Gazeteci Erdoğan Altan ile 23 Nisan’dan bu yana aralıksız olarak süren TC operasyonları, bölgedeki siyasi durum, boşatılan köyler, Türk şirketlerine peşkeş çekilen araziler, doğa katliamı üzerine konuştuk.
TC devletinin, Irak Kürdistanı’nda gerilla güçlerinin savaş taktiklerine karşı sürekli yeni yol ve yöntemler denediğini ifade eden Altan, TC’nin Medya Savunma Alanları’na giremediğini ancak bu alanın dışında Başûr Kürdistanı topraklarına 8-12 km girebildiğini ve boşaltılan köylere yerleştiklerini, Zaxo ve Metîna arasındaki bölgede şu ana kadar 47 köyün boşaltıldığını söyledi.
– Metîna, Zap ve Avaşîn bölgesine 2 aya yakın bir süredir TC tarafından aralıksız operasyon yapılmaktadır. Öncelikle, bu operasyonların boyutu hakkında bilgi verebilir misiniz?
– Operasyonlar 23 Nisan’da başladı ve ilk olarak Medya Savunma Alanları’na giriş amacıyla Metîna alanının Zendûre mıntıkasına yönelikti. Şu anda 42 gün geçmesine rağmen hala ilk günkü gibi havadan ve karadan tüm savaş teknikleri, yol ve yöntemleri ile operasyon sürmektedir. Operasyona karşı ciddi bir direniş de sürmektedir. Gerilla güçlerinin saldırılara hazır olması ve yeni dönem savaş taktikleriyle karşılık vermesi, hava güçlerini devreye sokması ciddi bir etki gösterdi.
En son TC devletinin Avaşîn’in üç bölgesinden geri çekilmek zorunda kaldığı bilgisini aldık, bu bilgiyi netleştirmeye çalışıyoruz. Bölge kaynaklarından gelen bilgilere göre TC devletinin Metîna ve özellikle Avaşîn bölgesinde sıkıştığı ifade ediliyor. Türk devleti, ilk 4-5 gün bu bölgeye havadan indirme yaparak operasyonu şekillendirmeye çalıştı.
Fakat gerilla güçlerinin direnişi karşısında sürekli geri çekilmek zorunda kaldı. Geri çekilen askeri güçler, Bakur Kürdistanı sınır hattı ve Başûr Kürdistanı içerisinde kurulan özellikle Behdînan bölgesindeki askeri üslere çekiliyordu. Toplamda Türk devletinin Başûr’daki askeri üs sayısı şu an 43’e yükselmiş durumda. Operasyonların sürdüğü güzergâh Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine girerek Xinêrê üzerinden Kandil’e ilerlemek. Yani bütün Medya Savunma Alanları’nı kendi denetimlerine almak.
Şunu belirtebiliriz; Türk askeri, Medya Savunma Alanları dışında Başûr Kürdistanı topraklarında 8-12 km girmiş ve daha çok boşaltılan köylere yerleşmiştir. Zaxo ve Metina arasındaki bölgede şu ana kadar 47 köy boşaltılmış durumdadır. Boşaltılan köylere belli aralıklarla askeri noktalar kurulmuştur. Bu askeri noktalarda bulunan tepelere tank ve toplar yerleştirilmiş ve Türk askeri bu şekilde askeri hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. Ancak gerilla güçleri hem havadan hem de karadan etkili eylemlerle buna izin vermiyor.
Bunun örneğini Keste bölgesinden verebiliriz. Bu bölgede Türk devleti, son bir haftadır tank ve toplarla askerleri konuşlandırmaya çalışıyor. Ama gerillanın etkili eylemleri karşısında geri çekilmek zorunda kalıyor ve yeni hamleler deniyor. Bölgede yoğun çatışmalar devam etmektedir. Aldığımız bilgiye göre bölge, hâkimiyet ve moral-motivasyon yani psikolojik üstünlük gerillanın elindedir.
– Bu operasyonları sadece gerillaya karşı olarak mı okumak doğru olur?
– Sadece gerilla güçleriyle Başûr Kürdistanı’nı koruyamazsınız. Sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere, yazarlara, aydınlara yani herkesin çağrılara kulak verilmesi gerekir. Türk devleti zaten askeri olarak Başûr Kürdistanı’na girdiğini belirtiyor.
