DünyaGüncel

SÖYLEŞİ | “Birleşik mücadeleyi geliştirmek esas olandır.”

Avrupa’da son dönemde yaşanan gelişmeleri ATİK eş başkanı Süleyman Gürcan’a sorduk.

Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın iki eyaletinde düzenlenen seçimleri faşist AfD kazandı. Yaşanan bu sonuç pek çok bakımdan yoğun bir şekilde tartışılıyor. Biz de bu konuyu ve Avrupa’da son dönemde yaşanan gelişmeleri ATİK eş başkanı Süleyman Gürcan’a sorduk.

– Almanya’nın doğu eyaletleri Thüringen, Brandenburg ve Saksonya’da ırkçı-faşist parti yüksek bir oy aldı. Bu gelişme birçok çevre tarafından tartışıldı. AfD son birkaç yıldır epeydir gündemde. Seçim sonuçlarını yorumlamadan önce AfD’nin giderek daha fazla tanınır-bilinir ve popüler hale getiren, politik-siyasi gelişmelere dair neler söylenebilir? Sözgelimi Ukrayna-Rusya savaşıyla daha fazla gündeme gelen savaş gerçekliği bugünkü tablonun oluşmasına ne kadar etkili oldu?

– Almanya’da Eylül ayında yapılan 3 eyalette yapılan seçimlerde faşist AfD partisinin yüksek oy alması, Tühringen eyaletinde birinci, diğer iki eyalette ikinci parti olması, ülkenin siyasetiyle ilgili bir durumdur. Çünkü mesele sadece bu üç eyalette yüksek oy alması değil, toplumun giderek sağcılaştırılması söz konusudur. Eyalet seçimleri sadece bunun bir sonucudur.

Emperyalist sistem içinde bulunduğu krizi aşmak için, dışarıya yönelik saldırganlık siyaseti yürütürken, içeriyi de sağlama almak için; ırkçılığı, nasyonalizmi, militarizmi ve faşizmi geliştirmektedir. Bu, bütün Avrupa ülkeleri için geçerlidir. Çünkü tüm emperyalist ülkeler, giderek zemini güçlenen yeni bir dünya savaşına hazırlanmaktadırlar. Buna uygun olarak ülke siyasetini dizayn etmektedirler.

Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte bunu daha da hızlandırdılar. Çünkü Ukrayna’nın işgaliyle artık emperyalist ülkeler arasındaki bloklaşma keskinleşti ve çelişkiler daha da derinleşti. Ayrıca, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri açısından Ukrayna önemli bir pazar alanıydı. Tabii ki bir de ucuz iş gücü cenneti olması, yer altı ve yer üste zenginliklerinin yoğun olmasından dolayı da Avrupa ülkeleri için çok önemliydi. Rusya’nın işgaliyle birlikte bu pazara büyük bir darbe vurulmuş oldu. Bundan dolayı da çelişkiler daha da keskinleşti.

Almanya’da keskinleşen bu çelişkilerde başat rol oynamaktadır. Çünkü Almanya sermayesi için Ukrayna çok önemli bir merkezdi. Başta otomobil sanayisi olmak üzere, birçok yan sanayi üretimi, ucuz iş gücünden dolayı Ukrayna’da üretiliyordu.

Bununla birlikte, Ukrayna’nın yer altı ve yer üstü zenginliklerinde en çok Alman sermayesi yararlanıyordu. Bundan dolayı 2014’teki Maydan ayaklanması olarak bilinen ve kanlı bir darbeyle iktidarın el değiştirmesinde Almanya büyük bir rol oynamıştı.

Tüm bu gerçeklikle baktığımızda Almanya, bu süreçte savaşa yatırım yapma konusunda önemli adımlar atmaya devam etmektedir. Çıkartılan yeni güvenlik yasaları, toplantı ve gösteri yasaları, silah üretimine yapılan yatırım ve ülke içinde geliştirilen militarizm bunun başlıca örnekleridir. Almanya savunma bakanı Boris Pistorius, birkaç ay önce bir medya kuruluşuna verdiği demeçte, “Almanya 2029 yılına kadar yeni bir dünya savaşına hazır olmalıdır” diyerek yönelimi çok açık bir şekilde ortaya koymuştu.

 

“Dışa yönelik saldırganlık, içe yönelik de baskılar yoğunlaşacaktır!”

– AfD’nin bu eyalet seçimlerinde yüksek oranda oy alması Almanya özelinde ve de Avrupa genelinde demokrat-ilerici kamuoyu, göçmenler vb. kesimler tarafından neden bunca kaygıyla karşılandı?

– Bir önceki soruda açıklamaya çalıştığımız Almanya siyasetinin yöneliminde en çok nasibini olan göçmenler ve özelde de göçmen mültecilerdir. Göçmen mülteciler üzerinden, uzun yıllardır geliştirilen ırkçı, ayrımcı politikalar her geçen gün daha da güçlenmektedir.

Son yapılan eyalet seçimlerinin ikisi de göçmenlerin sayısının en az olan eyaletlerdir. Tühringen’de göçmen kökenlilerin oranı yüzde 8.3, Saksonya eyaletinde ise yüzde 8.1. Yani seçimlerin olduğu yerde göçmen sayısı az olmasına rağmen faşist AfD partisi yoğun oy alırken, göçmenlerin oranının daha yoğun olduğu yerlerde bu kadar fazla oy alamamaktadırlar.

Bu gelişmeler doğallığında göçmenleri tedirgin etmektedir. Özellikle Tühringen eyaletinde, Naziler çok açık bir şekilde örgütlenmekte, dernekler kurmakta, sokak ortasında açık bir şekilde faşist propagandalarını rahat yapmaktadırlar. Bunu da esasta AfD şemsiyesi altında yapıyorlar. Seçim sonuçlandığında AfD yöneticilerinin kutlama partisinde “milyonları geri göndereceğiz” pankartı açmaları, oradaki durumu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Bu sadece Almanya’nın birkaç eyaletiyle sınırlı bir durum değildir hatta sadece Almanya ile de açıklanamaz. Avrupa ülkelerinde artık faşist partiler seçimlerde yüksek oy almaktadırlar.

Örneğin; İtalya, Macaristan, Hollanda’da başbakanlar bu partilerden oluşmakta ve birçok diğer Avrupa ülkesinde hükümetlerde koalisyon ortağıdırlar. Zaten tüm Avrupa ülkelerinde yüksek oranda milletvekilleriyle parlamentolarda da yer almaktadırlar. Ayrıca Avrupa Parlamentosunda bu faşist partileri oluşturduğu üç ayrı grupta söz konusudur.

ATİK olarak bizim tespitimiz, burjuvazi artık yeni bir dünya savaşı hazırlığında yoğunlaştığı için artık yeni hükümetleri savaşa hazır olacak şekilde oluşturmaktadır. Yani artık savaş hükümetleri oluşturulacak ve bunlar üzerinden dışa yönelik saldırganlık, içe yönelik de baskılar yoğunlaşacaktır. Bundan başta göçmenler olmak üzere, tüm işçi ve emekçiler etkilenecektir.

“Sokakta ortak mücadelede buluşursak kazanırız!”

– AfD vb. ırkçı partilerin Avrupa çapında giderek gelişmesi, geliştirilmesi-önünün açılması gerçeği karşısında demokrat, devrimci, ilerici güçlerin, göçmen örgütlerinin ne yapması gerekir? Irkçı, faşist hareketlere karşı nasıl bir mücadele hattı oluşturmak gerekir?

– Avrupa çapında geliştirilen bu yönelime karşı ortak mücadelede ısrarcı olmak yani birleşik mücadeleyi geliştirmek esas olandır. Çünkü Rusya’nın Ukrayna işgali ve ardından Ortadoğu’da faşist İsrail devletinin Filistin’de geliştirdiği soykırıma karşı Avrupa’da demokrasi güçleri tarafından ortak bir tavır sergilenemedi.

