IŞİD çetelerinin, başta TC olmak üzere birçok ülkeden almış olduğu lojistik destek ile sürdürdüğü “Kobanê” saldırılarında; sınırda direnen-Ortadoğu halklarının umudu olan YPG ve YPJ güçlerine destek amaçlı başlatılan nöbet eylemine katılmak ve bölgenin nabzını tutmak için Pirsûs’a gittik. Her fırsatta “Kobanê’yi desteklediğini” söyleyen faşist TC Devleti’nin, bu iddiasından uzak, hatta ve hatta somut olarak gözlerimizle gördüğümüz “IŞİD destekleyicisi olduklarına” şahit olduk.
Pirsûs – Kobanê sınırı köylerinden Dewşan köyüne ilk ulaştığımız anda bizi bir önceki gece yapılanpolis-asker saldırısının kalıntıları karşıladı. Kısıtlı imkânlarıyla Kobanê halkı ile dayanışmaya gelen halkın kiraladığı servis araçlarından birisinin yanan iskeletiyle karşılaştık. Sonradan alanda ki “o servis ile gelen” hevalin,asker saldırısı sırasında araçta olduğunu söylemesiyle kurduğumuz diyalog ile konuyu şu şekilde özetledi: “Destek için geldiğimiz Dewşan köyünde askerin ve polisin karanlık çökmesiyle birlikte provoke edici bir saldırısı oldu. Köyde bekleyen insan zinciri ve nöbette ki halka yüzlerce gaz bombası atarak kitleyi yüzlerce metre kovaladı. Biz de ilk müdahale sırasında geri çekildik. Köye gidenasfalt yolda bulunan park halinde ki minibüsümüze geçmeye karar verdik. Faşist devletin kollukkuvvetleri bizim otobüse geçtiğimizi gördü, biz otobüs içerisindeyken birçok zırhlı araç saldırılarını içerisindebulunduğumuz minibüse yöneltti. Onlarca gaz bombası atıldı. Atılan gaz bombalarından birininaracın camını kırarak içeri düşmesi sonucu araç içinde yangın çıktı. Alevler kısa sürede büyürken kapıyı açmakta zorlandığımız için yanma tehlikesi geçirdik. Bir süre çabaladıktan sonra nefesalamadığımız aracın içerisinden kapıyı zorlayarak açarak kendimizi dışarı attık. Dışarıya atladığımızdaaracın patlama riski olabilir düşüncesiyle etkilenmiş olduğumuz gazdan dolayı çok zor bir şekilde uzaklaşabildik veson olarak yere yattık. Yürüyecek gücümüz kalmamıştı. Gözaltına alınacağımızı düşünürkenfaşist asker ve polisin bize gözaltı işlemi yapmadığını, oradan uzaklaştığını gördük.”
Bu olayla karşılaşan arkadaşlarla ortak düşüncemizdir ki; asker ve polis halkı söyledikleri gibi”güvenlik gerekçesiyle” alandan dağıtmamış, tamamen bir kin halinin pratiğe dönüşme haliyle müdahale etmiştir.
Diyaloga geçtiğimiz heval, daha sonra bize tüm eşyasının araçta bulunan çantası içerisinde olduğunu, bu çantasının da araç ile birlikte yandığını söyledi. Gözlemlediğimiz ilk görüntü ve bu görüntüyü oluşturangerçekleri yap-boz gibi iç içe geçirdiğimizde karşımıza tamamlanmış olarak çıkan porte; “devletin faşist yüzünü” gösteriyordu. Heval ile imkânlarımız dâhilinde paylaşıma geçerekgece boyu kurduğumuz dostluk ile siyasi tartışmalar ve tarihsel dönemleri tartışarak daha da kaynaştık.
“Partizancı olduğumuzu söyleyince, sıkı sıkı sarıldı”
Bize nereden geldiğimizi sorduğunda “İbrahim Kaypakkaya’nın yoldaşlarıyız, Partizan’dan geliyoruz” cevabımızdan sonra bize sıkı sıkı sarılması yürüttüğümüz-yürüteceğimiz mücadelede itici kuvvetin bu
olduğunu bir kez daha derinden hissettirdi.
