Ekonomik krizin bütün yükü emekçilerin üzerine yüklenirken, 2022 yılına da zam yağmuruyla girilmiş oldu. Ekonomide dışa bağımlı bir ülke olarak döviz kurundaki yükselişle, iğneden ipliğe her şey zamlandı. Bununla birlikte başta elektrik olmak üzere emekçilerin en tabii ihtiyaçları da özel şirketlerin zam yağmuruna tutuldu.
Ezilenler, 2022 yılına artarda gelen zam haberleriyle girdi. 150 kilowatt’a (KW) kadar olan elektrik tüketimleri yüzde 50 zamlanarak 1.37 TL, 150 KW’ın üzerindeki kısım için ise elektrik tüketiminin birim fiyatı yüzde 125 zamlanarak 2.06 TL oldu.
Özgür Gelecek gazetesi olarak elektrik fiyatına gelen fahiş zamları Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Kocatepe ile konuştuk.
– Elektrik başta olmak üzere enerji fiyatlarına gelen fahiş zamların en büyük nedeni olarak neyi görüyorsunuz? Özelleştirmenin buna etkisi nasıl oldu, özelleştirme süreçleri nasıl başladı?
– Aslında özelleştirme süreçleri 2002’den sonra hızlansa da, geçmişi 1984’lü yıllara dayanır. Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEK) Genel Müdürlüğü’ne Et ve Balık Kurumu’nun Genel Müdürü’nün atanmasıyla başladı. Kurumların içini boşalttılar ve çökertilerek bir süreç hazırlandı yani bu kurumlar kötüleştirildi, işlemez hale getirildi ve özelleştirme propagandasını yaparak önünü açtılar.
TEK’in dağılması ise 1994’te yaşandı. Burada bir takım dağıtım firmaları da özelleştirmeye çıkarıldı. Hatta bunun en meşhuru AYEDAŞ’ın bulunduğu Aktaş elektrik. Doksanlı yıllarda orası satıldı.
Üretimdeki santrallerin satışı ve 2008’den sonra da bilhassa dağıtım şirketlerinin satışı ile 2013’e kadar 20 dağıtım alanı özelleştirildi. Bu alanların tamamı 14 tane şirketin üretiminde. Özel santraller teşvik edildi, üretim devletin elinde iken şimdiyse devletin üretim kapasitesi yüzde 20 civarında. Bir de üretim çoğaldıkça yeni üretimlerin tamamı özel sektör tarafından yapıldı ancak bu teslim edilirken hiçbir plan dahilinde yapılmadı.
Yani özel şirketlerin insafına terk edilmiş bir ülke konumuna geldik. Bu özelleştirmelerin sonuçları da tabii ki ağır oldu. Bunların hepsi döviz bazında kredilerle hem üretim santralleri kuruldu hem dağıtım firmalarına satıldı, dağıtım firmalarına satılırken de bir kısmı kasasında parayla gitti. TEDAŞ’ın bu alacakları tahsil edip etmediğini de hala bilmiyoruz. Bu şirketler döviz bazlı çalışıyor. Özelleştirmenin ardından ilk zamanlar döviz kurunun düşük olmasıyla kimseyi rahatsız da etmedi. Ancak döviz kurunun yükselmesiyle zamlar da artdrda geldi. 2018’de 2022’ye kadar enerji fiyatlarındaki artış yüzde 700 civarına dayanmıştır. Yine o yıllar arasında sanayi ve ticarethanelere yüzde 500 oranında zam yapıldığını görüyoruz. Konutlarda ise bu oran birinci kademe için yüzde 198, yüksek kademe için yüzde 384 artış var.
Bu rakamları, açıkladıkları enflasyonla oranlayınca farkı ve büyüklüğünü anlıyorsunuz. Geçen yaz Ağustos ayında faturalar geldiğinde toplumda çok büyük bir tepki oluştu, bu tepkiler Eylül ayına kadar sürdü. EPDK senede dört defa elektrik tarifesi yayınlar; Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim ayında. Ekim ayındaki tarifeyi yayınlamadılar. Ocak ayındaki zammı görünce neden yayınlamadığı anlaşıldı. Çünkü yayınlasa bu artış enflasyona yansıyacak.
– Peki bu fahiş orandaki zamların önünü alacak bir mekanizma var mı?
– Şunu bilmek gerekiyor ki; enerji ve inşaat firmaları ortaktırlar. Herkesin gördüğü 5 müteahhit var ama aşağı yukarı 10 firma hem enerji alanında hem inşaat alanında, hem madende, ülkenin talan ve yağma edilecek ne varsa bu firmaları görüyorsunuz.
Döviz kurunun artışıyla firmaların “biz zarar ediyoruz” açıklamalarının ardından Ocak ayında yapılan büyük zamla, firmaların bu zararlarını toplumun üzerine yıktılar. Hatırlarsanız, dağıtım firmalarıyla Enerji Bakanı’nın toplantısından sonra Bakan bir açıklama yaptı ve enerji sektörünün 397 milyar TL borcu olduğunu söyledi. O günkü döviz kuruyla baktığımızda aşağı yukarı 30 milyar dolarlık bir borçtan bahsediyoruz. Ama ben bunun da eksik söylenmiş bir rakam olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz daha önce enerji sektörünün 2019 yılındaki BDDK rakamlarından 48-50 milyar dolar borcu olduğunu biliyoruz. Yani bu aradaki farkı borcu ödediler mi yoksa bir kısmını kamu bankaları aracılığıyla mı toplumun üstüne yıktılar tam olarak bilemiyoruz. Bu yüzden bu rakamların eksik olduğunu düşünüyorum.
Bu son zam da tekrar gösterdi ki, bu zamlar özelleştirmenin bir sonucudur, şirketlerin borçlarının topluma ödetilmesidir. Bugün Elektrik Üretim A.Ş. dağıtım firmalarına 31.86 kuruşa elektrik satıyor. Ama % 80’i özel firmalarda olan EPİAŞ’ın fiyatı 1.50 liralar civarında. Bu iki fiyat arasındaki farka baktığınız zaman aslında toplumun bu özelleştirmelerden ne kadar zarar gördüğünü gayet net görebilirsiniz. Bunun çaresi ise elektriğin üzerindeki özelleştirmenin atılması ve kamulaştırılması lazım.
Halkı şirketlerin insafına terk ettiler!
– Geçtiğimiz günlerde sanayi üretim alanlarının elektriği kesilmişti ve iktidar bunu İran’dan gelen doğalgazın azalmasına bağlamıştı. Sizce bu doğru mu?
– Bizim elektrik üretimimizin % 33’ü doğalgazdan oluşuyor. 20 Ocak’ta Türkiye’de elektrik kesildi, bu sadece İran’daki doğalgazın kesilmesi ile olacak bir iş değil.
Biz o günlerde 280-290 milyon metreküp doğalgaz kullanıyorduk. Ama “28 milyon metreküp kesildi” diyor, Türkiye’nin sanayisinin elektriği kesildi. Şimdi bu olacak iş mi? Türkiye’nin üretiminde milyonlarca dolar kayıp oldu. Bu herhangi bir fabrikanın veya işverenin kaybı değil, ülke üretiminin kaybıdır. Ki o günlerde de Türkiye’nin elektrik üretimi 900 bin, 950 bin MW saatlik tüketimi vardı. Oysa ki Türkiye’nin günlük üretim kapasitesi 1.450.000 MW’dir. Orada bu kadar bir fark olmasına rağmen bunların kurdukları sistemin ne kadar dağınık olduğu, ne kadar bu işi yönetemediklerini ve üretim santrallerinin dağılımı arasında alakasız olduğunu buradan görüyoruz. Yani sizin fazlanız var ama elektriğim yok diye elektriği kesiyorsunuz.
Bu yaşananlar ile birlikte anlıyorsunuz ki özelleştirmeci elektrik anlayışı çökmüştür.
Rusya ile bağlantılarımız nedeniyle yapılmaması gereken nükleer santral de hala sürüyor ama bu savaşta doğalgazda bir kesilme olursa ülke karanlığa gömülebilir. Enerjide dışarıya bağımlı olduğundan dolayı dışarıda herhangi bir şey olduğunda veya döviz kurundaki herhangi bir artış bu firmaların girdi maliyetlerini artırıyor.
Şu andaki en büyük kaygılarımızdan biri işte Ukrayna’daki savaşın ülkemizdeki yansımalarıdır. Eğer özelleştirmeler olmasaydı biz bunları da döviz kurundaki artışın fiyat yansımasını da daha rahat atlatabilirdik. Kamu kaynaklarında kullanılacağı için bu tür şeylerden çok daha küçük etkilerle altından kalkabilirdik ancak çoğunlukla özel sektörün elinde olduğu için, bunların maliyetleri bize her seferinde daha yüksek geliyor. Yani bizi bu şirketlerin insafına terk etmişlerdir.
– Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
– Elektrik temel bir girdidir, temel bir insan hakkıdır. O yüzden elektriğe yapılan zam tek başına yapılan zam değildir. Her şey iğneden ipliğe zam yapmış oluyorsunuz aslında. Onun için elektriğin en ucuz, çevreci, kaliteli olan olabilmesinin yolu elektrik üretim, iletim ve dağıtımının tek elden ve kamu eliyle kamusal bir anlayışla yapılmasını sağlamaktır.
Plansız, projesiz bir şekilde ülkemizi enerji üzerinden yağmalamışlardır. Bunun önüne geçmenin yolu elektriğin planlamasını ülkenin bütün planlaması ile birlikte yapmaktır.