H.Merkezi: İnsanca çalışma koşulları için Temmuz ayında direnişe başlayan ve hala direnişlerine devam eden Serapol işçilerine destek vermek için, Gebze Kapalı Kadın Hapishanesi’nde bulunan TKP/ML dava tutsağı Zeliha Bulut bir mektup yazdı.
“Siz değerli Serapol kadın direnişçilerinin, direnişini selamlıyoruz. Yanınızda olamasak da yüreğimizde, yüreğinizi taşıdığınızı bilmenizi isteriz” diyen ve demir parmaklıkların arkasından kadın dayanışmasını taşıyan Bulut’un mektubunu haber değeri taşıdığı için olduğu gibi yayınlıyoruz:
“Serapol’ün direnen kadınlarına…
Her birinize merhaba!
Sizlerin iyi olduğunu düşünüyorum, yanılmıyorum değil mi?
Nasıl kötü olabilirsiniz ki… Yıllardır karın tokluğuna çalıştığınız işyerine kafa tutuyorsunuz hep birlikte.
Emin olun bizler de iyiyiz. Tıpkı sizler gibi. Geçtiğimiz aylarda Hayat TV’de haber izliyordum. Seropol’deki direniş haberi verildi, ardından sizlerle yapılan röportaj. Müthiş etkilendim. Ben ve arkadaşlarım kadınların öncülüğünde başlatılan ve halen devam eden direnişinizden onurlandık. Sadece onurlanmakla kalmadık, gücümüze güç kattınız.
Serapol’deki zor çalışma koşullarınızı sizlerin anlatımıyla daha iyi öğrenmiş olduk. Ağır kasaları kaldırıp bel fıtığı olduğunuzu, lavaboya gitmek için dahi izin verilmediğini öğrenince öfkelendik. Kanser hastası bir arkadaşınızı patron tazminat vermeden işine son verdiğinde üç kuruşluk maaşınızı onunla paylaştığınızı dinledikçe dayanışma ruhumuz güçlendi.
En hoşuma giden de bir ablamızın sendikayı tanımlamasıydı. Röportajı yapan haber muhabiri ona uzattı mikrofonu: “Sizce sendika nedir?” diye sordu.
O da hiç tereddüt etmeden: “Sendika bir şemsiyedir. Şemsiye nasıl bizi yağmurdan, rüzgardan koruyorsa, sendika bizi patrona karşı koruyor, dedi.
Biz kadınlar böyleyiz işte. Bir şeyin ucunu ilkten belki tereddütlü tutarız, bir de tuttu mu bırakmayız… Tereddüdümüz can korkusu değildir oysa. Kimi zaman işimizi kaybetme korkusu kimi zaman kocam ne der korkusu, kimi zaman da el alem ne der korkusudur. Öyle değil mi?
Bu korkularımızın asıl sebebi de “kız kısmı” deyip ayıbı taaa küçüklükten içimize yer etmelerinden. Adımımızı evden dışarıya attığımızda, elimiz ekmek tuttuğunda hiçbir şeyin bizlere örgütlenenlerle aynı olmadığını düşe kalka öğreniyoruz.
Hiç unutmuyorum ben de annemin değişimine tanıklık etmiş, onunla gurur duymuştum (hala duyuyorum). Babam hapse girdiğinde biz dört kardeştik, en büyükleri ben, ilkokula başlayacaktım. En küçüğümüz de doğalı iki ay olmuştu. Önceleri amcamlar bize yardım etti. Annemin okuması yazması yoktu ve o güne kadar evden adımını dışarı atmamıştı. Üç dört kez kayboldu eve geç geldi. Meğer okuması olmadığından yanlış minibüse binmiş, gitmiş başka semtlere. Annemi merakla beklemiştik. Sonra sonra gide gele alıştı. Az biraz da biz okuma yazma öğretince rahat gidip gelir olurdu. Bizi annem, ev temizliğinin parasıyla büyüttü.
Sizler de üç kuruşa patronun ağız kokusunu çocuklarınız için çekiyorsunuz. Onlar da emin olun sizinle gurur duyuyor, duyacak. Direnmenin ne yaşı ne de zamanı var. Nerede haksızlık varsa orada bir araya gelmeliyiz. Bizim bizden başka kimimiz var? Bize bizden başka kim sahip çıkar ki?
İçeride ya da dışarıda haksızlığın hukuksuzluğun özü bir. Ayakkabı kutularına paraları doldurup yolsuzluğun başını çekenler cezalandırılmazken bizleri hapse atıyorlar. Kanunu, yasayı kendi çıkarı için kullanıyorlar.
Ben Gebze Hapishanesinde A-9 koğuşunda altı arkadaşımla birlikte kalıyorum: Fadime, Eylem, Kader, Serda, Evrim ve Özlem. Biz de sizler gibi önceden birbirimizi tanımıyorduk. Hapishanede tanıştık. Hapishane idaresinin baskılarına karşı tıpkı sizin gibi boyun eğmiyoruz. Burada rahatsızlandığımızda hastaneye sevk ediliyoruz. Hastanede asker, görevli uzman muayene odasından çıkmıyor. Biz de askerin yanında muayene olmak insanlık onuruna karşıdır deyip kabul etmiyoruz. Doktorlar bazen bize hak verip askeri muayene odasından çıkarıyor, kimi zaman da görevli uzmanın söylediğine göre hareket edip askeri çıkarmıyor. Sessiz kalıyor. Biz askerin yanında muayeneyi kabul etmemekte ısrar edince bizi ite-kaka, çeke-sürükleye zorla ring aracına bindiriyorlar.
Hapishane içinde de en ufak bir talebimizde karşımıza müdürü, disiplin kurulu çıkıyor. (Tıpkı okullardaki gibi). Hakkımızda soruşturma açıp “ceza” veriyorlar. Mektup göndertmeme, telefon ettirmeme, ziyarete çıkartmama ve en ağırı da hücreye koyma cezaları oluyor.
Yıllardır hapisteyiz, hapishane idareleri, adalet bakanlığı acizliğini bizlere verdiği “ceza”lardandır çıkartmaya çalışıyor. Ne bu cezalar bizleri yıldırdı ne de disiplin soruşturmaları. Çünkü arkamızda sizler varsınız. Çünkü biz haklıyız!
Sizleri o fabrikanın önünde ağzınız güneşten kurumuş, gözleriniz parıl parıl parlarken TV ekranında gördükçe bize mahpusluk dert olmuyor. Yüreğimizde umut tohumları filizleniyor.
Siz bakmayın egemenlerin kadın kadının kurdudur dediğine. Biz emekçi kadınlar bir araya geldikçe, kendi gücünü fark ettikçe yüzünü hiç görmediği, sesini hiç duymadığı diğer kadınlar için de umut olur. O yapıyorsa ben de yaparım der.
Bizleri burada duvarların ardında tutabilirler ama sizlerden alacağımız umudun, sevginin kesinlikle ve kesinlikle önüne geçemezler. Sizler de TV’lerde seyrettiniz, gazetelere manşet de oldu. Karadeniz’de yayla yolları varken yayla evlerini yıkıp yeniden yollar yapmak istediklerini hatta Rize’de Arhavi Yaylasına yol yapmak istediklerinde kadınların birlik olup yayla yollarına karşı çıktığını. Bir ana vardı. Rabia ana, gözleri boncuk mavisi, elleri nasırdan yarık yarık askerler saldırınca, yetkililer illa da yol yaparız diye dayatınca Rabia ana nasırlı yumruğunu kaldırıp “Onlar kim oluyor, ben halkım!” diye salladı ya dünyalar bizim oldu.
Alevisi, Sünnisi, Lazı, Ermenisi, Arabı bu vatanın her karış toprağı bizim. Alın terimizin döküldüğü fabrikalar bizim. Biz vergi vermezsek, çalışmazsak patronlar hiçbir şey yapamaz. Çünkü biz halkız! Öldürülmekle, hapsa atılmakla, işten atılmakla bitmeyiz. Haksızlıklara karşı birleştikçe güçlenir, güçlendikçe umut oluruz…
Siz değerli Serapol kadın direnişçilerinin, direnişini selamlıyoruz. Yanınızda olamasak da yüreğimizde, yüreğinizi taşıdığınızı bilmenizi isteriz.
Her birinizi sevgiyle, özlemle kucaklıyoruz. Direnişinizde başarılar diliyoruz.
Koğuş arkadaşlarımla birlikte Fadime, Eylem, Kader ve Serda direnişinizin başarıyla sonuçlanmasını diliyoruz.
Sevgilerimle…”
Kaynak: wwwyenidemokratkadin.net