Karşılaştığımız ilk manzaradan sonra gözlem için ve ilk gün boyunca “karşımızda havan toplarıyla sürekli ateş altında olan Kobanê halkına daha fazla destek nasıl olunabilir” düşüncesiylesağa sola giderken bölgedeki halkla kurduğumuz diyaloglarda bir şey gözümüze çarptı.
Bütün olan bitenin gözleri önünde olduğu bir noktada ve alanda halkın “gördüklerini doğru yorumlamak için” sürekli insanlar ile diyaloglara girdiği, zihninde oluşan algının doğruluğunu sorguladığı gerçekliği bizi çok etkiledi. Bu; kaleme aldığımız bu yazıyı okuyan insanlar için belki yüzeysel bir kavramdan ibaret olacaktır fakat halkın bu çabada-doğruya-somut olana ulaşma çabası aslındabölge halkının örgütlü bilinçte olduğunun kanıtıdır. Çünkü gerçekler devrimcidir düşüncesiyle,farkındalığı ile hareket ediliyordu.
Nöbet vakti
Biraz zaman geçtikten sonra halkın inisiyatif alarak örgütlü kurum ve örgütler ile “Asayiş Nöbetleri” tuttuğunu öğrendik. Partizanlar olarak gönüllü olduğumuzu iletmemiz sorumlu hevallerce sevinç ve
mutlulukla karşılandıktan sonra, “nöbet bölgemizi” ciddiyet ile tartışarak kararlaştırdık.
Nöbete geçtiğimiz süreden kısa bir süre sonra, bir başka nöbet noktasında kimlik kontrolleri ve şüpheli tavırları nedeniyle3 kişinin halk inisiyatifi tarafından gözaltına alındığı bilgisini alır almaz hemen alanın koordinasyon yeri olarak belirlenen eve doğru nöbetimizi devrederek koşar adım ilerledik. Koordinasyon ve inisiyatif komitesinden sorumlu arkadaşlar ile yaptığımız görüşmeler ile yakalananların IŞİD’li olduğunu, yakalanan 3 çete üyesinin gözaltına alınmasının ardından birinin kaçtığını öğrendik. Yapılan sorgulama sonrası 3 çete üyesi, Kürdistan Asayiş güçlerince
başka bir alana götürülmek üzere alandan çıkarıldı. Bu durum dahi “burjuva medyasının “Kobanê düştü-düşecek” haberlerinin anti-propaganda olduğunu, tamamen devlet eliyle yürütülen algı operasyonununbir göstergesi olduğunu kanıtladı. Çünkü Kobanê için bu dayanışma oldukça “hükümet düşer ama Kobanê düşmez” gerçeğini bizlere derinden hissettirdi.
Hevaller ile görüşmelerimizden sonra nöbet alanımıza geri döndük. Ateşte Reşo (çaydanlık) içinde kaçak çayımız ve siyasi tartışmalar-sohbetler eşliğinde sabahladık. Ertesi güne geçtiğimizde asayiş nöbetlerinin gündüz çoğaltılacağını öğrendik sorumlu hevallerden. Yine gönüllü olduğumuzu ilettik.
