GüncelMakaleler

SENTEZ | Ortadoğu’nun Zenginliklerini Kontrol Etme Savaşında Çin-Rusya-ABD Üçgeni

"Türkiye'deki 14 Mayıs seçimleri Ortadoğu ülkelerinin gelecekteki gelişmelerinde önemli bir rol oynayacaktır çünkü Türkiye Ortadoğu'daki en büyük güçlerden biridir. Neo-Osmanlıcı yayılmacı politikaları depremden ve seçmen yarışından bu yana durgun durumdadır."

Emperyalistlerin Ortadoğu’nun zenginliklerini kontrol etme savaşında/çatışmasında son bir yıl içinde yoğun gelişmeler yaşandı. Dalaşın tarafları bile değişiyor. ABD-Rusya çekişmesine alışmışken, Çin’in de son 20 yıldır nüfuzunu kabul ettirmeye çalıştığını görüyoruz. Askeri açıdan daha ihtiyatlı olan Çin, sermaye ihracatı yoluyla Ortadoğu’daki temel aktörlerden biri haline geldi. Halihazırda Suudi Arabistan ve İran’ın en büyük petrol alıcısı olan Çin, 2005’ten bu yana Avrupa, Afrika ve Asya’yı birbirine bağlayan ticaret yollarını açmak için kara yolları, demiryolları ve limanların inşasına 275 milyardan fazla yatırım yaparak Ortadoğu’da dünyanın en büyük yatırımcısı haline geldi.

Çin, ABD’nin Ortadoğu’yu yönetememesi üzerine oynuyor ve liman altyapısından bankacılığa, sağlıktan telekomünikasyona, bilgi teknolojilerine kadar neredeyse tüm alanları kapsayan 400 milyar dolar değerinde 25 yıllık bir anlaşma imzaladığı İran gibi ABD’nin düşmanı olan devletleri dost ediniyor.

İran’ın Çin’in vesayeti altında Suudi Arabistan’la 6 Nisan’da Pekin’de biraraya gelmesi, Suudi Arabistan’ın Ortadoğu hegemonyası için İran karşısında düştüğü çıkmazı göstermektedir. Amerikan emperyalizmine olan bağlılığı rakiplerini zayıflatmaya yetmemiş ve Çin’in bölgedeki nüfuzunun güçlendiğini gören Suudi Arabistan, başlıca rakibiyle görüşmeyi kabul etmeyi seçmiştir. Bu görüşme, Yemen’deki çatışmaya son veremeyen Suudilerin zayıflıklarının itirafı olarak değerlendirilebilir. Doğrudan İran tarafından desteklenen Husiler, kendilerini Yemen hükümetinin ana destekçisi olan Suudi Arabistan’a doğrudan saldırırken bile buldular. Husileri bitiremeyen Suudi Arabistan, Çin’in İran’ı etkileyerek isyancıları desteklemekten vazgeçirmesini umuyor. Yemen halkının çıkarlarını düşünmekten uzak olan Suudi Krallığı, savaşın ülke içinde kalacağı ve Suudi topraklarına ihraç edilmeyeceği garantisi karşılığında Husilere siyasi tanınma sağlayabilir.

İran ise kendisini Ortadoğu’da kaçınılmaz bir güç olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Bunun için Amerikan yanlısı Arap ülkeleriyle diplomatik bağlarını yenilemesi gerekiyor. Otoritesini sağlamlaştırmak için Şii koridorunu sürdürmesi ve hatta Akdeniz limanları ile Basra Körfezi arasında açık bir erişim ve güzergaha sahip olmak için güçlendirmesi gerekiyor. İşte tam da bu nedenle İran Husileri güçlü bir şekilde destekliyor çünkü Yemen’de Husi hakimiyeti İran’ın koridorunu Yemen’e kadar genişletmesine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ne erişim sağlamasına olanak tanıyacaktır. Suudi Arabistan’ın aksine İran, Yemen’deki iç savaş tarafından fiziksel olarak tehdit edilmiyor ve bu nedenle çatışmada geri adım atmak gibi bir çıkarı yok, aksine kazanacağı tek şey var. Öte yandan, Yemen’e ulaşacak bu koridorun Şii nüfusu çok az olan Suudi Arabistan’dan geçmesi gerekecek, bu nedenle İran açısından diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması oldukça önemli.

İran, İsrail’i bölgede yalnızlaştırmaya çalışırken, Suudi Arabistan bugün İsrail ile bağlarını koparmayı göze alamaz. İlişkiler Birleşik Arap Emirlikleri ya da Katar’da olduğu gibi normalleşmemiş olsa bile Arabistan Arap dünyasının savunucusu gibi ikiyüzlü bir rol oynamak zorunda ve bu nedenle İsrail’e desteğini açıkça beyan etmiyor. Ancak İsrail gibi Amerikalıların kuklası olan Suudi Arabistan’da emperyalizme karşı sorumludur ve bu nedenle bugüne kadar olduğu gibi perde arkasında siyonistlerle işbirliğini sürdürecektir.

