeniyle hiçbir türbeye müsama göstermeyen IŞİD Kabe’yi yıkmayı dahi kendine hedef biçmişken Süleyman Şah Türbesi için aynı tavrı sergilemedi. Aksine burayı bir karargah olarak kullandı.  Zira Kobanê ateş altındayken buralarda herhangi bir hareketlilik söz konusu değildi. Aksine Kobanê’ye dönük gerçekleştirilen kuşatma sırasında DAİŞ’in en yoğun askeri sevkiyatları türbenin hemen yanındaki Qere Qozaq Köprüsü’nden yapılıyordu. Bu ise TC’nin Kobanê kuşatmasındaki tavrını ve misyonu göstermektedir.

 Şah Fırat “operasyonu” TC’nin Suriye batağında düşmüş olduğu pozisyonun tarifidir. Suriye tahtasında oynanan satrançta TC, süreci  “mat”tan öte “pat” ile tamamlamak istemekte ve piyonlarını bu strateji ile oynamaktadır.

Bir türbenin kudreti veya Süleyman Şahın askeri taktiği

AKP ile Cemaat arasında yaşanan çatışmanın bir parçası olarak açığa çıkan tapelerden Süleyman Şah türbesi konu edilmişti. Söz konusu tapede dönemin MİT müsteşarı Hakan Fidan Türk ordusunu Suriye’ye sokmak için Süleyman Şah Türbesi’ne 4 adam gönderip 8 roket attırmaktan bahsediyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da IŞİD’in türbeye saldırı tehdidiyle ilgili “Laf aramızda kalsın başbakan da ‘Bu bir imkân gibi de değerlendirilmeli’ dedi yani” diyordu. Savaşın bir aracı olarak kullanılan türbe, rüzgârın lehte estiği dönemde böylesi bir amaç için kullanılırken şimdi ise kendini kurtarma çabası olarak kullanılıyor. Suriye’ye girmek için Türbeyi havaya uçurmayı hedefleyen TC, rüzgârın yönü değişince türbeyi milli irade çıtasına çekerek “kurtarmaya” çalışıyor. 19 Şubat günü YPG’nin türbenin 2 km yakınına gelmesi ve burada gerçekleştirdiği askeri başarı TC açısından dengeleri değiştirmiştir.

YPG’nin bu hamlesinden sonra TC bölgenin kaderinin artık IŞİD’in elinde olmadığını görünce “ne yapılabilir”i düşünmüş ve buradan doğru uluslararası hukuktan sıyrılmak için türbenin kudretine sığınarak türbeye çaput bağlamıştır. Bu ise aynı zamanda “Şah-Fırat Operasyonu”, Türk dış politikasının Ortadoğu’da “iflas belgesi”dir. Stratejik derinliğin ise Türkiye’nin 180 metresine kadar uzandığı ortadadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu