2007 yılında, kara bir kış günü Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, İstanbul’un göbeğinde, güpegündüz, kalleşçe arkasından vurularak katledildi. Katliamın sorumlusu devlet, onu henüz 18 yaşını doldurmamış, bir çocuk katile öldürttü.
Katliam planlı-bilinçli-önceden hazırlanmış, devletin bütün imkanlarının ortaya konulduğu, bütün resmi kurumlarının (emniyet-valilikler-jandarma-istihbarat birimlerinin) haberinin olduğu ve “geliyorum” diyen cinayetten sadece H.Dink’in haberinin olmadığı sonradan mahkeme kayıtlarında ortaya çıktı.
TC devleti tarihi gözaltında kayıplar, faili meçhul değil, faili devlet olan cinayetler-işkenceler-toplu katliamlar-pogromlar gibi ağır suç dosyaları ile doludur. 1915, tehcir ve soykırım yıllarında yine aynı şekilde Ermeni halkının önderleri, milletvekilleri gibi en seçkin gazeteci ve yazarlarından Kirkor Zohrab başı ezilerek, yine sürgünde yol arkadaşı Vartkes Serengülyan, Çerkez Ahmet çetesi tarafından mavzerle; gazeteci-şair ve yazarlar Rupen Sevag-Armen Doryan-Rupen Zakaryan’lar devlet güdümlü çeteler tarafından katledildi.
Bugün ise bu devlet geleneği sürdürülüyor. Elindeki tek “silah”ı kalem olan gazeteci-yazar ve şairler tutuklanıyor, ağır hapis cezaları ile yıllarca hapsediliyor, kalleşçe öldürülüyor. Failler “bulunamıyor” veyahut “eğer tuğlayı çekersem bütün duvar yıkılır” denilerek cinayetler gizleniyor.
Ermeni aydınlarından sonra Sabahattin Ali, Musa Anter, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Turan Dursun, Tahir Elçi, Metin Göktepe bizzat devlet güçleri ya da devlet tarafından korunan çeteler tarafından hunharca öldürüldüler.
TC devleti ikinci yüzyılına girerken, yeni yüzyılın parolası “Tek Millet-Tek Devlet-Tek Dil-Tek Bayrak-Tek Din” olarak sürdürülüyor. İktidarda hangi parti ve görüş olursa olsun, bu ilke ile hareket etme zorundadır. TC devletinin kuruluşuna damga vuran bu ilkeyi kabul etmeyenler, dahası bu anlayışta yeri olmayanlar olarak Ermeniler, Rumlar, Süryaniler kısaca bütün Müslüman olmayanlar yok edilmişlerdir. Türkleştirme ve İslamlaştırma sırası Kürtlere ve Alevilere gelmiştir.
H.Dink cinayeti, henüz 18 yaşını doldurmamış, Ogün Samast’a işletilirken erken hapishaneden çıkacağı hesaplanmıştı. Bunun planı önceden yapıldığı için hapishaneden salıverildi. 16 yıl 10 ay gibi kısa bir zaman diliminde, “ağabeyleri” 12 Eylül 1980 yıllarının eli kanlı katilleri gazeteci-sol sosyalist-devrimci-akademisyen–profesör katillerinden en tanınmışları Haluk Kırcı-Mehmet Ali Ağca-Abdullah Çatlı-Veli Can Oduncu … gibi katiller bugün “saygın-itibarlı-vatansever”ler olarak yaşıyorlarsa, Ogün Samast da yine aynı şekilde “itibarlı-saygın-vatansever” bir katil olarak toplumda yerini alacak, aramızda dolaşacak, yeni kirli işlerde kullanılacaktır.
Yirmi yıldan fazla iktidarda bulunan “R.T.Erdoğan rejimi” döneminde işlenen H.Dink katliamı, 16 yıl geçmiş olmasına rağmen hukuk adına bir arpa boy yol alamamıştır. Olayın arkasındaki güçler tespit edilememiştir. Adil bir yargılama yapılamamıştır. Deliller toplanma yerine karartılmıştır. Avukatlar kendi imkanları ile kamera kayıtları gibi delillere ulaşmıştır. Sayısız defa mahkeme heyeti değiştirilmiştir. Dava deyim yerindeyse “tiyatro”ya çevrilmiştir. Amaç bellidir. H.Dink’in gerçek katillerinin gizlenmesidir. Olayın arkasındaki güçlere erişmemenin davası görülmüştür.
