Almanya’da seçim süreci ile keskinleşen siyasi atmosfere, MLPD ve ATİF’in bu siyasi arenadaki yerine, göçmen politikasına dair bir çok konuyu ele aldığımız bir söyleşi gerçekleştirdik. Erhan Aktürk, bir çok önemli noktalara değindi ve son olarak, “Tüm ezilenleri, Enternasyonal liste-MLPD ile dayanışmaya ve oy vermeye çağırıyorum” dedi.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Erhan Aktürk kimdir?
26 Eylül’de Almanya’da yapılacak olan parlamento seçimlerine Enternasyonal liste-MLPD’de ikinci sırada milletvekili adayıyım.
Almanya’ya 1988 yılında, politik mülteci olarak geldim. ATİF’in bir üyesi olarak, Federasyonun çeşitli kademelerinde yer alarak, uzun yıllar göçmenlerin ekonomik, demokratik ve akademik talepleri doğrultusunda mücadele ettim.
Politik çalışmalarımdan dolayı; 2006’dan 2008’e kadar Fransa’da 2 yıl tutuklu kaldım. Yine 15 Nisan 2015 tarihinde, Almanya-Türkiye işbirliğiyle, yapılan operasyonda, Münih politik tutsakları olarak bilinen davada; 10 sanık ile birlikte tutuklandım ve 3 yıl 6 ay hapishanede kaldım.
Tutuklama ve yargılama süreci, toplamda 5 yıl 4 ay gibi, uzun yıllara yayıldı. Ve “demokrasisi çok gelişmiş” bu ülkede, Müslüm Elma adeta rehin tutuldu. Son duruşmada ancak özgürlüğüne kavuştu.
Gelinen aşamada, üst mahkemeye yaptığımız itiraz ile birlikte, dava Yargıtay’da devam ediyor. Şimdi halen fabrikada işçi olarak çalışıyorum.
MLPD’nin yeniden enternasyonalist adayısınız, Almanya’da nasıl bir seçim atmosferi var? Sizce Almanya’da halk için bu seçim nasıl bir anlam taşıyor?
Öncelikle Almanya seçimleri ve parlamentosu üzerine kısaca birkaç noktaya, vurgu yapmak istiyorum.
Önceden Almanya’da dört yılda bir yapılan genel seçimlerin, 2021 yılından itibaren beş yılda bir yapılması konusunda meclisteki bütün partiler uzlaştı. Gerekçesi ise, Avrupa ülkelerinde beş yılda bir yapılan seçimlere, Almanya’nın da ülke menfaatleri için uyum sağlaması gerekiyor.
Yine Almanya Federal Meclisi; 709 milletvekilinden oluşuyor. Son olarak, 2017’de yapılan federal seçimlerinde, meclisteki vekil dağılımı şöyle oldu; CDU-CSU (kardeş patiler) yüzde 32,9 (246 vekil) SPD yüzde 20,5 (153 vekil) AFD (ırkçı-faşist parti) yüzde 12,6 (94 vekil) FDP yüzde 10,7 (80 vekil) Sol-Parti yüzde 9,2 (69 vekil) Yeşiller yüzde 8,9 (67 vekil).
Şimdi esas sorunuza dönecek olursam; bilindiği üzere, son iki yıldır tüm insanlık, Koronavirüs’ün etkisi altındadır. Koronavirüs pandemisinin çıkması ve dünya ülkelerine hızlıca yayılması, egemenlerin tüm çaresizliğini ortaya koydu. Şimdiye dek, emperyalistler hep ürettikleri ve imha gücü yüksek olan silahlarla övünmeye çalışıyorlardı.
Bu anlamda da kapitalist sermayenin önemli bir bölümü bu alanda dolaşıyor-dolaşıyordu. Fakat pandemi süreci, onların ikiyüzlülüğünü ve kitleleri yalanlarla nasıl avuttuklarını açığa çıkardı. İşgal ve talan siyaseti için, silah ve savaşlara devası bütçeler ayırırlarken, sağlık ve çevre sorununa ayrılan bütçe, silahlara ayrılan bütçenin, yüzde 1’i kadar değil.
Örneğin; Almanya 83 milyon nüfusu ve ekonomisinin de çok güçlü olmasına rağmen; ülkedeki yoğun bakım yatakları sadece 28 bindi. Ve 1900 hastaneyi temsil eden Alman Hastaneler Birliği Başkanı, GERALD GASS “28 bin olan yoğun bakım yataklarını, pandemi sürecinde, 40 bine çıkardık” diye açıklama yaptı. Burada ortaya çıkan şudur; pandemi sürecinde evlerde ve sokaklarda insanların ölmemesi için, hastaneleri ve yoğun bakım yataklarını, kontrolü bir şekilde devreye koydular.
Bu bakımdan, egemenler iki noktayı önlemeye çalıştılar. Birincisi; bir an önce pandemiyi hafifletip yeniden kitlelerin güvenini kazanmak, ikincisi de ne pahasına olursa olsun sosyal patlamaların önüne geçmek.
Gelinen aşamada, tüm bu süreç; sağlık, çevre ve yaşanan doğa afetleri gibi gündemleri öne çıkardı. Bunlarla birlikte, işsizlik ve yoksullukta sürekliliği sağlanmış bir gündem olarak yerini koruyor. Bütün bunlara Afganistan’daki son gelişmeleri de ekleyebiliriz.
Şimdi Almanya’da çok tartışılan konulardan biride budur. Bu anlamda Almanya halkları yoğun gündemeler içinde seçime gidiyor. Bu pandemi süreci bazı ülkelerde iktidar değişimine yol açtı.
Bakalım Almanya’da CDU-CSU ve SPD koalisyon hükümeti yerini koruyacak mı, göreceğiz.
Siz MLPD’nin Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin Oberhausen şehrinin adayısınız. Özellikle son dönemde artan ırkçılık ile birlikte göçmenler için sancılı bir süreç yaşanıyor. Bu süreçte gerçekleşen bir seçimde nasıl bir göçmen politikası ve söylemi var, bize biraz MLPD’nin göçmen politikasını aktarır mısınız?
Evet ırkçılık emperyalist-kapitalist sistemin önemli bir saldırı silahıdır. Sistem ürettiği sorun ve problemlerin üstünü örtmek için, her süreçte halklara dönük bu saldırı silahını devreye koyuyor.
Almanya’da da ırkçılık temel bir problem olarak her dönem aktüeldir. Yine şöyle bir değerlendirmeden yola çıkarsak; 83 milyonluk Almanya’da yaklaşık olarak, 15,5 milyon göçmen yaşamaktadır.
Bunların içinde 4,5 milyonu Müslüman ülkelerden gelen göçmenlerdir. Irkçı ve faşist partiler, tüm sorunların nedeni olarak bu azınlık göçmenleri göstermektedir. Şimdi 83 milyonluk Almanya’da 4,5 milyonluk bir kitle, yüzde 3,7’sine denk düşüyor.
Bu kadar az bir oranın, büyük bir nüfus içinde tüm sorunların yaratıcısı olarak gösterilmeleri zaten mantıklı değil. Ama manipülasyonda oldukça elverişli bir durumdur. Şimdiye kadarda hem iktidardaki partilerin hem de ırkçı ve faşist partilerin yaptıkları politikalar bu çerçevede oldu. Bu seçimde de bu söylemlerine devam ediyorlar.
MLPD’nin göçmenlik politikası geçmişe oranla şimdi daha da gelişmiş ve ileri durumdadır. MLPD enternasyonalizm politikası çerçevesinde, göçmen halklar, kurumlar ve partilerle hem iyi ilişkiler içinde hem de birlikte iyi çalışmalar yürütüyor.
Bu anlamda MLPD’nin göçmenlere dönük politikasında bir netlik söz konusudur. Yine bugün Almanya’da birçok anti-faşist, anti-emperyalist gurup ve partiler var. Ama tüm bunların içinde, en doğru siyaseti ve ideolojiyi benimseyen, en tutarlı, en programlı ve bu sistemin alternatifi olan sosyalizmi hedefine net olarak koyan parti MLPD’dir.
Bu nedenle tüm ezilen göçmen halkların ve emekçilerin MLPD ile birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Zaten enternasyonalizmde bunu gerektiriyor.
Siz aynı zamanda Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu üyesi olarak, ATİF’in Almanya seçimlerindeki rolünden ve bu seçimi ele alış politikasından bahseder misiniz?
Evet bende bir ATİF üyesi olarak söyleyebilirim ki, Almanya’daki gelişmelere karşı daha duyarlı olma ve buradaki sorunlara direk dahil olma noktasında çok tartışmalar yaptık.
Bu noktalarda bazen tutucu, bazen ileri yanlarımız oldu. Fakat yaşadığımız pratiklerden çok şey öğrendik ve dersler çıkardık. Bu anlamda, Federasyonumuz ATİF gelinen aşamada, bu coğrafyada doğru bir zemin üzerinde hareket ediyor. Bu olumlu bir durumdur. Ancak yeterli değildir. Bu durumu daha da ileriye taşımamız gerekiyor.
Çünkü günümüzde yerli ve göçmenlerin sorunlarının aynılaştığı bir dönemde, federasyonumuz ATİF’in de kendisini buna uygun konumlandırması zorunludur. Bu anlamda iki dönemdir ATİF’in Almanya seçimlerine katılması ve içinde yer alarak aktif mücadele etmesi doğru bir politikadır.
Bu doğru politikasını şimdi de 26 Eylül’de yapılacak olan seçimlere ilişkin yapmaktadır. Ve göçün 60. yılına dair, bir seçim broşürü çıkardı. Geniş baskısını yaparak tüm alanlara göndermiş bulunuyor. Ayrıca ATİF’e bağlı birçok derneğimizde seçim kampanyası çerçevesinde, MLPD ile birlikte toplantılar, paneller ve mitingler düzenleniyor.
Yani yoğun bir süreçten geçiyoruz. Bu da iyiye işarettir. Bu nedenle, bizim için esas olan kitlelerin sorunlarına daha duyarlı olmak ve bunun üzerinden kitle bağlarımızı genişletmektir.
Bunun yanında emperyalizm, kapitalizm, faşizm ve ırkçılığa karşı mücadele etmekte kendisine insanım diyen herkesin görevidir.
Son olarak; sizin aracınızla, 26 Eylül’de Almanya’da yapılacak olan seçimlerde, tüm ezilenleri, Enternasyonal liste-MLPD ile dayanışmaya ve oy vermeye çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum, çalışmalarınızdan başarılar diliyorum..