İzmir’de geçtiğimiz Şubat ayında YDK’nın da içinde bulunduğu İzmir Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısı ve çabasıyla içlerinde Partizan’ın da olduğu birçok parti, kurum ve kadın örgütü tarafından “Aysel Tuğluk ve Hasta Mahpuslara Özgürlük Platformu” kuruldu.
Platform adına Didar Gül ile bir söyleşi yaptık. Gül ile yaptığımız söyleşide İzmir’de aylardır devam eden çalışmaları, deneyimlerini konuştuk.
– Aysel Tuğluk ve Hasta Mahpuslara Özgürlük Platformu, Şubat ayında kuruldu. O süreci aktarabilir misiniz?
– Kadınlar Birlikte Güçlü İzmir Grubunda Aysel Tuğluk’un durumunu sürekli tartışıyorduk ve çeşitli eylemler yapıyorduk. En son Ocak sonunda Aysel’in durumuna dair aldığımız haberler bizi artık daha başka şeyler yapmak gerektiği fikrine taşıdı. Kadınlar Birlikte Güçlü Grubunda konuşurken bunun kadınların dışına taşıyabileceğimiz genel bir mesele olduğu, bu meseleyi yaymamız gerektiğini tartıştık ve şöyle bir karar aldık; Kadınlar Birlikte Güçlü Grubu olarak bir çağrı yapalım.
Tüm sendikalar, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, sosyalist örgütler, yurtseverlere çağrı yapalım ve bir platform kuralım dedik. Bu platformun amacı Aysel Tuğluk ve hasta tutsaklara özgürlük, adalet talebini yaygınlaştırmak. Hemen ardından çok zaman kaybetmeden bu çağrıyı gerçekleştirdik, birebir görüşmeler aldık, tüm kurumlarla tek tek görüştük. Çoğu yerden olumlu dönüş aldık ve sonuçta platform kurulmuş oldu. Kurulmasının hemen ardından da “meseleyi nasıl ele alırız, ne yapabiliriz?” gibi başlıkları konuştuk. Hem insan hakları örgütleriyle hem siyasi partilerle hem sendikalarla fikir alışverişinde bulunduk.
– Platform kurulduktan sonra çeşitli eylemler yaptınız. Bahsettiğiniz gibi platform da genişledi. Kısaca bu çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
– Platformun kurulmasının hemen ardından bir toplantı aldık. Kimi toplantılarımız yüz yüze, kimi online oldu. İlk toplantılarımızdan birinde şu kararı aldık; Bu meseleyi sokakta sürekli gündemde tutmak gerekiyor. Sürekli sokakta olmak, söz söylemek, muhataplarını zorlamak vb. Adalet Bakanı’ndan tutalım da, Cumhurbaşkanlığı’na kadar meselenin muhattaplarını zorladığımız, direk onlara sorular sorduğumuz biçimler bulalım dedik.
İlk olarak bir imza kampanyası düzenleme ihtiyacı duyduk. İmza kampanyasını da şöyle örgütledik; Bu ilk eylemimiz oldu aynı zamanda. Hem de platformun duyuruluşunu deklare ettik hem de bir kampanya süreci başlamış oldu. Karşıyaka İskele’de deklarasyon açıklamamızla birlikte imza toplamaya başladık. Orada stant kurduk. Daha sonra bu standı, platformun tüm birleşenlerinin belli bölgelerde görev aldığı biçimi ile Buca, Aliağa, Bornova, Çiğli, Narlıdere, Torbalı, Karşıyaka, Alsancak, Konak vb. yerlerde açtık. Hem imza topladık hem de pazar yerlerinde, kalabalık alanlarda, parklarda amacımızı anlattığımız bildiriler dağıttık.
Düşman hukuku devrede!
– Bu çalışmanın nasıl bir etkisi oldu kamuoyunda? Çünkü hasta tutsaklar meselesi aslında dışarıda pek sahiplenilmeyen bir mesele maalesef. Bu çalışma İstanbul’da ve başka illerde daha dar devam ediyor.
– Evet bu platform sadece İzmir’de var. İzmir’de gittiğimiz yerlerde Bornova’da, Buca’da vb. Buralar her kesimden insanların olduğu yerler ve şunu gördük aslında; medya araçlarının, televizyonun, gazetelerin AKP-MHP bünyesinde olması; muhalif gazetelerin hem baskılar hem gözaltılar nedeniyle faaliyetlerini yerine getirememesi sebebiyle insanlara ulaşılamıyor. Görüştüğümüz insanlardan kimileri şaşırıyordu. Mesela sayıyoruz, şu kadar kadın tutsak var, şu kadar ağır hasta tutsak var, Aysel’in durumu şöyle şöyle diye anlatırken insanlara çoğu insan dehşete düştü. Bu bizim için önemli bir veriydi.
Diğer yandan İzmir politik düzeyi gelişmiş bir kent ve konuyu bilen çok insan da vardı. Bunlardan bazıları standın başına geldi, bizimle çalıştı. Ancak bazıları da gündemlerimizi bilmesine rağmen korkunun hakimiyeti altında olduğu için katılmadı. İmza atmak istediğini söyleyen ama imza atınca işinden olabileceği korkusunda olan çok kişi ile karşılaştık. Bu da aslında iktidarın insanlar üzerindeki etkisini gösteriyor.
Ancak sonuç olarak kampanyamız sahiplenildi, bunu görmek çok güzeldi. İlçelerde özellikle çok fazla insan stantlarımıza geldi, stantlarda durdu. 1 Mayıs’ta, Newroz’da stant açtığımızda çok yoğun ilgi vardı. Bu aslında meselenin ne kadar can alıcı olduğunu anlatmak bakımından, insanlara göstermek ve gündeme sokmak bakımından başarıydı. Bu yüzden çok çeşitli biçimlerde bunu yapmaya çalıştık.
– Devletin Aysel Tuğluk için de tüm hasta tutsaklar için de intikam politikası ile hareket ediyor. Hapishanelerde birçok tutsak “şüpheli biçimde” hayatını yitiriyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Aysel Tuğluk özelinde bir Kürt ve Kürt kadın düşmanlığı sergileniyor aslında. Genel boyutu ile de sosyalistlere, devrimcilere, yurtseverlere dair bir intikam, gözdağı, tutsaklar üzerinden irade kurma ve teslim alma saldırısı gündemde. Her gün hapishanelerden “şüpheli ölüm” haberi alıyoruz, insanlar katlediliyor, bununla ilgili görüntüler çıkıyor bazı ajanslarda. Tutsaklar alınıyor, götürülüyor hücresinden, sonraki gün ölü bulunuyor. Böyle şeyler çokça yaşanmaya başladı. Bu biraz da “ya teslim olursunuz ya da ölürsünüz” demek. Hem içeriyi hem de dışarıyı teslim almaya çalışıyorlar. Bunu dışarıda ayrı biçimde yürütüyorlar. Bir baskı aracı kurarak “sizin sonunuz hapishane, hapishanede de sonunuz ölüm” denmek isteniyor. “Sizi öldüreceğiz, buna yeminliyiz hasta da olsanız” demeye getiriyorlar… Bugün Aysel Tuğluk ile ilgili bir haber okudum, avukatını tanımadığına dair. Bütün bu yaşananlar düşman hukukunun da ötesinde bir şey. Tamamen Kürt, yurtsever, sosyalist, devrimci insanlara karşı düşmanlık ve teslim alma hareketi olarak düşünüyoruz.
Birlikte mücadele!
– Nasıl bir çağrınız var diğer illere ve kamuoyuna?
– Hapishaneler ve hasta tutsaklar belki de bu topraklardaki en önemli konulardan biri. Herhangi birimizin hapishaneye düşmeyeceğinin, herhangi bir suçtan tutuklanmayacağının, gözaltına alınmayacağının hatta katledilmeyeceğimizin garantisi yok. Böyle bir düzlemde hapishaneler çok can alıcı biçimde karşımıza çıkıyor. Çünkü orada dışardaki mücadelesi sebebi ile cezaevine giren ve cezaevinde de irade mücadelesi veren, teslim olmama mücadelesi veren bir gerçeklik var. Bu, en çok hasta tutsaklar üzerinde yansıyor. O yüzden de bugün hasta tutsakları sahiplenmek en önemli gündemlerimizden bir tanesi.
Bunun için öncelikle muhataplarına birebir seslenmenin önemli olduğunu, onları teşhir etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Tüm bunları yapanın kim olduğunu göstermek, gerek AKP-MHP fakat sadece onlar da değil, Deva Partisi’ni, Ahmet Davutoğlu da teşhir etmek gerektiğini düşünüyoruz. Teşhir mücadelemizin bir aşaması. Sokakta bunun mücadelesini vermek hem Aysel Tuğluk hem de diğer hasta tutsaklar için yaygın, sürekli, sistematik ve kararlı bir mücadele yürütmek gerekiyor. Bunu da bu toprakların tamamına yayarsak başarılı olacağını düşünüyoruz. Dediğim gibi biz İzmir’de sokağa yaslandık ve gördük ki, bunu daha fazla yapmamız gerekiyor.
Platformun yayılacağına dair de bu çalışmalarında yayılacağına dair de inancımız var. Aysel Tuğluk’u ve hasta tutsakları özgürleştireceğimize dair de inancımız var. Bunun yolu hep birlikte mücadele etmekten geçiyor.