Müzik, ezilen ve yok sayılan emekçi halkların acılarını, sevinçlerini, kimliklerini, kültürlerini, dillerini, direnişlerini, mücadelelerini yansıtan evrensel bir sanat dalıdır. Ayrıca müzik sınıfların ve ulusların vermiş olduğu mücadelede etkin bir rol oynamaktadır. Doğalında devlet denilen aygıtın her zaman hedefinde duran bir sanat dalıdır da aynı zamanda. Hal böyle olunca geçmişten bu güne devletin karşısında duran ve notalarına halkın talepleri ve mücadelesiyle can veren bütün müzisyenler devletin saldırılarına maruz kalmıştır.
Metropollerde yapılan sokak müziğindeki artış ve ilgi farklı dillerin sokaklarda yansımasına da vesile oluyor. Sokaklarda çalan Türkçe değil de Kürtçe müzik olunca, TC’nin her türlü “yetkiye” sahip polisleri de türkü söylemeyi yasaklamış(!)
Polis baskılarına, yasaklarına ve saldırılarına rağmen üç buçuk aydır sokak müziği yapmak için direnen grup Koma Pepul müzisyenleri Serap Manduz ve Dilavan Gümüş ile konuya bir söyleşi gerçekleştirdik.
“Müzik yasak evet! Ama yasaklı bölgelerde halkı katlederken mehter marşları çalmak serbest”
Üç buçuk aydır sokak müziği yaptıklarını bildiren Manduz, Suruç saldırısına kadar polisin sözlü tacizlerde bulunduğunu söyleyerek şunları anlattı: “Suruç saldırısının ardından bize ‘siz vatandaş dahi değilsiniz’ şeklinde ötekileştiren dilleriyle, hakaretleriyle vs. saldırıları artmaya başladı. Polis bizim müzik yaptığımız alanlarda, ‘Kürt ve Kürdistan diye bir şey yoktur. Kürtçe müzik söylemeyeceksiniz. Söylerseniz de sizi burada yaşatmayız’ cümleleriyle saldırıyor ve insanları da teşvik ediyor saldırmaya. Bizi dinlemeye gelen halkada saldırıyorlar. Kimlik kontrolü ve gözaltı yapıyorlar.”
Devletten olmayan bütün muhalif seslerin susturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Manduz, “Bize müziğin yasak olduğunu söyleyenler, bugün canlı bombaları halkın arasına salarak yüzlerce insanın ölmesini sağlayanlardır. Suruç, Cizîr, Sur, Silvan vs. gibi bölgeleri yasaklı bölge ilan ederek çocukları katledenlerdir. Müzik yasak evet! Ama yasaklı bölgelerde halkı katlederken mehter marşları çalmak serbest” dedi.
“Bu saldırılar bizi, yani muhalif kesimi bitirmeye yönelik saldırılardır”
Manduz, müzik yaptıkları bir gün polisin gelip, “kalkın müzik yapmak yasak” diyerek taciz ettiğini bildirerek polis saldırılarına dair şunları anlattı: “Bu durumu uzatmak istemediğimiz için toplanmaya başladık. Ancak daha eşyalarımızı toparlıyorduk ki zabıta çağırıp müzik aletlerimize el koydular. Avukatımızla birlikte gittik zabıta amirliğine ancak yine alamadık müzik aletlerimizi. Kürtçe müzik yapan başka arkadaşlarımız da var. Onları gözaltına aldılar, darp ettiler ve müzik aletlerini kırdılar. Arkadaşlarımız TEM’e götürdüler ve Kürtçe müzik yaptıkları için terör örgütüne üye olmak ve propagandasını yapmaktan haklarında soruşturma açıldı.
Bu saldırılar bizi yani muhalif kesimi bitirmeye yönelik saldırılardır. Sadece siyasi kimliğimize yönelik değil, dilimize, kültürümüze, müziğimize yani bütün hücrelerimize saldırıyorlar.”
HDP binalarına yapılan saldırın yoğunlaşmasıyla sokakta Kürtçe müzik yapan kalmadı bizim dışımızda. Biz de diyoruz ki, müzik evrenseldir. Muhalif bir ses olarak müziğimizi sokaklarda seslendirmekten vazgeçmeyeceğiz. Onlardan korkmayacağız, yılmayacağız ve mücadelemize devam edeceğiz.”
“Müziğimiz sanatımız bizim benliğimizdir”
Divan Gümüş ise polis saldırılarına dair şunlara dikkat çekti: “Bir halkın kendisini var edebilmesinin en temel kökeni ve en güzel yönü müziktir-sanattır. Müzik bir halkın görünmeyen yüzünü, tarihini ve gerçekliğini ortaya koyuyor. Ve biz kendi kültürümüzü, kendi tarihimizi, kendi ana dilimizi bu şekilde var etmeye ve yaşatmaya çalışıyoruz.
Müziğimiz sanatımız bizim benliğimizdir. Bizi geçmişimize götüren şeydir ve benliğimizden vazgeçmeye de hiç niyetimiz yok.”