Avrupa burjuvazisinin medya üzerinden yarattığı dezenformasyon, kitleler üzerinden ve özelde de yerli devrimci hareket üzerinde yoğun bir etki yarattı. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte savaş karşıtı hareket, haksız savaşa karşı tavır almak yerine Rusya’nın emperyalist olup olmadığı ve bundan dolayı da işgal mi değil mi? üzerinden yaratılan bir yapay tartışma söz konusu olunca, çelişkiler derinleştirilerek, karşı koyuş zayıflatıldı.

Aynı yaklaşım, Siyonist İsrail devletinin Filistin’e yönelik işgalci, soykırımcı saldırısında da Hamas üzerinden yapay bir tartışma yaratılarak, ortak karşı koyuş zayıflatıldı. Hatta Avrupa’daki devrimci hareket içinde de bu tartışma çok yoğun bir şekilde hâkim olmuştur.

Bunlardan dolayı zayıflayan birleşik mücadelenin yeniden örülmesinin, önümüzdeki dönem esas olması gerektiğini düşünüyoruz. Savaşa, faşizme, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı Avrupa çapında ortak mücadele hattının örülmesi için yeri ve göçmen demokrasi güçlerinin ortak hareket etmesi artık bir istem değil, zorunluluktur.

Bu konuda önemli gelişmeler de söz konusudur. Başta ATİK’in de kurucusu ve yönetiminde yer aldığı, dünya çapında birçok örgütün üye olduğu “Emperyalizme ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe”nin yürüttüğü ortak çalışmalar bu konuda önemli adımlardır.

Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde oluşan ortak birlikler de önemli adımlar atmaktadırlar. Bunun son örneği, Avusturya’da parlamento seçimlerinde faşist FPÖ partisinin birinci parti çıkmasından sonra gelişen ortak sokak hareketidir. Bizim de aktif içinde yer aldığımız ve Avusturya’daki yerli ve göçmen kitle örgütlerinin önderliğinde gelişen bu anti- faşist mücadele, sokakta kitlelerle birleşerek kar topu gibi büyümektedir.

Avrupa’daki Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen örgütlerin oluşturduğu Avrupa Demokratik Güç Birliği’nin tam da bu konuda başlattığı “Savaşa, faşizme, ırkçılığa ve göçmen düşmanlığına karşı enternasyonal mücadeleyi yükseltelim” konulu kampanya doğrultusunda 14 Aralık’ta Avrupa’nın birçok merkezinde yapacağı yürüyüş ve mitingler olacaktır. Bunlar aynı zamanda yerel güçlerle de ortaklaştırılacaktır.

Diğer bir çalışma da konfederasyonumuz ATİK, YDG ve Yeni Kadın’ın ortak olarak “Emperyalizme ve Faşizme Karşı Ayağa Kalk Geleceği Kazan” sloganı altında 1 Eylül’de başlattığı bir kampanyadır. Bu kampanya, 1 Eylül dünya barış gününde başlatıldı ve 15 Şubat’ta NATO’nun Münih’te düzenleyeceği güvenlik konferansına karşı yapılacak yürüyüşte sonlandırılacaktır. Kampanya çerçevesinde kitleler içinde bilgilendirme çalışması adına yaygın paneller, sokak gösterileri, şehir merkezlerinde bilgilendirme masaları açma, yaygın bir şekilde ajitasyon çalışması, basın yayın kuruluşlarında konuyu gündeme getirme, yürüyüş ve mitingler düzenleme veya düzenlenen yürüyüşlerde bu gündemi esas hale getirme konusunda pratik çalışmalar örgütlenecektir.

Tüm bu kampanyalar, çalışmaların esası dikkat edilirse ortak mücadeleyi geliştirmeye yöneliktir. Gelecek dönem bu çalışmalarda daha da ısrarcı olmak esasımızı oluşturmalıdır. Yani yerli ve göçmen örgütleri olarak, sokakta ortak mücadelede buluşursak kazanırız, bunu beceremezsek kaybederiz.

Ama biz ATİK olarak bu ortak mücadelede buluşacağımıza iniyoruz ve bu konuda çabamızın karşılığını alacağımız konusunda kendimize ve kitlelere güveniyoruz.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu