Tüm Üretici Köylüler Sendikası (Tüm Köy-Sen) genel kurulu Ankara’da, Tüm Bel-Sen Genel Merkez salonunda 22 Ekim tarihinde yapıldı. Genel kurulda, tarımın çökertildiği ve ithalata bağımlı hale gelindiği vurgulandı.
Yeniden Tüm Köy-Sen Genel Başkanlığa seçilen Sadık Turan ile bir söyleşi yaptık. Turan, genel kurula, yürütülen tartışmalarla, ülkenin tarım politikasına değinirken tek çarenin örgütlenmek olduğunu dile getirerek, “ellerimizin nasırı, alnımızın teri ortaklığımızdır” diyerek örgütlenme, sendikalaşma çağrısı yaptı.
– Geçtiğimiz günlerde sendika olarak bir genel kurul yaptınız. Genel kurula dair görüşlerinizi aktararak örgütlenmenizden bahseder misiniz?
Genel kurulumuzu yaptık, sendikamız 2004 yılında kurulmuştu. Ancak bunun daha öncesi vardı, Türkiye Üretici Köylü Sendikası vardı. 2001 yılında kurulan sendikanın o zaman merkezi Kırklareli’ndeydi. Devlet bize “köylüler sendika kuramaz” dedi o zaman. Aynı kamu emekçilerinin süreci gibi. Ardından da sendikamızı kapattılar. Sonra biz tekrar 2004 yılında merkezi Ankara’da olmak üzere bu sefer Tüm Üretici Köylüler Sendikası kurduk. Buna da kapatma davasının açtılar. Hukuki süreç lehimize sonuçlandı. Ve geçtiğimiz günlerde genel kurulumuzu yaptık.
– Genel kurulda neler konuşuldu, neler tartışıldı? Tarıma dair nasıl bir tablo var sizce?
Biliyorsunuz ülkemiz tarım ülkesi. Daha önceki yıllarda tarımda kendine yeten 7 ülkeden biriyken, bugün uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu tüm kalemlerde ithalatçı durumuna düştük. Maalesef bunu bilerek yaptılar. Bu ülke “tarım ülkesi” demiştik ama AKP 2006 yılında bir Tarım Kanunu çıkarttı. Bu kanunda madde 21 aynen şunu söylüyor; -Bu kanundur değiştirilemez-. 2022 yılında “tüm üreticilere verilecek tüm destek miktarı gayri milli hasılanın % 1 altına düşemez”. Şimdi bunu hesapladığımızda 45-46 milyara tekabül ediyor. Ancak şu anda maalesef hükümet bize bunun yarısını reva görüyor. Dolayısıyla tarımda dışarıya muhtaç hale geldik.
Topraklarımız verimli, dört mevsimi yaşıyoruz. Ama ülkeyi yönetenler gidip Sudan’dan, Malezya’dan, Venezuela’dan arazi kiralayıp tarım yapmaya kalkıyorlar. Bu ne aymazlık bir durum. Halbuki o desteği bize yapmış olsalar biz ucuza mal etsek hem üretici hem tüketici daha ucuza mal edecek.
Bakın bir şey daha söyleyeceğim; geçtiğimiz pandemi döneminde iki şey öne çıktı. Bu iki şey olmazsa yaşayamazsınız, biri gıda-tarım, ikincisi de sağlık. Tarım olmazsa bugün Türkiye’de 80 milyon insan aç kalır aç! Belki organize sanayi olmadan yaşayabilirsiniz, sarayınız olmasa da yaşayabilirsiniz ama gıda ve tarım olmazsa yaşama şansınız yok. O nedenle ülkeyi yönetenler tarım politikalarını yeniden gözden geçirmelilerdir. Üreticiye verilen destek kat kat artırılmalı, mazotta ÖTV ve KDV kesinlikle kaldırılmalı. Yine keza gübrede ÖTV ve KDV kaldırılmalı, çiftçiye ucuz mazot, ucuz gübre, ucuz yem desteği sağlanmalıdır.
“24 Ocak: Üreticinin idam fermanını çekildiği gün”
– AKP iktidarı neden böyle yapıyor sizce?
Bizim ülkemizde gelmiş geçmiş tüm hükümetler artı AKP de bunu bilerek yaptı. Emperyalist kapitalist ülkelere göbekten bağlı onlar. Dolayısıyla bu mesele birdenbire olmadı. Özellikle 1980 darbesinden sonra 24 Ocak kararlarıyla bugün diğer alanlarda olduğu gibi tarımda da üreticilerin idam fermanını çekildiği bir gün diyebiliriz. Biliyorsunuz o dönemlerde bir sürü kurum vardır. Tarım alanında şeker fabrikaları, ticarethaneleri, denetim kurulu gibi kurumları bilerek tasfiye edildiler. Yani AKP iktidarı bunu bilerek yaptı. Bu tesadüfi değil. Tarım politikaları deyince emperyalist ülkeler “siz üretmeyin, biz size gerekli tedariki sağlarız” diyor. Tabi 1 liraya üreteceğiz şey dışarıdan 5 liraya tüketiciye yansıyor maalesef.
Yine geçtiğimiz günlerde bakın, Ukrayna-Rusya savaş halindeyken bile bize ayçiçek yağı gönderiyorlar, düşünebiliyor musunuz? Başta ayçiçek olmak üzere iki ülkeye bağlıyız. Halbuki üreticiye destek vermiş olsalar böyle olmadı. Şimdi ne dediler; “Ekebildiğiniz kadar ekin” dediler. “Hiç boş yer bırakmayın, ekilmedik yer bırakmayın” dediler. Biz üreticiler başta ayçiçeği olmak üzere arpa, buğday hepsini ektik ama ayçiçeğinin geldiği nokta maalesef 9 lira.
Üretici 9.5 liraya ayçiçeğini satmak durumunda kaldı. Bu mudur üreticiyi desteklemek, bu mudur “ekin ekebildiğiniz” kadar demenin karşılığı.
Başka bir konu daha; örneğin hububat desteği veriyor. Yıllardır arpadan buğdaya ton başına 100 lira para veriyor veriyordu devlet. Bunun karşılığında üretici makbuz karşılığında % 2 sabotaj parası veriyordu. Ama bugün verdiğimiz sabotaj, ton başına alacağımız destekten daha fazla hale geldi yani düşünebiliyor musunuz? Tüccara buğday-arpa götüreceksiniz, nüshasını makbuzunu kestireceksiniz. 4 lira almak için 5 lira makbuz vereceksiniz! Böyle çarpık bir politika olamaz. Dediğim gibi AKP iktidarı bunları bilerek yapıyor, gelmiş geçmiş hükümetler olduğu gibi AKP de tam bunu yapıyor.
“Biz 5’li çeteden büyüğüz!”
– Son olarak bir çağrınız var mı, neler yapabilir tüm bunların karşısında?
Çiftçilerin olduğu gibi tarım iççilerinin de örgütlenmelerini isteriz. Sorunlarımız ortak ve beraber mücadele etmekten başka çaremiz olmadığımızı gayet iyi biliyoruz. Bunu değiştirmenin tek yolu, üreticilerin sendikalarda örgütlenmesi. Bakın Avrupa’da, Yunanistan, Fransa’da vb. üreticiler en ufak hak gaspına uğradığında trafiği felç ediyorlar, sendikaları çağrı yapıyor, herkes sokağa dökülüyorlar. Bizde öyle değil, o seviyeye gelemedik daha.
Örgütlenmekten başka çaremiz yok, aramızdaki yapay ayrılıklara gerek yok, Alevidir, Sünnidir, Kürt’tür, Türk’tür … bunları kenara bırakacağız. “Ellerimizin nasırı, anlımızın teri ortaklığımızdır” diyoruz. Buna tarım işçileri de dahil. Çünkü biz milyonlarız, binleriz! Ne diyordu Tayyip Erdoğan “5, 4’ten büyüktür”.
Ama siz ülkenin kaynaklarını 5’li çetelere peşkeş çektiniz. Biz 5’li çeteden büyüğüz. Milyonlarca üretici, milyonlarca tarım işçisiyiz. Biraraya gelirsek sorunlarımıza ortak çare ararsak tabi ki bu durumu değiştirebiliriz.