AKP-MHP faşizminin yeni koalisyon ortakları Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi ile birlikte kadın ve LGBTİ+ düşmanlıkları en üst perdeden seçim gecesi başlamış oldu. Üstelik bu durum tam da Onur Ayı’nın ön günlerinde yaşandı. Biz de istanbul’da bulunan SpoD derneğinden Zarife Bulut ve İzmir’de faaliyet gösteren 20 Kasım Platformu’ndan Cadı ile bir röportaj yaptık.
Her iki aktivist de benzer saldırılara epeydir zaten maruz kaldıklarının ve mücadelenin devam edeceğinin altını çizdi. Bununla birlikte sosyalist harekete dayanışma çağrısı yaptı ve LGBTİ+ mücadelesinin toplumsallaşmasının devrimci-sosyalist hareketlerin fiziki olarak yanlarında olarak mümkün olacağını vurguladı.
– AKP-MHP iktidarı seçimi yeniden kazandı ve parlamentoda da çoğunluğu elde etti. Erdoğan seçimi kazandığını ilan ettiği konuşmasında LGBTİ+ları yeniden hedef gösterdi. Ayrıca Meslis’te Hüda-Par, Yeniden Refah gibi gerici faşist partilerin varlığı düşünüldüğünde seçim sonuçları LGBTİ+lar için ne anlama gelmektedir?
Zarife Akbulut: Erdoğan seçim sürecinde beka söylemini temelde ailenin kutsallığı ve bununla iç içe geçen şekilde LGBTİ+ların düşmanlaştırılması üzerine kurdu. Uzun yıllardır sokağa en güçlü biçimde çıkabilen ve tüm topluma etki eden feminist hareketin ve LGBTİ+ların odağa alınmasının bu hareketlerin toplumsal muhalefetin çok güçlü bir parçasını oluşturmasıyla ilgisi mutlaka var. İktidar aşamadığı krizleri sağcılığı yükselterek, olmayan düşmanlarla savaşarak, örgütlenme, ses çıkarma imkanlarını daraltarak aşmaya çalışıyor.
İktidar, patriyarkanın sürdürücüsü olarak kadın ve LGBTİ+ düşmanlığını her daim elinde tutsa da son birkaç yıldır başta ekonomik kriz olmak üzere toplumda öfkeye/tepkiye yol açan, güç kaybettiren her siyasal gelişmenin karşısında kurtarıcı bir söyleme dönüştürdü.
Bu doğrultuda da yaratmak istediği toplumun muhafazakâr, sağcı, tekçi ve bunların sonucu olarak milliyetçi, İslamcı söyleme sarılan itaatkâr bir toplum olduğunu anlıyoruz. Elbette bunun sonucu biz LGBTİ+lara saldırılması, düşmanlaştırılmamız, görünmez kılınmaya çalışılmamız oluyor.
Cadı: Aslında bilmediğimiz-görmediğimiz bir pratik değil bu hedef göstermeler. Baktığımız zaman görüyoruz ki, tüm politikaları nefret üzerine kurulu. Lakin bizim mücadelemiz seçimle başlamadı ve hiçbir şeyi kaybettiğimiz yok.
Aslında tam olarak bu yüzden daha kuvvetli çıkmamız gerekiyor sokaklara. Meclis’te bu kadar açık bir nefret politikası yürüten milletvekilleri oluşu tabiki korkutucu ama biz karanlıktan korkan kadınlar ve LGBTİ+lar için kenti ateşe vermeye söz vermiş kişileriz. Bizleri korkutamazlar, ne kadar sindirmeye çalışırlarsa o kadar güçleniriz. Bir basın açıklamamızı dağıtırlar, 14 farklı noktada basın açıklaması okuruz.
“İktidarla sorunlu olan herkesi eylemlere dahil etmeliyiz!”
– Patriarkal heteroseksist düzen aslında sürekli LGBTİ+lar ve kadınlara karşı saldırı içindeydi, son dönemde artmıştı bunlar. Saldırılara karşı nasıl bir mücadele hattı geliştirmek gerekir sizce?