Yani Hewler’de askeri gücünün, MİT merkezinin olduğunu, Dihok’ta ve hatta Süleymaniye’de bile merkezlerinin olduğunu söylüyor.
Ama bütün Başûr’da hâkimiyet sağlaması için Medya Savunma Alanları’nın kaldırılması gerektiğini de ifade ediyor. Şunu da belirtmek gerekiyor; Medya Savunma Alanları’nın Türk denetimine geçmesi Başûr Kürdistanı’nın statüsünü kaybetmesi demektir. Yani Başûr hükümetinin Türk hükümeti haline gelmesi demektir. Zaten şu anki Başûr hükümetinin, iktidarının içinde bulunduğu siyasi durum bunu gösteriyor.
Askeri olarak Medya Savunma Alanları’nı yok etmek üzerinden şekillenen bu operasyonlar bölgenin insansızlaştırılması üzerinden şekillenmektedir. Saldırıların yapıldığı her bölgede siviller ve köyler hedef olmaktadır. Son dönemde yerleşim alanlarına yapılan bombardımanlarda bunu rahatça görebiliriz. İnsanları göçe zorlamaya çalışıyorlar.
Buna karşı bölge halkı sürekli rahatsızlığını ifade etmekte ve KDP’nin polit bürosuna, asayişlerine, askeri noktalarına, hatta MİT merkezlerine giderek tepkisini dile getirmektedir. Bu tepki gittikçe yükselmektedir.
“Ağaç kesimi ve arazi alım satım ihaleleri yapılıyor!”
– Operasyonlar nedeniyle onlarca köy boşaltıldı. Araziler yakılmakta ve şimdi de bunlara ek olarak ağaç kesimleri gündemde… Boşaltılan köyler, yakılan araziler ve ağaç kesimleri üzerinde son durumu aktarabilir misiniz?
– Bu tamamıyla Türk devletinin Başûr Kürdistanı’nda kurduğu 43 askeri üs ve noktalara bağlıdır. Bu duruma ve askeri noktaların genişletilmesine izin veren de Başûr Kürdistanı hükümetidir.
Bu bölgeler “Sarı Bölge” olarak ifade ettiğimiz yerlerdir. Yani KDP bölgelerinde gerçekleşmektedir. Burada kurulan her Askeri Üssün toprağını şirketler üzerinden satın almaktadırlar. Bunlar ihalelerle gerçekleşmektedir. Esasta güvenlik ve yol çalışmaları gerekçesiyle yerleşim yerleri boşatılmakta, ağaçlar kesilmektedir. Bu sadece bugünün sorunu değildir. Daha öncesinde de vardı ve yıllardır yapılmaktadır.
Meselenin gündeme gelmesi, ağaçların Türkiye’ye götürülüp satılmasıyla gerçekleşti ve kamuoyunda bir tepki gelişti. Ama daha öncesinde de yüzlerce dönümlük araziler, bahçeler talan ediliyordu ve ağaçlar kesiliyordu. İnsanların hem buna hem de KDP’ye tepkisi vardı. Ancak bölge iktidarının politikaları çerçevesinde bu tepki engelleniyordu.
Çıkan muhalif sesler tutuklama ve gözaltılarla bastırılıyordu. İşgal girişimleriyle beraber, bölge hükümetinin sessizliği ve KDP’nin buna çanak tutması, halkı patlama noktasına getirdi. Daha etkili bir ses ortaya çıkardı.
Şimdi bu kıyımı korucular ve ÖSO çeteleriyle beraber gerçekleştirmektedirler. Hatta bu kişilerin yakınlarını da getirmişler. Daha önce halkın; yerinden yurdundan edilme, yer verilmemesi, çiftçiliğin ve tarımın tamamıyla bitirilmesi… gibi gelir kaynaklarından doğru bir korkusu vardı. Şu anda herkesin bu talanı daha yakından görmesi, güvenlik gerekçesiyle köylerin boşaltılması ve Askeri Üslerin yapılması insanları patlama noktasına getirdi. Bu süreçte binlerce insan MİT binaları önünde eylemler yaptı.
KDP Polit Büro üyesi Ali Awni, Türk devletinin bölgeye yerleşmesi için MİT’le beraber toplantılara katılmaktadır, çalışmaktadır. Bu toplantılarda halkı dizginlemeye çalışmaktadır ve sürekli tepki almaktadır. Ama bütün bunlara rağmen hakkında herhangi bir yaptırım yoktur. Ali Avni’ye bağlı bölge şirketleri ile Cengiz Holding’e bağlı taşeron şirketlerle yol yapımı, maden arama gibi bir dizi faaliyet adı atında ağaç kesimi ve arazi alım satım ihaleleri yapmaktadır.
Irak Anayasası’na aykırı olan bu durum aynı zamanda bölge yasalarına da aykırıdır. Buna tepki gösteren birçok milletvekili, bu sürecin bir komisyon tarafından soruşturulması ve talanın durdurulması için parlamentoya önerge vermiştir. En son 51 Irak parlamenteri böyle bir girişim içinde olduklarını ifade etti.
Esasta Türk devleti, bu biçimde satın aldığı topraklarla bölgeye kalıcı olarak yerleşmenin gayesi içerisinde. Başûr’da hem bir savaş hem de ticari bir rant meselesi paralel olarak yürütülüyor.
– Bugüne kadar Irak Parlamentosu veya diğer partiler nasıl sessiz kaldı?
– Aslında bir tepki vardı. Mesela ilk Zaxo Askeri Üssü yapıldığında (sanırım 2015 yılıydı) bir tepki oluştu. Fakat üstü kapatıldı ve hiçbir şey olmamış gibi bir hava yaratıldı. Bunun esas nedeni ise basın oldu. Yani basının buna sessiz kalması ve görmezden gelmesi bunun zemini güçlendirdi. Halkın hiç tepkisi yokmuş gibi yansıttılar. Basın da iktidarın gösterdiği yere bakmaktadır.
Kürdistan ve Irak Parlamentoları’nda soru önergesi olarak daha önce de gündeme geldi konu. Ama örgütlü bir ses olmadığı için hep üzeri örtüldü. Şimdi KDP içerisinde de buna karşı ciddi bir tepki ve rahatsızlık var. Bu sürecin ilk bilgilendirmesini yapanlar da bazı KDP milletvekilleri oldu.
– Bölgenin insansızlaştırılması, korucu ve ÖSO ailelerinden bahsettiniz. Bölgede bir demografik yapı değişim mi planlanmaktadır?
– Şu anda bir savaş durumu yaşanmaktadır ve TSK zor bir durumdadır aslında. Çünkü yerleştikleri, boşalttıkları ve bombaladıkları alanlardaki durum, Rojava’da işletilen politikayı işaret ediyor. Aynı politika burası için de geçerli. Ağaç kıyımı ve satılması olarak gündeme giren bu sürece, ÖSO ve korucu ailelerinin dahil olması bu durumu gösteriyor.
Özellikle boşaltılan Matîna, Zaxo ve Kanîmasî üçgeninde bulunan bölgede (yakın zamanda olmasa da) yürütülen operasyonların bir amacının da demografik yapı değişimi olduğunu söyleyebiliriz. Şu anki süreç bölge halkının yerinden edilmesi ve boşaltılması üzerinden şekillenmektedir. Türk devleti bununla beraber bölgede ileriye dönük sivil bir güç oluşturmayı da amaçlamaktadır.
“Herkes sürece kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşmaktadır!”
– Ortadoğu’da bulunan diğer güçlerin uluslararası kuruluşların yaklaşımı nasıl şekillenmektedir?
– Hem Gare hem de Metîna, Avaşîn ve Zap operasyonlarının ABD izni dışında gerçekleşmesi imkânsızdır. ABD’nin Türkiye’den taviz koparmak için belli bir süre tanıdığı bilgileri var. Ama bu sürenin ne kadar olduğu belirsiz. Özellikle yerleşim alanlarına yönelik kimyasal gaz kullanıldığına dair çeşitli kuruluşlardan bazen tepkiler oluşuyor. Ama ciddi bir tepki yok.
NATO devletleri kendi çıkarları doğrultusunda sessiz kalarak suça ortak olmaktadırlar. Ama Türk devletinin kimyasal silah kullandığına dair ellerinde bir dosya var ve bunu kamuoyuna açmıyorlar. Bunu da ilerde Türk devletine karşı bir tehdit olarak kullanacakları yönünde okuyabiliriz. Açıkça herkes bu sürece kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşmaktadır.
– YNK, Goran vb. partilerin tutumları…
– İlk süreçte YNK ve Goran da, KDP gibi bir sessizlikle süreci karşıladı. Fakat daha sonra Türk devletinin amacının sadece PKK olmadığı, işgal operasyonlarının sadece Medya Savunma Alanları olmadığı ve bütün bölgeye yönelik olduğu daha somut ortaya çıktıkça YNK ve Goran içinde de KDP gibi bir ses oluşmaya başladı. Ses çıkaran milletvekilleri, Polit Büro üyeleri ile beraber ses çıkaran halk, asayiş güçleri tarafından engellenmektedir. YNK ve Goran’ın ikilemde olması sesin güçlü çıkmasını engellemektedir.
– Başûr’da, bu süreçten en çok etkilenen kırsal kesim oldu. Yıllardır bütün ekonomi politikalar kırsal kesimi bitirmek üzerine şekilleniyor. Bugün de bütün saldırılardan etkilenen yine bu kesim olmaktadır.
– Zaten bütün mesele burada bitmektedir. Federal Kürdistan Bölgesi, 1992’den bu yana elde ettiği statünün ilk gününden beri böyle ilerlemektedir. Saddam döneminde Kürtlerin ortak tepkisinin çekilmemesi için hem tarım hem hayvancılık alanında hem de fabrikaların kurulması gibi bazı küçük girişimler oluyordu.
Eskiden Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinin tarımsal ve hayvansal ihtiyaçları buradan karşılanıyordu. Ama şu anda geçimini karşılayamayan bir kırsal kesimle karşı karşıyayız.
Halk günlük ekmeğini yapacak un için bile buğday üretememektedir. 1992’den önce açılan bütün fabrikalar (salça, tahin, helva, şeker) kapatılmış durumdadır. Sürekli savaş içinde olduklarını ifade ederek insanların tarım ve hayvancılık alanlarında yaptıkları üretimi bitirdiler. Ve herkesi “savunma” adı altında Peşmerge yaptılar.
Yani bölgenin dörtte biri Peşmerge olmuş ve maaşa bağlanmış durumda. Bu, halkın üretimden kopmasını etkileyen önemli bir etkendir ve kaynak tüketimi üzerinden şekillenmektedir.
Maaşlar her süreçte bir tehdit olarak kullanılmaktadır. Herhangi bir şeye karşı çıkan her ses, bu yönüyle de bastırılmaktadır. Çünkü ellerinde başka geçim kaynakları yok ve şimdi de Peşmerge maaşlarını ödeyemeyecek bir duruma geldiler. Maaşlarını alamayan Peşmergenin eylemleri de gittikçe artmaktadır. Şimdi de bu bölge Türk devletine peşkeş çekilmektedir.
Tüm bu uygulamalara, halkın üzerindeki yoksullaştırma politikalarına, tutuklamalara rağmen halk işgale izin vermeyeceğini artık açıkça belirtiyor. Kırsal kesim bu konuda daha sert bir tutum geliştirmektedir.
– Başûr siyaseti ve KDP’nin durumu önümüzdeki süreçte nereye evirilecek sizce?
– Bu yaşananlar sadece bugünün meselesi değil. Yıllardır katlanarak devam eden bir durum ve halk bu tabloyu siyasi, ekonomik, toplumsal, askeri olarak görmektedir. KDP siyaseti, AKP-MHP siyasetiyle benzeşmektedir.
Bakur Kürdistanı’nda AKP’nin yürüttüğü siyaset burada KDP eliyle yürütülmektedir. KDP bölgelerindeki halk ve Barzani ailesine mensup olan insanlardan da ciddi bir tepki oluşmuş durumdadır. Açıkça AKP’nin sonu ne olacaksa KDP’nin sonu da öyle olacak.