R.T.Erdoğan, H.Dink ailesine “Cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” sözü vermesine rağmen sözünde durmamıştır. Aksine Türk devlet geleneği dün ne ise bugün de onu devam ettirmiştir. Yeminli Ermeni düşmanlığı ile Artsakh’ın işgal edilmesinde tanıdığımız, “En kötüsü benim için Ermeni dediler” diyen R.T.Erdoğan, Cumhuriyet’in 100. yılında Ogün Samast’ı, tahliye edilmesini sağlayarak ödüllendirmiştir.
H.Dink’in toplum tarafından sahiplenilmesi ve cenazesine katılan 200 bin civarında kişinin “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye haykırması Türk devletini derinden sarsmıştı. Nitekim devlet intikamını zamana yayarak aldı. H.Dink’in katilini “örgüt üyeliği”nden yargılamak yerine mümkün olan en kısa sürede tahliye edilmesi için çabaladı. Türk adaleti, “milli yargı” olarak gereğini yaptı ve Ermeni bir hakikat savaşçısının katledilmesini sıradan, adli bir vaka olarak değerlendirdi. “Milli duygularla galeyana gelen gençler”in işlediği suç olarak değerlendirerek; Ermeni ve Kürtler üzerinde “konuşan-yazan-düşünen” herkesin “ayağını denk almasını” aksi halde herkesin akıbetinin H.Dink gibi olacağı mesajı verilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında AKP-MHP iktidarının kendini tahkim ettiği, Anayasa Mahkemesi kararlarının dahi uygulanmadığı, sadece Can Atalay değil hapis cezası dolduğu halde tahliye edilmeyen Gülten Kışanak gibi siyasetçilerin kendi yasalarını dahi uygulamayarak içerde esir olarak tutulduğu bir süreçte O.Samast’ın tahliye edilmesi son derece anlamlıdır. Ve bütün topluma net bir mesajdır.
Hapishanelerde 30 yıl esir olarak tutulan devrimci tutsaklar “pişmanlık dayatması”yla serbest bırakılmazken, ağır ve hasta tutsaklar kin ve intikam duygularıyla birer birer katledilirken, Alaattin Çakıcı başta olmak üzere ırkçı faşist kişiler, MHP lideri D.Bahçeli’nin özel çabalarıyla hapishaneden çıkartıldılar. Muhalifler, devrimci tutsaklar her türlü hak gaspına maruz kalırken, infaz yasası değişikliğiyle katileler, uyuşturucu tacirleri ve tecavüzcüler gibi adli suçlular serbest bırakıldı.
Bilge, cesur ve hakikat savaşçısı!
1915 yılında katledilen Ermeni aydınlarından yüz yıl sonra aynı kin ve nefret düşmanlığı ile işlenen H.Dink cinayetinin acıları dün gibi tazedir. H.Dink’in katledilmesinin gerek ailesi gerek ise Ermeni ve tüm toplum üzerinde etkisi devam ederken, katili olan tetikçinin ödül verilmişçesine salıverilmesi her şey bir yana vicdanları yaralamıştır.
H.Dink kalemini halkın değil kendi çıkarı için para karşılığında kiralayan, tv-gazete ve televizyonlarda “sahibinin sesi” programlar yapan “çakma gazeteci” hiç olmadı. Sadece hakikati yazdığı için devlet tarafından öldürüldü. Demokrattı ve ilericiydi. İyi bir solcuydu. Ve Ermeni’ydi. Nitekim tam da böyle olduğu içindir ki, planlı ve programlı bir şekilde devlet tarafından öldürüldü.
1915 Ermeni Soykırımı’ndan sonra Anadolu’da varlıklarını sürdüren yoksul aile çocukları Patrikhane tarafından İstanbul’da Ermeni okullarında, Ermeni kamplarında eğitimlerini tamamlarken, H.Dink Kamp Armen’de hem yöneticilik yaptı hem yüksek öğretimini tamamladı.
Kaypakkaya geleneği ile tanışması Armenak Bakır sayesinde oldu. Dost ve aynı zamanda yoldaş oldular. H.Dink’in politik dünya görüşlerine sahip olmasında, Armenak’ın önemli derecede rolü oldu. H.Dink yaşadığı Ermeni toplumunda gazete eksikliğini görünce 1996 yılında AGOS Gazetesini çıkartarak zor ama oldukça anlamlı bir görevi yerine getirmiş oldu.
Bugüne kadar hiç tartışılmayan, herkesin yazmaya ve konuşmaya cesaret edemediği tabu olan konuları gündeme getirdi. En son 2004 yılında TC Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in evlat edindiği Sabiha Gökçen’in gerçek isminin Hatun Sebilciyan ve Ermeni bir yetim kızı olduğunu “Sabiha Hatun’un sırrı” manşetiyle Agos Gazetesi’nde yayınlanması bardağı taşıran son damla oldu. H.Dink bu haberiyle o tarihe kadar “ilk Türk kadın savaş uçağı pilotu” olarak övülen ve Dersim Katliamı’na da katılan kişinin gerçekte Ermeni bir yetim olduğunu göstererek Türk resmi söylemine büyük bir darbe vurdu.
H.Dink sadece bununla yetinmedi. Türkiye’de “saygın-itibarlı-devlet adamı” “Türk milliyetçisi görünümünde” yaşayanlara işaret etti. Türkiye’de halen tabu olan “Müslümanlaştırılmış Ermeniler” sorununa parmak bastı. H.Dink’in bu çabaları devleti derinden rahatsız etti. Milli Güvenlik Kurulu emri ve Milli İstihbarat Teşkilatı organizasyonuyla Agos Gazetesi önünde toplanan ülkücü çeteler “bir gece ansızın geliriz” diye intikam gösterileri düzenlediler.
Mahkemelerde Veli Küçük-Kemal Kerinçsiz-Oktay Yıldırım gibi özel harp elemanlarının, mahkeme heyetinin önünde H.Dink’e yönelik linç girişimine sessiz kaldılar. Hedef tahtasına konuldu. “Türklüğü aşağılamak” gerekçesiyle 301. Madde’den yargılandı. Ki kendisinin ifadeleriyle en çok zoruna giden de bu oldu!
H.Dink’in “kaleminin kırılması”na karar verilen dönem İstanbul Valiliği’ne çağrıldığı, MİT elemanları eşliğinde yapılan toplantıda oldu. Valilikte tehdit edildi. Tüm dostlarının “Hiç olmazsa bir dönem için yurtdışına çık” demelerine kulak asmadı. İmkanı olmasına rağmen yurdunu terk etmedi. Yazılarında “Bizim bu vatan toprağında gözümüz var” derken kastettiği öldürüldükten sonra kendi vatanına gömülmekti.
H.Dink, İstanbul Valiliği’ndeki tehdit toplantısından sonra kaleme aldığı “güvercin tedirginliği” yazısında “Bu ülkede güvercinleri vurmazlar” derken karşısında 1.5 milyon Ermeni’yi katletmiş İttihat ve Terakki’nin devamı, ceberrut bir devlet olduğunu “anlamamak” yanılgısına düşmüştür. İyimserliğini hayatı ile ödemiştir.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında 16 yıldır halen “çözülemeyen” H.Dink davasında, tetikçi katilin tahliye edilmesi devletin bir irade beyanıdır. Cumhuriyet’in “Yeni Yüzyılı” katliamlar yüzyılı olmaya devam edeceğini göstermektedir. Çünkü H.Dink’e Ermeni olduğu için sıkılan kurşun gerçekte bütün Türkiye toplumunun geleceğine sıkılmıştır. Faşist katillerle ve bu katilleri yaratan zeminle hesaplaşılmadan gelecek yüzyıl aydınlık olmayacaktır. H.Dink ise bu mücadelede her zaman bir bayrak olarak taşınacak, faşist katiller lanetle anılacaktır.