Zarife Akbulut: İktidarın saldırıları bir yanda dururken unutmamak gerekir ki; feminist mücadelenin, LGBTİ+ mücadelesinin bir birikimi, hafızası var. Sokağın güçlü toplumsal muhalefeti olarak direncimizi en karanlık günlerde bile gösterdik. Bugüne kadar yaptıklarımızı yapmaya devam etmenin yanı sıra hem kendi örgütlenmelerimizi genişletmek hem de toplumsal muhalefetin tümüyle, devrimci-demokratik kamuoyuyla ortak zeminler ve mücadele arkadaşlığı inşa etmek temel hedeflerimizden olmalıdır.
Var olan LGBTİ+ öz örgütlerini büyütmek, yenilerini kurmak, LGBTİ+lar olarak sendika, oda, demokratik kitle örgütleri ve partilerde bulunmak, kendi mücadelemizle birlikte diğer toplumsal hak arayışları/direnişleri büyütmek ve karşılıklı beslenmek gibi yöntemlerle ilerlememiz gerekiyor.
Pratikte hattımız bu olmakla birlikte politik tartışmalarımızı da geliştirmeye ihtiyacımız var. Baskı ve zor koşullarında muhafazakarlaşma her yere sirayet ederken alternatif-radikal siyasetleri de etkileyebiliyor. Buna karşı da politik aklımızı saldırılardan, düzeniçi-leşmeden, makul/makbul kadın, lubunya olmaya zorlanmaktan korumalıyız.
Cadı: Küskün aktivistlerin varlığı yadsınamaz derecede diyebiliriz. Mücadele alanlarında atmamız gereken ilk adım, bu aktivistleri sokağa geri çağırmak. Kadın ve LGBTİ+ mücadelesi dediğimiz zaman aslında Türkiye’deki en kalabalık toplumsal hareketler olduğunu söyleyebiliriz bunların. Bu sebeple aslında Türkiye’nin yarısı olan iktidarla sorunlu olan herkesi bu eylemlere dahil etmeliyiz, özellikle onur yürüyüşleri için.
Şiddete ses çıkarılmıyorsa parçası olunur!
– Haziran ayı geldi, Türkiye’de birçok ilde gerek Trans yürüyüşleri gerekse de Onur yürüyüşleri yapılacak. Bu gündemler çerçevesinde kamuoyuna nasıl bir çağrınız olur? LGBTİ+lar bu saldırılar altındayken nasıl daha fazla görünür kılınabilir?
Zarife Akbulut: LGBTİ+ların mücadelesi artık iktidara karşı tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadelesi haline gelmelidir. Öncelikle herkesin trans onur yürüyüşü ve tüm onur yürüyüşlerinde fiziken yan yana durarak destek vermesini bekliyoruz. Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, sosyalistlerin hem sesimizi duyurmasına hem doğrudan yanımızda olmasına ihtiyacımız var. Meclis’te bizi temsil eden ve edecek olan, hukuksuzluğa karşı birlikte yürüdüğümüz milletvekillerini de aynı şekilde hem fiziksel olarak yanımızda bulunmaya, dayanışmaya hem de sesimizi Meclis’e taşımaya çağırıyoruz.
Cadı: Politik atmosfer göz önünde bulundurulduğu zaman herkesin taraf olması şart oldu. Ya tarihin doğru sayfasında yer almayı ya da bu faşist baskının bir figüranı olmayı göz önünde bulundurması gerekiyor. Eğer ki bu şiddete ses çıkartılmıyorsa şiddetin bir parçası olunduğu kabul edilmeli.
Bu sebeple içsel olarak herkesi bu şiddetin karşında bir taraf olmaya itmek bizim en büyük görevimiz şu an. Bunu yapabilmemiz olabildiğince görünür olmaktan geçiyor. Bunun için gerek dijital aktivizm gerekse vandallık olsun her yola başvurulmalı. Buradaki vandallığı iyi bir anlamla kullanıyorum. Altında yazılama, stensıl, afişi düşünüyorum sadece.