İlk olarak “gece nöbet tuttuğumuzu bu sebeple dinlenmemiz gerektiğini” söyleyen sorumlu hevaller, ısrarcı ve kararlı duruşumuzdan sonra karakola en yakın nöbet noktasına 5 kişilik bir grup ve “Filistin” olarak tabir edilen yüz kapamasıyla (biz daha sonra bunu Kobanê olarak değiştirdik) ciddiyet ve sorumluluk ile nöbetimize başladık. Nöbet amacımız olası sızmaları engellemek ve Kobanê için desteğegelen halkımızın güvenliğini sağlamaktı. Genel itibariyle gözlerimiz önünde havanlar ve tank mermileriyle uzaktansürekli ateş altında olan Kobanê halkı ve savaşan YPG-YPJ’li yoldaşlarımızın varlığı, halkımız içerisinde ister istemez bir duygusal havaya sebebiyet veriyor, bu duygusal yaklaşım da halkımızın “havan topunun” düştüğü tarlalara gitmelerini sağlıyordu. Hem can güvenlikleri için bunu engellemek zorundaydık, hem desavaşan Yoldaşlara desteğimizin ancak ve ancak bilinçli ve örgütlü hareket etmekle olabileceğini aktarmamız gerekiyordu…
“Sızmaları engelledik”
Nöbetimiz sırasında geliş yapan halka kimlik kontrollerinde bulunduk, duygusal yaklaşan arkadaşlara uyarılar yaparak inisiyatifin belirlediği noktalara dönmelerini sağladık. Bir süre geçtikten sonra bir şahsın şüphelitavırları dikkatimizi çekti. Telefon ile Kürtçe konuşan birşahsı durdurup kimlik kontrolü yaptık. Kimliği sahte izlenimi verdikten sonra nöbetteki hevallerile kısa bir bakışma ile “durumu anlaşılır” kıldık. Ve sonrasında asayişten hevallerin araçla gelmesiyle telefon ile konuşan şahsı gözaltına aldık. Telefonu kapatmak isterken nöbet yoldaşımız olan hevalin, elinden telefonu alarak telefondaki kişiyle konuşmaya başlaması ile karşıdaki konuşan kişinin aslında Arapça konuştuğunu, Kürtçeyi anlamadığı kanısına vardık. Araca bindirdiğimizşahsı gözaltına alarak sorgu işlemi için koordinasyon bölgesine götürdük. 1 gün içerisinde karşılaştığımız “2 sızma” girişimi de bizim nöbet görevimizin ne kadar ciddi ve önemli bir görev olduğunu, bu ciddiyet ile Kobanê halkı ve YPG-YPJ’li yoldaşlara faydalı olabileceğimizi bir kez daha anlamış olduk. Günün kararmasıyla birlikte nöbetimizi bir başka asayiş kuvvetine devrederek dinlenmeye çekildik. Sonuç olarak “sorumluluk almak-yoldaşlar ile dayanışma için gece yine nöbete geçecektik”. Kısa süreli uykumuzdan sonra vakit kaybetmeden sorumlu hevaller ile diyalog kurup bölge hakkında ve bu güne kadar yaşanılan gelişmeler hakkında bilgiler aldık. Bu konuşmamız ve diyaloglarımız sırasında 1,5 km batıda bulunan Çaykara Köyü’nden gelen askeri araçları fark ettik. Bulunduğumuz inisiyatif alanı (sınır nöbet alanı) sağ-sol ve cephe tarafından (3 koldan) kuşatılıyordu. Görevden kaçmak olmaz. Puşilerimiz ile yüzümüz ve ağzımızı kapatarak, direniş için gençler ile hazırlığa geçtik. Faşizmin olduğu yerde direnmek bir görevdir. Devimci şiddet ise bir seçenek değil gerçektir. Alana yayıldık. Alanın geniş bir düzlük olması ve sığınacak yerin olmaması aleyhimizeydi. Ama olsun, faşizme karşıdirengen durmak bir eylem modelidir. Yaklaşan faşist TC askeri-polisinin zırhlı araçlarınailk olarak havai fişekler ile karşılık verdik. Uzaktan gazla saldırıyorlardı IŞİD’in Türkiye’deki yüzü.
“Bijî berxwedana Kobanê”, “Kobanê faşizme mezar olacak-Işid’e mezar olacak” sloganlarına bir de“Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya” sloganını ekledik. Daha sonra sertleşen saldırı ve aleyhimize olan arazi koşulları nedeniyle
“Havai fişeklerimiz hazır, nöbetten kaçmak olmaz”
Düştü-düşecek denilen Kobanê’de ve desteğe gelen halkımız ile faşizme ve barbarlığa karşı dimdik ayakta duruyor, dayanışmayı büyütüyorduk.
Saldırı ardından dağılan halk kısa süre içerisinde inisiyatif alanına dönüş yaptı. Kıramıyorlardı halkın dayanışmasını. Tekrar nöbete geçtik. Yapılan hava saldırılarını izleyerek-YPG’nin doçka ve BKC’lerinin seslerinin verdiği direngenlikle. Ertesi sabah komşu köy olan Çaykara’da bulunan asker karakolunun yanında toplanan halkıgözlemledikten sonra oraya doğru koşar adımlarla ilerledik. Noktaya vardığımızda karakolda bulunan bir uzman çavuşun köy halkının bekleyişte olduğu ve saldırıları gözlemlediği yere “provakatif” sözlü saldırısını kameralarımıza kaydettik. Görüntü alınmasının yasak olduğunu dile getiren faşist TC’nin askerlerine cevabımızı, o anların kaydını yayınlayarak vermeyi tercih ediyoruz.
Nöbet görevlerimizin bu şekilde devam ettiği günlerimizin son gününde, Mürşitpınar Sınır Kapısı’na doğru yola çıktık ve arazide olan çok sayıda boş “biber gazı kapsülleri” eşliğinde bölgede gözlemler yaptık. Sınır köyünde bulunan halk ile diyaloglar kurduk. Sürekli ambulansların geliş gidişlerini görmemiz nedeniyle Suruç Devlet Hastanesi’ne gitmeye karar verdik. Bir kısmını yürüyerek, bir kısmını da araçla geçirdiğimiz yolculuk sonrasıhastaneye ulaştığımızda “halkın dayanışmasını ve hassasiyetini” bir kez daha gözlemledik. Sınırın Kobanê yakasındangetirilen yaralılar sedye ile hastaneye girişi ilk olarak halkın gözleminden geçiyor veIŞİD’li çetelerin olup olmadığı bir otonom ile kontrol altında tutuluyordu. Hayranlık duyduk. Daha sonra ambulansların “Amed-Malatya-Dersim-Hakkâri-Şırnak-Van-İstanbul-İzmir” ve daha birçok merkezden geldiğini gördük. Bu görüntü bizi “Dayanışmanın boyutunun ne kadar da büyük olduğu” gösterdi. Bir süre sonra bir kadın hevalin ağıtları ile yüreğimiz parça parça oldu.
O kadar içten bir ağıda dayanmak için, insani duyguları yitirmek gerekirdi. Donup kaldığımız hastaneden bir süre sonra çıkış yaptık ve Pirsûs merkez halkıyla yaptığımız diyaloglar sonrasında dönüş yapmak için yola koyulduk. Yaptığımız tüm gözlemler ve diyaloglar bize şunu gösterdi ki; YPG-YPJ güçleri Ortadoğu halklarının umudu-doğan ve yükselen güneşidir. Savaşın ve bu gerçeğin birleştirici gücüne tanık olduk. Akşam nöbette beraber oturduğumuz, üşüdüğü için battaniyemizi-polarımızı paylaştığımız hevalimizin sabaha doğru YPG’ye katılmak için Kobanê’ye geçtiğini öğrendiğimizde hislerimizitarif edecek cümleler kuramadık. Asla ve asla duygusal davranmadık, asla üzülmedik! O bir özgürlük savaşçısı olmaya, o Ortadoğu halklarının savaşçısı olmaya gitmişti. Sınıra dönerek yolun açık olsun heval diyerek, Kobanê’ye el sallayarak yüreğimizi hevalle Kobanê’ye yollayarak dönüş yaptık. Heval ile özgür bir coğrafyada, göğün zirvesinde yine görüşecektik. Evet, sonsuz olmayı göze aldı hevalimiz. Gerillalar ölmez yaşasın halk savaşçıları!
Bir Partizan