Yeni Özgür Politika gazetesinden Tijda Yağmur, aynı gazetenin yazarı Nubar Ozanyan’a Azerbaycan’ın son saldırısı ve işgaliyle birlikte yüz binin üzerinde Ermeninin göç etmek zorunda kaldığı, yüzlercesinin yaşamını yitirdiği Atrsakh/Karabağ’daki sürece ilişkin söyleşi yaptı.
Tijda Yağmur’un sorularını yanıtlayan Nubar Ozanyan “T.C., İsrail, İngiltere, AB, ABD ve Rusya’nın her şeyden haberi, bilgisi ve onayı vardı. Bu ‘kurtlar sofrası’nda, zayıf bir ülkenin iradesiz, zayıf profilli yönetimi hiçbir şey yapmadı. Olanlara boyun eğip, izlemekle yetindi” dedi.
Bakü rejimi, Ankara rejimi desteğini arkasına alarak Dağlık Karabağ Ermeni halkına yönelik soykırım gerçekleştirdi. Dağlık Karabağ’da ne oldu?
Dağlık Karabağ dünyanın sessizliği içinde tarihinin en trajik günlerini yaşadı. Yaşamaya devam ediyor. Ermenilerin tarihinin son sayfası çevrildi. “Karabağ’ı kaybeden Ermenistan’ı kaybeder” diyen şehit Komutan Avo’nun (Monte Melkonyan) yıllar önce sözünü ettiği günler yaşanıyor. Yenilgi, ihanet, yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik sokaklarda bir kâbus gibi dolaşıyor. Karabağ Ermenileri, T.C. destekli Azeri işgalcilerin karşısında ne Ermenistan hükümetini ne de kendilerine yardım edebileceğini düşündüğü, dost bildiklerini yanında görmeyince büyük bir hayal kırıklığına uğradı ve umutsuzluğa kapıldı. Halk, Karabağ’da kalıp Azeri diktatörlerin zulmünü yaşamaktansa çareyi Ermenistan’a dönmek ve Ermeni halkı arasında kendi dilinde yaşamakta buldu.
Osmanlı’dan Kemalistlere, Erdoğan’dan Aliyev’e uzanan tarihin her bir durağında soykırım, katliam, sayısız hakaret, aşağılama ve zulmün her türlüsünü yaşamış olan halkın Aliyev gibi bir diktatöre güvenip inanması beklenebilir mi? Aliyev gibi bir diktatörün yönetimi altında kendisi için bir gelecek görebilir mi? Diktatör Aliyev, Karabağ Ermenileri için “kimseye gidin demedik” şeklinde konuşuyor. Aliyev, “Karabağ’da yaşayan Ermenilere eşit vatandaşlık hakkı verileceğini” söylerken henüz birkaç gün öncesine kadar Ermenilerin yaşadığı köy, kasaba ve şehirlere eş zamanlı olarak Azeri askerlerin saldırısı sonucu yüzlerce şehit toprağa verildi. Halk halen akıbeti belli olmayan kayıp evlatlarını arıyor. Halk, dokuz ay süren Karabağ kuşatma ve ablukasını, açlığı, dermansızlığı, enerjisiz bir yaşama mahkûm edilmiş günleri nasıl unutsun?
Her şey emperyalistlerin konjonktürel jeostratejik çıkarlarına göre şekilleniyor. Sınırlar da güçlü olanların müsaade ettiği şekilde belirleniyor. ABD, AB ve İngiltere’nin çıkarlarına göre belirlenmeye çalışılıyor.
Diktatörlerin bir yüzü zulüm iken diğer yüzü yalan, kandırma ve hiledir. Hafıza katillerinin bütün unutturma çabalarına karşın mazlum halklar kendilerine yapılan zulmü unutmuyor. Ne Aliyev ne Erdoğan, Karabağ Ermenileri başta olmak üzere Ermeni halkını kandırabilir. Sahte demokrasi havarisi kesilerek halkı aldatamazlar. Kuşatılıp bombalanan, silah zoruyla ağır teslimiyet koşulları dayatılan halk elbette Karabağ’da kalmanın koşullarının olmadığını iyi gördü. Ermeniler, Karabağ’da kalmayı kabul etselerdi zulümden zulüm tercih etmek zorunda kalacaklarını iyi biliyorlardı. Halk dünyanın ya da Ermenistan yönetiminin yanında olmadığını gördü. Yalnız kaldığını, yüz üstü bırakıldığını iyi gördü. Ne dağlara sığınacak bir özgürlük umudu ne toprağında kalacak bir umut göremediği için tarihini, kültürünü, mezarlıklarda yatan sayısız insanını, hatıralarını, kiliselerini geride bırakarak düştüler sürgün yollarına…
Rusya, Türkiye, ABD, İsrail bu savaşta, bu soykırımda nasıl bir politika izledi? Rusya neden müdahil olmadı?
Hem Rusya’nın hem de Batı’nın, Bakü ile ekonomik ve stratejik çıkarları halkların ayak altında ezilmesinden daha önemli ve daha belirleyicidir. Çıkar gerçekliği ve çakışması, Azerbaycan’ın Karabağ’a yönelik askeri işgaline, saldırganlığına, soykırımına izin veriyordu. Jeostratejik durumun Azerilerin lehine olacak şekilde değişikliğine izin verdiler. İsrail ve Türkiye, her türlü askeri-teknik-lojistik desteği açıktan verdi. Rusya istihbarat-askeri-diplomatik destek verdi. ABD ise müttefiki T.C.’nin saldırganlığına göz yumdu. Dünyanın efendilerinin jeostratejik çıkarları, konjonktürel gerçekleri askeri olarak güçlü olana daha fazla güç ve yayılma olanağı sunmaktadır.
Bu soykırımda Ermenistan yönetiminin payını nasıl görüyorsunuz?
Hem Karabağ hem de Ermenistan yönetimi, iradesiz, kararsız, halkını korumaktan aciz bir tutum izledi. Zamanı muhtemelen belli olan ancak mutlak olacak olan işgal saldırısına halkı hazırlamadı. Savunma ve korunma temelli ciddi bir önlem ve işlevli bir tedbir almadı. Ciddi bir hazırlık yapmadı. İşgal ve saldırının, soykırım ve sürgünün ne zaman-nasıl yapılacağı, bir sonraki adımın nasıl atılacağı vb. hesaplanıp planlanmış ve önceden belirlenmişken sessiz ve iradesiz kalmak kabul edilemez. Utanç dolu iç ihanetler, satılmış siyasetçi ve generaller, iğrenç pazarlık ve görüşmeler kesintisiz bir şekilde sürüp devam etti.
T.C., İsrail, İngiltere, AB, ABD ve Rusya’nın her şeyden haberi, bilgisi ve onayı vardı. Bu “kurtlar sofrası”nda, zayıf bir ülkenin iradesiz, zayıf profilli yönetimi hiçbir şey yapmadı. Olanlara boyun eğip, izlemekle yetindi. Diplomatik alanda etkisiz kınama mesajları ve rutin açıklamalar dışında hiçbir şey yapılmadı.
Bu son saldırıda Azerbaycan ve Türkiye’nin etki alanı genişledi. Iğdır’dan Bakü ve Bişkek’e kadar uzanacak bir güzergahın önü açılmış oldu. Hedef ne? Jeopolitik dengeler nasıl şekilleniyor?
Her şey emperyalistlerin konjonktürel jeostratejik çıkarlarına göre şekilleniyor. Sınırlar da güçlü olanların müsaade ettiği şekilde belirleniyor. ABD, AB ve İngiltere’nin çıkarlarına göre belirlenmeye çalışılıyor. Bu süreçte T.C. devletinin de eli oldukça güçlendi. Yayılma ve hegemonya gücü arttı. Turan hayalleri daha yakın hale geldi. Şimdiki amaçları, Ermenistan’ın Sunik dediği Zengizur Koridoru’nu işgal etmektir. Buna hazırlık yapıyorlar. Böylelikle Türkiye sınırından, Nahçıvan, Zengizur Koridoru ve Azerbaycan’a doğrudan kendi denetimleri altında olan bir hat yaratmak istiyorlar.
Kafkasya’daki dengelerin değişmesi aynı zamanda İran’ı da kuşatmanın parçası yapar mı?
Evet, doğrudur. Amaç bir yandan Karabağ’ı kuşatmak ve işgal etmek; diğer yandan İran üzerinde baskı ve kontrolün arttırmak, daha rahat provokasyon ve olası bir işgal hazırlığını kolaylaştırmaktı. Ve öyle oldu… Muhalif ve rekabet gücü olabilecek her ülkenin ve gücün denetim ve kontrol altına alınmasını, sindirilmesini ve teslim alınmasını sağlamak efendilerin temel stratejisi ve hedefidir.
Türkiye solu ne Ermeni ne Kürt meselesine doğru bir bakış açısıyla yaklaşabilir. Ezilenden, mazlumdan yana adaletli bir tutum alamaz. Türk ırkçılığı bir toksiktir. Beyin ve vicdanlarda dolaşan zehirdir. Bu zehir atılmadıkça adalet, hakkaniyet ve vicdan aranmamalıdır.
Yeni Özgür Politika yazarı Aykan Sever “Paşinyan yönetiminin Nato/Batı’da bağlanıyorum derken Ermenistan’ı T.C.’nin valiliğine dönüştürmesiyle sonuçlanacak” diye yazdı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sonucun -yakın zamanda olmasa da gerçekleşme olasılığı vardır. İstedikleri Ermenistan’ı tıpkı Rojava toprakları gibi adım adım işgal edip parçalayarak uluslararası güçlerin istediği sınırlı, küçük, bağımlı iradesi kırılmış, Türkleştirilmeye ve Müslümanlaştırılmaya yatkın ve hazır hale getirilmiş küçük bir toprak parçası yaratmaktır. Bunun başında Paşinyan mı olur bir başkası mı olur? Şimdiden bir şey denemez ancak işgalci-soykırımcı T.C.’nin, Azeri oligarklarının, İsrail siyonistlerinin, İngiliz, AB, Rus emperyalistlerin istemine hesabına ve planına uygundur bu.
İlham Aliyev diktası Dağlık Karabağ’daki insanları zorla entegre edeceklerini ilan etti. Dağlık Karabağ’dan 100 bini aşkın kişi Ermenistan’a giriş yaptı. Türkiye solundan, muhalefetten tek tük sesler haricinde katliamlara karşı gür bir ses yükselmedi. Ermeni diasporasından da pek ses çıkmadı. Bir Ermeni siyasetçi ve yazar olarak neler söyleyeceksiniz?
Türkiye solu Kemalizm’den, İttihatçı ve Cumhuriyet Halk Partisi solculuğundan kurtulmadıkça ne Ermeni ne Kürt meselesine doğru bir bakış açısıyla yaklaşabilir. Ezilenden, mazlumdan yana adaletli bir tutum alamaz. Türk ırkçılığı bir toksiktir. Beyin ve vicdanlarda dolaşan zehirdir. Bu zehir atılmadıkça adalet, hakkaniyet ve vicdan aranmamalıdır. Türk askeri faşist diktatörlüğün vazgeçilmez temel bir ilkesi vardır: “Komutan her zaman haklıdır.” Haksız olsa bile birinci madde uygulanır. Bunun serbest çevirisi şöyledir; “Türk devleti her zaman haklıdır. Haksızlık yapmışsa bile yine haklıdır…” Irkçılık zehri haksız olunsa bile kendini haklı gösterme maddesini uygular.
Gerçek sosyalistler, devrimciler elbette ki diktatörlerin gerçekleştirdiği tüm katliam ve tehcirlere olduğu gibi Ermeni ve Kürt katliam ve tehcirlerine karşı durup tutum alıyor. Sesini yükseltiyor. Ancak toplumun çoğunluğundan gösterilen tepki zayıf ve cılız kalmaktadır. Irkçılık zehrini atmak için biraz olsun adalet ve vicdan penceresinden Istapanagerd’e baksınlar. Evlerini, sokaklarını, şehitlerinin mezarlarını, inanç yerlerini, bahçelerini, okul ve tiyatro binalarını terk ederek, tedirginlik ve korku içinde gözyaşlarını içine akıtan ana ve babalara, kucakta aç susuz yolculuk yapan bebeklerin gözlerine baksınlar!
Diasporada gösterilen tepki de yüksek değildi. Toplam Ermeni nüfusuna baktığımızda oldukça azdı. Bunun temel sebebi duyarsızlık, örgütsüzlük ve öncüsüz olmaktır. Ermeniler Kürtler gibi şanslı değildir. Kürtlerin güvendiği, inandığı, kararlı bir önderliği, fedai bir askeri gücü ve toplumsal alanda mücadele eden sayısız fedakâr militanı vardır. Kürt ve Ermeni halkının her zamankinden daha fazla ortak mücadele etme nedenleri çoğalıyor. Ancak Ermeni halkının güven duyacağı, inanacağı, hesapsız, tereddütsüz peşinden gideceği bir önderliği henüz yoktur. Eğer olsaydı onca silah ve askeri malzemeyi Azeri faşizmine bırakmazlardı. Kazanmak, her zaman haklı olunduğu anlamına gelmez. Tarihin bu kesitinde kazanan işgalciler, kaybeden Ermeni halkı oldu. Ancak Ermeni halkı henüz son sözünü söylemedi. Büyük Felaketi (Mertz Yeğerni) ve sayısız acıyı yaşamış, zulüm dehşetini iliklerine kadar hissetmiş ve yenilmiş halk; zafer ordusunu yaratacak gücü ve iradeyi ortaya koyacaktır.
Yeni Özgür Politika (08/10/2023)