İran her ne kadar Rus emperyalistlerine bağımlı olsa da kendisi için belirli bir hareket özgürlüğü sağlamayı başardı. Rusya, İran’ı Ortadoğu hegemonyası için aktif olarak desteklemekte ve dolayısıyla askeri ve ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır. Ruslar İran’daki en büyük yatırımcılar olmaya devam ediyor ve hatta Ukrayna’nın emperyalist işgalinde kullanmak üzere İran’dan insansız hava araçları satın almıştır. Ukrayna’daki savaş nedeniyle zayıflayan Ruslar, Çin’in Ortadoğu devletleriyle ilişkilerini güçlendirmesini, ABD ve emperyalist NATO devletlerini zayıflatacağı için şimdilik bir nimet olarak görebilirler.

14 Mayıs seçimleri Ortadoğu ülkelerindeki gelişmelerde rol oynayacaktır

Her zaman ilişkilerini geliştirdiği ülke arayışında olan İran, çelişkileri giderek artan gelecek yıllar için zemin hazırlamak istemektedir.

İşte bu nedenle İran Cumhurbaşkanı Reisi, Suriye’de Beşar Esad ile bir araya geldi. Yedi yıl aradan sonra ilk ziyaretini gerçekleştiren müttefik ve neredeyse komşu ülke Reisi, Beşar Esad’ı ziyaret etmeden önce Suriye’deki gücünü yeniden teyit etmesini beklemiştir. İranlı Şii milisler Suriye topraklarında yıllardır süren çatışmalarda zaten mevcuttu. Suriye hem Türkiye ile savaş halindeyken hem de yeniden inşa edilirken, bu İran’ın askeri ve ekonomik olarak nüfuzunu genişletmesi ve tıpkı Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla yaptığı gibi İsrail’in eylemlerini yakından takip etmesi için bir fırsat olacaktır.

Lübnan hala kriz içinde ve Lübnan nüfusunun tahminen % 75’i yoksulluk içinde yaşıyor. Ülkede hala yeni cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılamadı. Dolayısıyla bu siyasi boşluk, İsrail’e karşı savaşan başlıca siyasi güç olan Hizbullah tarafından dolduruluyor.

Suriye, tamamen emperyalist politikalara bağımlı olduğu ve İsrail ile İran arasında artan gerilimin hem siyasi hem de coğrafi olarak tam ortasında yer aldığı için önünü görmekte zorlanıyor. Suriye’nin şu anda esasen Avrupa ve Amerikan emperyalizminin vesayeti altında olan Arap Birliği’ne katılabileceği tartışılıyor. Tartışmanın yeniden açılması, Suudilerin İran’a karşı nüfuzlarını bir kez daha güçlendirmek için kışkırttığı bir jesttir. Suriye’nin Arap Birliği’ne katılması, büyük çoğunluğu Amerikan yanlısı hükümetlerden oluşmasına rağmen, hassas bir nokta olmaya devam ediyor. Arap Birliği, Beşar Esad’a hitaben Suriye’nin Arap Birliği’ne katılımını engelleyen iki nokta olduğunu iddia ediyor: Suriye topraklarında yabancı milislerin varlığı (İran milisleri, Hizbullah vb.) ve Suriye’den uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı. Sanki uyuşturucu üretimi ya da kaçakçılığı gerici Arap devletleri için pazar paylaşımı ve ticaret konusunda anlaşmalarını engelleyecek gerçek bir sorunmuş gibi sunulmaktadır. Elbette Suriye ne şimdi ne de yakın gelecekte İran ve Rus emperyalizminin etkisinden kurtulacak kapasiteye sahip değil zira Beşar Esad onlar sayesinde hala iktidarda. Ancak bu görüşmeler emperyalistlerin etki alanlarını genişletmek için attıkları taktiksel adımları gösteriyor.

Tüm bu gelişmeleri, bu yeni ilişkileri ve Ortadoğu’da devam eden savaşları, bölgedeki devletlerin hükümetlerinin kendi bağımsız politikalarının sonucu olarak görmemek önemlidir. Onlar sadece Amerikan ya da Rus emperyalist çıkarlarının, daha sonra da Çin ya da Avrupa çıkarlarının hizmetkârları ve savunucularıdır.

Türkiye’deki 14 Mayıs seçimleri Ortadoğu ülkelerinin gelecekteki gelişmelerinde önemli bir rol oynayacaktır çünkü Türkiye Ortadoğu’daki en büyük güçlerden biridir. Neo-Osmanlıcı yayılmacı politikaları depremden ve seçmen yarışından bu yana durgun durumdadır. Ancak her zaman belirsiz olan bu seçimlerin sonucu, Türk devletinin bağlamını ve dış politikasını yeniden tanımlayacak ve bu nedenle Suriye, Irak, Kürt, Libya, İran vb. politikasını güçlü ve doğrudan etkileyecektir.

Ancak hangi faşist klik iktidarda olursa olsun, K.Kılıçdaroğlu’nun “laik” Kemalizm’i ya da R.T.Erdoğan’ın muhafazakâr İslamcılığı, Ortadoğu halklarının geleceğinde katlanmaları gereken baskıcı iktidarlarından başka bir şey olmayacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu