İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu 17 Nisan 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısını Golan Tepeleri’nde gerçekleştirdi. Suriye toprağı olan Golan Tepeleri 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail tarafından işgal edilmişti. İsrail 1981 yılında Golan Tepeleri’ni tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıkladı. Stratejik öneme sahip Golan Tepeleri o tarihten bu yana İsrail’in kontrolünde. Oldukça önemli ve stratejik öneme sahip olan bu Golan Tepeleri İsrail’İn tatlı su ihtiyacını karşılayacak bir dizi tesis ile gündeme gelmişti. Netanyahu’nun Bakanlar Kurulu toplantısını burada gerçekleştirme nedeni Golan Tepeleri konusunda tüm dünyaya bir mesaj vermek gibi bir amacı içeriyor. Netanyahu toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, “Golan Tepeleri’nin sonsuza kadar İsrail egemenliği altında kalacağını, Suriye’ye hiçbir zaman iade edilmeyeceğini ve uluslararası toplumun da Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olduğunu artık tanıması gerektiğini” söyledi. Netanyahu’nun Golan konusundaki açıklamasını takiben ABD, AB, BM, Almanya ve Rusya’dan, Suriye’nin pozisyonunu destekleyen açıklamalar geldi. Bu açıklama her ne kadar basit gibi görünse de Ortadoğu’da İsrail’in geleceğini tartışmaya açıyor. Diplomatik ilişkiler açısından Netanyahu Bakanlar Kurulu toplantısı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile telefonda görüştüğünü açıkladı. Görüşmeye ilişkin bilgi veren İsrail Başbakanı, ABD Dışişleri Bakanı’na “Suriye’de siyasi çözüme, İsrail’in çıkarlarına aykırı bir durum olmadığı sürece karşı olmadığını” ilettiğini söyledi. Bakanlar Kurulu toplantısının hemen ardından, İsrail Savunma Kuvvetleri Golan’a yakın bir bölgede askeri tatbikat gerçekleştirdi. Askeri tatbikatın ertesinde de Netanyahu beraberindeki askeri yetkililer ile birlikte 21 Nisan 2016 tarihinde Rusya’ya gitti ve burada Putin ile bir araya geldi. Bütün bu gelişmeleri birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil. İsrail’İn Suriye krizine ilişkin bu kadar yakın temasta bulunması Suriye yangınından mal kaçırma çabasından başka bir şey değil. Suriye’ye ilişkin stratejik ve taktiksel tüm ortaklıkların kendi hesabında yaratacağı etki İsrail için oldukça kritik noktada. Suriye’de yangına odun taşıyan ülke pozisyonunda olan İsrail’in esasta yapmak istediği kullanılıp atılma korkusu. Zira Suriye’de krizin çözülmesi dorunu başta İsrail ve Türkiye açısından ciddi handikaplar yaratıyor. Türkiye Rojava korkusunu iç politikada öz yönetimler ile daha şiddetli yaşarken İsrail ise Golan tepeleri üzerindeki işgalini koruyarak bölgede olası Hizbullah ve Filistinli örgütlerin darbelerinden korkuyor. Aynı zamanda Esad ile ilişkileri noktasında da günah çıkarmanın derdiyle uğraşıyor. Bu noktada ekonomik ve askeri bir kalkan olarak Golan stratejik bir öneme sahip. Kurmak istediği tatlı su tesisleri ile dışarıya bağımlılığını bir nebze de olsa azaltmak isterken aynı zamanda askeri anlamda oldukça stratejik bir mevzi konumunda.
İki olgu; Suriye ve Golan Tepeleri
Suriye konusu ve Golan Tepeleri’nin geleceği iç içe geçmiş iki olgu olgu olarak karşımıza çıkıyor. Emperyalistler arası görülen Suriye konusu başladığı günden buyana İsrail’in baş gündemi Golan Tepeleri.
Netanyahu Golan hamlesini başlattığı sırada, Suriye konusu Cenevre’de görüşülmekteydi ve hatta büyük oranda ABD ve Rusya anlaşmaya da vardı. Bu anlaşma neticesinde ABD ve Rusya Golan Tepeleri’nin Suriye’ye iade edilmesi konusunda da anlaştılar. Bugüne değin İsrail Suriye konusunda emperyalizm direktifleri doğrultusunda tarafken Golan tepeleri konusunda attığı adım ile doğrudan taraf oldu. Dolayısıyla Suriye konusunda çözülmesi gereken baş konulardan biri Golan Tepeleri oldu ve İsrail bu konuda bir mesaj vermiş oldu. İsrail, BM’den gelen Golan’ın Suriye’ye iade edilmesi yönündeki açıklamalara şu şekilde karşılık veriyor: “Golan’ı kime iade edeceğiz, IŞİD mı, Nusra Cephesi’ne mi, yoksa Hizbullah’a mı?”
Geçmişte İsrail ve Suriye arasında Golan’ın iadesi konusunda “barış” görüşmeleri yürütüldü. En son olarak 2008 yılında Türkiye’nin “arabuluculuğu”nda, taraflar arasında Golan sorununun çözümü için önemli mesafe kat edilmişti. Ancak Suriye’de yaşanan iç savaş İsrail açısından fırsata dönüştü. Zaten iade etmede niyetli olmayan İsrail gelişmeler neticesinde işgali arttırdı. Bu işgal “Filistin dostu” olarak AKP tarafından da desteklendi. Bugün açısından İsrail “Suriye diye bir ülke kalmadı” argümanını öne sürerek, şartların kökten değiştiğini ve bu şartları ile sürerek Golan Tepeleri’ni vermek istemiyor. Bu kapsamda İsrail burjuva basınına sürekli olarak Golan Tepeleri’ne ilişkin haberler sürülüyor. İlgili haberler ise Golan Tepeleri’ne ilişkin DAİŞ bahanesinin ileri sürülmesidir. ABD’nin “Terörizm ile Küresel Savaş” politikasına benzer bir politika ile şekillendirilmektedir. Haberlerde kaynağı belli olmayan “Golan Tepeleri sınırında IŞİD’e bağlı olarak faaliyet gösteren Yermuk Şehitleri Tugayı örgütünün elinde Suriye Ordusundan ele geçirdikleri kimyasal silahlar var ve bunları İsrail’e karşı kullanabilir” şeklinde haberler bulunuyor. İsrail’in Suriye konusunda Düşük profilli bir yaklaşım içerisinde olduğuna dair yorum ve haberler ise genel olarak Golan Tepeleri konusunda İsrail’in ciddiyetini arttırmak için kullanılıyor. Hâlbuki İsrail DAİŞ’in bölgesel müttefiki ve tedarikçisi konumunda aktif bir pozisyon yakalamıştır. DAİŞ ve türevi tekfirci hareketlere açtığı kapıları ile tıpkı TC gibi aktif destek sunmuştur. Buda yetmezmiş gibi DAİŞ’e karşı aktif savaş veren Hizbullah’a karşı hava saldırıları da gerçekleştirmiştir. Bu saldırılarda Hizbullah komutanı Samir Quantar katledilmişti. Bugün açısından İsrail’in Suriye krizini derinleştirme arzusu bu krizden faydalandığının açık göstergesidir.
Öte yandan Suriye’nin geleceği konusunda Rusya ile temaslardan da kaçınmıyor. İsrail’in bu çoklu diplomatik sistem programı zararı asgari sınıra çekme çabasıdır. Zira Rusya açısından Suriye konusu adeta bir iç soruna dönüşmüş durumdadır. Zira Suriye’nin kaybı Rusya açısından sadece bir Pazar kaybı değil aksine Avrasya hayalinde ipi elinden kaçırması anlamına geliyor. Zira Suriye konusu artık münferit bir olgudan çok Ortadoğu’nun geleceğini belirleyen bir yerde durmaktadır. Rusya’nın S-400 füze sistemlerini Suriye’de Rus askeri üssü Hmeymim’e yerleştirmesi ile birlikte, Suriye hava sahasının kontrolü Rusya’ya geçmiş durumda. Bu durum İsrail’in Suriye’deki askeri uçuşlarını Rusya ile koordine etmesini gerektiriyor. S-400 füzelerinin Suriye’ye yerleştirmesi sonrasında da, Netanyahu Moskova’ya giderek Putin ile bir araya gelmişti. Netanyahı Golan Tepeleri hamlesini takiben de Rusya’ya giderek Putin ile görüşme gerçekleştirdi. Ancak bu görüşmelerden istediği sonucu alamadı. Zira İsrail Suriye’de Rusya müdahalesi korkusu olmadan hayati çıkarlarını koruma şansı elde etmek istiyor.
İran’ın Nükleer anlaşması İsrail açısından ciddi bir yenilgiyken bu gelişmeler İran kamuoyunda Netanyahu’nun dış politikasının iflası ve yenilgisi aynı zamanda imajının zedelenmesi olarak tartışılmaktadır. Bu kapsamda Netanyahu açısından Golan Tepeleri, kendi bekasını korumak adına şovenist bir çıkış olarak ta okunabilinir. Sonuç olarak Suriye krizi çözüme kavuştuğunda, İsrail Golan Tepeleri konusunda düşündüğünün aksine bir tablo ile karşı karşıya kalabilir. İsrail’in oynadığı bu kumar Ortadoğu’daki değişen kartlarla iflas ile sonuçlanabilir. İsrail’in Golan Tepeleri konusundaki pozisyonunu koruyabilmesi için, Şam’da muhatap bulamaması(bu Esad’ın gitmesi) ve Suriye coğrafyasının kontrol dışında olması ( bu krizin sürekliliği anlamına geliyor) gerekmektedir. Bu tablo İsrail’in amaçları doğrultusunda provokasyondan geri kalmaması gibi bir ihtimali açığa çıkarmaktadır. Netice olarak Suriye konusunda kartlar tam olarak henüz oynanmamış ve yeni kartlar neticesinde kısa vadeli bir sürecin olmadığı görünmektedir.