Güncel

SÖYLEŞİ | “Ne AKP-MHP ne de benzeri bloklara mahkumuz!”

HDP İstanbul İl Örgütlenme Eşsözcüsü Atilla Özdoğan ile HDP’nin açıklamış olduğu deklarasyon, dönem çalışmaları ve sürece dair konuştuk. Özdoğan, "Biz kurtuluşun örgütün mücadeleden geçtiğini ve bunun da sınıfsal temelde ezilenlerin ortak hattını oluşturarak olabileceğini söylüyoruz. "vurgusu yaptı. 

HDP İstanbul İl Örgütlenme Eşsözcüsü Atilla Özdoğan ile HDP’nin açıklamış olduğu deklarasyon, dönem çalışmaları ve sürece dair konuştuk. Özdoğan, “Biz kurtuluşun örgütün mücadeleden geçtiğini ve bunun da sınıfsal temelde ezilenlerin ortak hattını oluşturarak olabileceğini söylüyoruz. “vurgusu yaptı.

– AKP-MHP iktidarı bugün bir sıkışmışlık halinde ve bunu aşmak adına yine HDP’yi “gündemleştirme” gayreti içerisinde. Ancak bu politikanın öncekilere nazaran topluma etkisi çok daha az diyebilir miyiz?

– AKP-MHP iktidarı sıkışmışlık içinde ve bunu aşmak adına HDP düşmanlığı üzerinden politika yürütüyor. AKP-MHP faşist bloğunun tek beslenme kaynağı şu anda sadece ırkçılık. Uzun zamandır toplumu ayrıştırarak, düşmanlaştırarak bunun üzerinden kendisini yaşatmaya çalışıyor. Bu politikayı uygulayarak bir süre istediğini başardı ancak son süreçte artık başka hiçbir argümanı kalmadı. İktidar politik olarak aynılaştı, dolayısıyla ırkçılığın Kürtler üzerinde prim yapmasını öngörüyorlar ve bunun üzerinden kendi tabanlarını konsolide etmeye çalışıyorlar. Şu son süreçte, ırkçı söylemleri daha da artırarak neredeyse bir iç savaş çıkaracak düzeyde politik bir dil tutturmaya çalıştılar. Örnek olarak Konya’da bir aileyi katlettiler, İzmir il binamıza girerek Deniz Poyraz yoldaşımızı katlettiler, birçok mevsimlik işçi arkadaşımız saldırıya maruz kaldı.

Bütün bunlar AKP’nin sıkışmışlığını gösteriyor. Bundan çıkmak adına da hem bu saldırıları körüklüyor hem de halk üzerinde bir korku iklimi yaratmaya çalışıyor ancak artık bunun toplumda bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Geçmiş yıllara oranla bu politikaların toplum tarafından karşılık bulmadığını görüyoruz.

Özellikle HDP’nin son deklarasyonuyla birlikte topluma verdiği mesaj, toplum tarafından sıcak karşılandı. Ben biz bu hatta yürürsek, dostlarımızın çoğalacağını, AKP-MHP faşist bloğunun daha da daralacağını düşünüyorum. Tabi bunun için istikrarlı bir toplumsal bir politikaya ihtiyacı var. HDP’nin öncülüğünde bu düşman politikaya karşı bir hat oluşturulursa, bunun karşısında durabileceğimizi düşünüyorum. O kadar absürt bir noktaya taşıdılar ki, bütün kebapçıları bile düşman ilan ettiler. Bir siyasi partinin, bir meslek grubunu hedef alarak onu terörist olarak ilan etmesi dünyanın hiçbir yerinde görülen bir şey değil. Bu söylemler aslında çöküşün, iflasın göstergesi olarak görülebilir.

– Sizin de dediğiniz gibi AKP-MHP’nin bu söylemlerinin miadı doldu. Yine bu süreçte HDP’nin tutum belgesi açıklandı. Tutum belgesi ile birlikte HDP’nin rolünü nasıl görüyorsunuz?

– HDP’nin tutum belgesinde belirttiği şeyler yeni değil. Kuruluşundan beri ortaya çıkan bir paradigmadır. Bu paradigma Türkiye’deki tekçi, ırkçı yapıya karşı çoğulcu, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir paradigmayı öngörüyor. Bu paradigmanın Türkiye toplumuna vaadettiği şeyler var. Emek üzerindeki baskı ve sömürünün ortadan kaldırılması, kadın üzerindeki baskının ve katliamın ortadan kaldırılması, doğa üzerindeki kapitalist talanın sonlandırılması ve eşitlikçi bir yaşamın örülmesi gibi birçok başlıktan oluşuyor. Bunun gibi 11 başlıktan oluşan bu deklarasyon, Türkiye toplumunu 2013’te sürdürülen ve çözüm süreci adı verilen o sürecin ve Dolmabahçe’deki on maddelik deklarasyonun aslında biraz daha geliştirilmiş halidir. Dolayısıyla Türkiye’de aslında demokratik bir yaşam örülecekse, başta Kürt sorununun demokratik bir çözümü olacaksa HDP’nin oluşturduğu bu deklarasyonun bütün toplum tarafından tartışılması gerekir. Sorunlarımızı tartışmak ve çözmek için olmazsa olmazımız diyalogdur. Bu olmadan Türkiye toplumunun sorunlarını çözmek mümkün değildir.

Çünkü Türkiye, devletin 100 yıldır dayattığı gibi ne tek kimlikten oluşuyor ne de tek inançtan. Bu coğrafya çoğulcu bir yaşam içerisinde hep var olmuştur ve bu yaşam içerisinde sorunlarını çözmek zorundadır. Dolayısıyla HDP’nin bu son deklarasyonu bana göre toplumda çok sıcak karşılandı, karşılık buldu, tartışıldı. Birileri belki onu itibarsızlaştırmaya çalıştı ama şu bir gerçek ki; Türkiye’deki bütün televizyonlar yandaş medya da dahil olmak üzere eğer bu deklarasyonu tartışıyorsa, demek ki HDP doğru bir hatta yürüyor. Dolayısıyla bu tartışmanın faydalı olduğunu düşünüyorum.

Türkiye toplumunun refaha kavuşmasının olmazsa olmazı savaş politikalarından vazgeçilmesi ve barışın tesisinin sağlanmasıdır. Barışın tesisi de öncelikle diyalogdan geçer, savaş bitirilecekse de Kürt sorununun demokratik çözümünü kabul edip savaşın taraflarıyla yani devlet ve PKK ile 40 yıldır yürütülen savaş bitirilmek isteniyorsa İmralı’da sayın Öcalan ile diyaloğun geliştirilmesi gerekir. Bunun daha önce örnekleri vardır, 2013’te bu sağlamıştır. En azından iki buçuk sene boyunca tek bir silah bile patlamamıştır. Sayın Öcalan’ın söylediği şey şuydu o zaman; “Eğer bana fırsat verilirse bir hafta içinde bu sorunu çözerim” demiştir. Ama bu fırsat savaş baronları tarafından elinin tersiyle edilmiştir, masa devrilmiş, Kürt sorunu buzdolabına kapatılmıştır. Oysa o günden bu yana oluk oluk kan akmıştır.

Bugün yoksulluk varsa, açlık varsa, eğer Türkiye toplumu günden güne yoksullaşıyorsa bütün kaynakların savaş aktarılmasından dolayıdır. Erdoğan da bunu itiraf etmişti; “Bir mermi kaç liradır” diyerek. Bakılınca bugün yoksullar her gün biraz daha yoksullaşmaktadır ama toplumun % 1’i servetine servet katmaktadır.

Öyle bir hale geldi ki; çöpten ekmeğini çıkaran emekçilere dahi saldırılar oldu. Bu çok alçakça bir saldırıdır, açıkçası yoksullara savaş açılmıştır. Bu hiçbir hukuk devletinde olmayacak düzeyde pervasızca bir saldırıdır. Devlet artık hukuk devleti olmaktan çıkıp hiçbir yasa tanımayan kendi yasalarını dahi tanımayan bir devlet haline gelmiştir. Bu böyle devam edemez, toplumun bunu taşımayacağı gerçeği vardır. Bence artık devlet de geldi duvara tosladı. Ya buradan demokratik bir çıkış yapacak ya da diğer hukuksuz davranan devletler gibi akıbeti çok parlak görünmüyor.

