İnşaat işçileri, İnşaat-İş Sendikası ile 2 Mayıs günü hakları için başlattıkları eylemlerini, 5 Mayıs’ta patronların haklarını vermesi ile kazanımla sonuçlandırdı. Ara ara İFM’de Yapı&Yapı tarafından hakları gaspedilmek istenen işçiler, direnişe geçerek mücadele ediyor.
Çoğu kez Finans Merkezi’nde Yapı&Yapı firması önündeki direniş kısa bir süre için işçilerin haklarının verilmesi ile sonuçlanmakta. İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş üyesi işçiler, sendika temsilcileri ve dayanışma için yanlarında gelenler direnişin ikinci gününde Emlak Konut önünde gözaltına alınmıştı. Direniş ertesi gün kazanımla sonuçlandı.
Biz de İnşaat-İş Sendikasından yöneticisi Deniz Gider ile yaşananları konuştuk. Gider, Dev Yapı-İş ile birlikte verdikleri mücadelenin deneyimlerine, çalışma koşullarına dair değerlendirmelerde bulundu. Aynı zamanda işçilerin seçimlere dair düşüncelerine değinerek ezilenlerin yine işçiler olacağı, patronların yine hırsızlığa devam edeceği, işçilerin birlik olması gerektiği vurgusunu yaptı ve “Sınıf duruşunu hep birlikte var ettiğimizde mevcut sistem içindeki tüm dengeleri değiştiririz” dedi.
– 2 Mayıs’ta Finans Merkezi’nde Yapı&Yapı firması tarafından hakları gasp edilmeye çalışılan İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş üyesi işçiler bir mücadele içinde. Çoğunluk kısa süreli direnişlerin ardından patronlar işçilerin haklarını veriyor. Bize bu süreci anlatır mısınız?
– Finans Merkezi Şantiyesi özelinde İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş Sendikaları olarak yaklaşık 1.5 senedir çıkar gözetmeksizin omuz omuza mücadele ediyoruz. İki sendika, Finans Merkezi Şantiyesi’nde yaptığı örgütlenme faaliyetinde işkolumuz olan inşaat sektöründe yaşanan hak gasplarına karşı yaklaşık 25 bin işçinin çalıştığı bu havzada inşaat işçilerine dayatılan kötü koşullar ve gasp edilen haklara karşı mücadele ediyor. Yemek sorunu, kampların insani koşullarda olmaması vs. inşaat işçilerinin yasal haklarını ve de tüm haklarını alması için direniş örgütlüyoruz.
Bu direnişler diğer işçi arkadaşlarımız için de örnek oluyor. Çünkü haklarını alabilmenin koşulu direnişe başlamak. Bugün Yapı&Yapı özelinde de aynı durum geçerli. Şantiyede örgütlenme faaliyetinde dağıttığımız bildirilerin eğitici yönü çok fazla. Örneğin, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla mesailer, sigorta primlerinin asgari ücretten ödenmemesi, maaşların tamamının ödenmesi gibi.
Ayrıca yemeklerin besleyicilikten uzak ve kötü olmasına karşı, kaldıkları kampların yaşanılır olması için de dağıttığımız bildirilerde aslında üyelerimize ve işçi arkadaşlarımıza köle olmadıklarını ve bu koşulları birlikte mücadele ederek düzeltebileceğimizi vurguluyoruz.
Direnişlerin uzun günlere yayılmama sebeplerinden biri patronların sendikaların varlığından haberdar olmalarıdır. Direnişlerde izlediğimiz yolun sadece kapıda beklemek değil, farklı yol ve yöntemlerle direnişimizi şantiyenin dışına taşırıyoruz. Finans Merkezi’ndeki tüm ana firmaların bugün iktidar tarafından belirlendiğini, projelerin bu firma ve holdinglere peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz. Yapı&Yapı firması da bu pastadan payını alan şirketlerden biridir.
“O da gelse cebini dolduracak, olan yine garibana olacak!”
– Seçime çok kısa bir zaman kaldı, işçi sınıfa da farklı yerlerde talepleri için mücadele etmeye ve direnmeye devam ediyor. Bu seçim atmosferi içinde işçiler ve özelde de inşaat işçileri açısından tablo nasıl sizce?
– Her seçim döneminde olduğu gibi bu dönemde de seçime giren burjuva siyaset partilerinin oy talep ettiği katman işçi sınıfı ve emekçilerdir asıl olarak. En azından kendi işkolumuz olan sektör özelinde işçi arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerde ezilenlerin yine işçiler olacağını, patronların yine hırsızlığına devam edeceğini, işçilerin bunlara karşı birlik olması ve hep beraber yoksulluğa karşı dik durup hareket etmesi gerektiğine yönelik söylemleri çok fazla. “O da gelse cebini dolduracak, olan yine garibana olacak” sözü bunun en çarpıcı örneği olarak duruyor karşımızda.
Elbette inşaat işkolundaki işçilerin ezici çoğunluğunun Kürt olması ve belli bir mücadele deneyimine şu ya da bu düzeyde sahip olmaları seçimlerle ilgili daha dinamik bir zemin yaratıyor. Ayrıca inşaat işçilerinin önemli bir kesimi de Karadenizli’dir. Biliyorsunuz bu seçimde kutuplaştırma söylemleri çok fazla ama şu ana kadar bu kutuplaştırma şantiyelerde bir gerilim olarak yansımadı. Çünkü işçiler üretimin bizzat içinde her türlü zorluğu birlikte yaşıyorlar. Hayat koşullarının alabildiğine ağırlaştığı bu şartlarda o kutuplaştırıcı dil bu gerçeğin yanında etkili olamayabiliyor.
– Son olarak bu atmosferin içinde kamuoyuna neler söylemek, nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?
– Biz işçilerin örgütlenmek, kendi gücümüze güvenerek birlikte hareket etmek dışında bir kurtuluşumuz yoktur.
Örgütlü ve zaten hükümsüz olan, her halükarda patronlar lehine kullanılan yasaların çizdiği sınırları değil kendi yasalarımızı koyacak bir yaklaşımla hareket ettiğimizde sömürü bu kadar vahşi olmaz, olamaz. Daha insanca çalışma ve yaşam koşullarına ulaşmamız zor olmaz. Dahası siyasal olarak bir sınıf duruşunu hep birlikte var ettiğimizde mevcut sistem içindeki tüm dengeleri değiştiririz.
Seçim-sandık bizim için sadece gücümüzü tarttığımız bir sembol olur.