Bizler de Tekgıda-İş Sendikası örgütlenme uzmanı Yunus Durdu ile bu süreci konuştuk. Durdu, Polenez direnişi ve diğer tüm direnişlerin mücadeleye umut olduğunu, işçi sınıfının bir kıvılcımının Türkiye’yi saracağını vurguladı.
– Polonez direnişi bir ayı geride bırakıyor, ciddi de bir kamuoyu var. Direnişin genel durumunu değerlendirebilir misiniz?
– Bugün direnişin 30. günü. Ama biz 30. günü demiyoruz. Biz birinci gün diyoruz, öyle görüyoruz direnişi. Çünkü amacımız burada daha iyi şartlarda bir ücretle, insana yaraşır bir ücretle çalışmak. Ama maalesef Türkiye’deki sektörün, et ve süt sektörünün bir numarası olan bu şirketin çalışanlarının tamamı asgari ücretle çalışıyor. Ve asgari ücretten yasak olmasına rağmen asgari vergi kesiliyor.
– Fabrikadaki çalışma koşullarından da kısaca bahseder misiniz?
– Çalışanlar gece vardiyalı çalışıyor, vardiyalı çalıştırıyorlar. Hafta sonları mesaili çalıştırıyorlar ama vardiya ve mesaileri gösterilmiyor ve normal çalışılıyormuş gibi ücret değerlendirmesi yapıyorlar. İşçiler zaten bunun için de sendikamıza üye oldu. Şimdi patron yıllardır alışmış olduğu “eline vur, ekmeğini al” mantığıyla “nasıl olur da köydeki işçiler birlik olur bana başkaldırır” hazımsızlığı yaşıyor. Ayrıca burada 240’a yakın kadın da çalışıyor.
– İşten atmalar hangi gerekçe ile yapıldı?
– Toplamda 146 işçinin iş hakkını 46. koddan “hırsızlık ve yüz kızartıcı suç” anlamına gelen 46. Koddan ellerinden aldılar ve insanları ekmeğe muhtaç etmeye çalışıyorlar. İşçiler buradan haklarını alamadığı gibi başka yerde de çalışmasını engelliyorlar. Ama mücadelemiz Türkiye genelinde, Türkiye kamuoyunda, Türkiye emek işçi sınıfında karşılığını buluyor. Ve bu mücadelenin sonunun mutlaka aydınlık olacağını biz de biliyoruz.
Onun için sendikayla birlikte işçilerin haklarını alana kadar bu mücadeleye devam ettireceğiz. İşçilerimizin işe iade ve sendikal tazminat davalarına da açıldı. Bunlarla ilgili hukukçularımız gereğini yapıyor.
Dediğim gibi ilk günkü gibi kararlı, inançlı, hatta ilk günden daha kararlı ve inançlı bir şekilde direnişi hem Çatalca’da fabrikanın önünde zaman zaman da İstanbul’daki genel merkezin önünde devam ettiriyoruz.
– AKP Genel Merkezine de gittiniz sanırız…
– Evet, dün AKP genel merkezine de gittik ve görüşme yaptık orada da. Onları da sıkıştırıyoruz. Çünkü iktidar partisinin bu işe mutlaka el atması gerekiyor. Yani biz burada Polonez işçileri olarak her alandan herkesi desteğe çağırıyoruz. Zaten bunun da karşılığını görüyoruz.
– Nasıl bir karşılık buluyor çağrılarınız?
– Türkiye’deki son yıllarda, TEKEL mücadelesi haricinde herhangi bir mücadelede sol partilerimizin, derneklerimizin birleşmesi, dayanışması pek gözükmüyordu ama dün aldığım haberlere göre sol partiler bir komisyon kurarak ortak eylem kararı aldılar Polonez işçileriyle dayanışma noktasında. Türkiye genelindeki Dominos Pizzaların, Migros, CarrefourSA, Şok, A101, BİM gibi marketlerin genel müdürlükleri önünde Polonez işçileriyle dayanışma eylemleri yapıyorlar.
Biz fabrika önünde ve diğer yerlerde mücadele ederken fabrikadan ürün tedarik eden şirketlerin önünde de eylemler yapılıyor. Bugün de Ataşehir’deki Migros’un önünde aynı yapı, Polonez işçileriyle dayanışmayı güçlendiriyor.
Ben buradan tüm emek dostlarına, tüm siyasi partilere, kalbi-yüreği Polonez işçileriyle, işçi sınıfıyla atan herkese teşekkür ediyorum. Çünkü biz bu dayanışmaları birleşmezsek kazanamayız. Patronlar çok örgütlü. İnsanları bölmeyi biliyorlar. İşçileri ekmeğiyle, diniyle, diliyle, ırkıyla, mezhebiyle bölmeye çalışıyorlar. Ama bizim tek bir derdimiz var; ekmek derdi. Onun için ekmek ve hürriyet kavgasında beraber bu mücadeleyi kazanacağız.
– Patronla görüşme oldu mu?
– Şu anda işverenle herhangi bir temasımız yok. Ama bu konuyla ilgili hem Kaymakamlığın, hem Valiliğin, hem de Bakanlığın müfettişleri noktasında ciddi temaslar var. Ama dediğim gibi bize ulaşan herhangi bir şey yok.
“Bu yıl, bu yılın sonu Türkiye işçi sınıfının yılı olsun”
– Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz var, ciddi bir yoksullaşma var. İnsanlar borç batağında ve işçi sınıfı içerisinde de bunlara karşı bir tepki var. Çünkü aldıkları maaşlar geçinmelerini sağlamıyor. İzmir’de biliyorsunuzdur, 4-5 ayrı noktada direnişler var. Sizce bu tepkiyi nasıl değerlendirmek gerekiyor?
– Şöyle söyleyeyim; Polonez işçilerinin kısa vadede Türkiye’nin gündemine oturmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi bu zaten. Yani Türkiye’de ciddi anlamda emekçilerin ve çalışanların, memurların, herkesin geçim zorluğu var. Pandemiyle başlayan bu kriz dönemi, gün geçtikçe ağırlaşarak bugüne geldi. Emekçiler çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Çalışanlar asgari ücrete mahkûm edilmiş, hatta asgari ücreti bile alamaz pozisyona gelmiş durumda. Emekliler zaten, onları hiç saymıyoruz, açlığa mahkûm edilmişler.
Kamu emekçileri bile 25-30 bin lira üzerinde maaş alamıyor. İnsanlar kiraların 25-30 bin lira olduğu yerde ancak 25-30 bin lira maaş alıyor zaten.
Çiftçilere bakıyoruz, Türkiye’nin dört bir yanındaki çiftçiler, ürettiği ürünün karşılığını alamadıkları gibi masrafının karşılığını bile alamıyor. Bunlarla beraber ev emekçisi kadınlar da sıkıntıda. Yani toplumun yüzde 80’i ciddi anlamda ekonomik bunalım içerisinde. İşte bu durum mücadeleye de umut oldu aslında. Bu mücadele herkes tarafından sahiplenildi ve özellikle Çatalca’daki bir köyden köylü kadınlar bir araya gelerek sendikayla bir mücadele yürüterek Türkiye işçi sınıfının etrafında birleşti.
Tabii ki Türkiye’nin her köşesindeki direnişler işçi sınıfı için çok değerli ve çok önemli ama biz bu direnişleri mutlaka hem sendikalar hem de sivil toplum örgütleri birleştirmek zorundayız.
Birbirimizle temas kurmak zorundayız. Birlikte direndiğimiz kimse yaşananlara kayıtsız kalmayacak, meydana çıkacaktır ve çıkmaya da başladılar. Demek ki doğru yoldayız.
Önümüzdeki günlerde Türk-İş, Hak-İş, DİSK “Vergide adalet istiyoruz” sloganıyla mitingler başlatıyor. Bunlar çok değerli şeyler. Dediğim gibi bu bir kıvılcım. Bir kıvılcım Türkiye’yi sarıyor. İşçi sınıfı zaten bir kibrit gibidir, ateşi yaktığında nerede, nasıl hareket edileceğini biliyor ve herkesi etrafında topluyor.
Onun için ben istiyorum ki, bu yıl, bu yılın sonu Türkiye işçi sınıfının yılı olsun. Kazanımlarıyla dolu olsun.