 

“Halkların özgürlük ve barış mücadelesini sağlamaya çalışıyoruz!”

– İktidarın iç politikada da bir sıkışmışlığı söz konusu. Açlık ve yoksulluk da artarak devam ediyor. Peki HDP olarak hem İstanbul’da hem de ülke çapında süreci nasıl karşılayacaksınız? Çalışmalarınızı nereye yoğunlaştırıyorsunuz?

– İstanbul çok büyük bir kent, 20 milyonluk bir kent, çok kozmopolit bir yapısı var ve emeğin başkenti diyebileceğimiz bir kent. Emek sömürüsünün, kadın sömürüsünün en fazla yaşandığı kentlerden birisidir. Nitekim bütün ülkede de öyle, erkek egemen sistem kadın yaşamını daha da zorlaştıran bir uygulama içerisinde. Bunun üstüne biliyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi de kaldırıldı. Tek bir kişinin iki dudağının arasından çıkan sözle kadınların uzun yıllar mücadeleyle elde etmiş olduğu haklar tek bir gecede yok edildi. Buna karşın kadınların direnişi var. Keza yine gençlerin geleceksizliğe karşı ciddi bir mücadele yürütüyorlar, İstanbul’da da bu karşılığını buluyor. İstanbul’da yaklaşık 7-8 milyon Kürt var ve hepsi savaşın mağduru olarak metropollere gelmek zorunda kalmışlar.

Biz İstanbul’a baktığımızda aslında Türkiye fotoğrafı görüyoruz. Aslında İstanbul’da HDP’nin paradigmasına uygun bir sosyolojik yapısı var. Eğer biz bu sosyolojik yapıya uygun bir örgütlenme gerçekleştirebilirsek, Türkiye’deki toplumsal devinimi gerçekleştirebilme şansına sahip olabiliriz, biz İstanbul’a böyle bir önem yüklüyoruz.

Bugün baktığımızda Türkiye iki tane tekçi sistemi savunan blok arasına sıkıştırılmak isteniyor. Bunlardan bir tanesi Cumhur İttifakı artık faşizm ile özdeşleşmiş, Türkiye toplumunu zapturapt altına almaya çalışan, hukuku ayaklar altına almış, yasayı ortadan kaldırmış yani tamamen faşist bir yapıyı dayatıyor topluma. Öte yandan onun alternatifi gibi görünen Millet İttifakı’nda ise ideolojik-politik olarak çok ayrı bir durum söz konusu değil. Yani o da Türkiye’deki bu tekçi rejimin bir şekilde ayakta durmasını, devam etmesini sağlamaya çalışıyor. Oysa sistemin kendisi bu sorunları üretti.

Peki ne bu sistemin sorunu? Tekçiliği topluma dayatması. Bu sistem 100 yıl daha devam ettirilemez, dolayısıyla HDP‘nin yeni yaşam projesi olarak sunduğu çoğulcu, demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik yaşam felsefesini topluma anlatmaya çalışması da budur. Biz de buna üçüncü yol diyoruz.

Üçüncü yol dediğimiz şey, bütün bu ezilenlerin yanyana gelerek kendi örgütlülüğünü yaratıp bu sisteme karşı alternatif bir yaşam örmeye çalışması. Ve bu sadece seçimlere endeksli bir tarz değil. Seçimler, parlamento, mücadele alanlarından birisidir ve evet orası da bir mevzidir ama tümüyle kendimizi oraya sınırlamış değiliz. Biz halkların özgürlük ve barış mücadelesini sağlamaya çalışıyoruz.

Sorunlarımız farklı olabilir ancak çözümlerin ortaklaştığı yeni bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. HDP bunun öncülüğünü yapıyor ve bu şekilde bütün toplumsal kesimlere de çağrı yapıyor. Biz kurtuluşun örgütün mücadeleden geçtiğini ve bunun da sınıfsal temelde ezilenlerin ortak hattını oluşturarak olabileceğini söylüyoruz. Mücadele sınıfsal temele oturmazsa gideceği yer yine kapitalizm bataklığıdır. Ortaya koyduğu deklarasyonda da ne AKP-MHP bloğuna ne de onların benzeri bloklara mahkumuz mesajı veriyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu