Uluslararası emperyalist sistemin girdiği girdap derinleşmiş, bunun sonucu halklara karşı yönelik saldırıları tırmanmış durumdadır. Baskı ve sömürü daha agresif bir hal almıştır. Buna karşın ezilen ve sömürülen halkların tepkileri de artmış, bu durum kimi zamanlarda parçalı ve kendiliğinden hareketlerin yükselişine yol açmıştır.
Yani işçi sınıfı ve tüm ezilen halkların mücadelesinin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır. Bu ve daha fazla olguyu yan yana getirdiğimizde mevcut konjonktür -öznel gücü oluşturan- proletarya partisinin önderliğinde (tüm dünyada) mücadeleyi daha zorunlu kılmaktadır.
Parti inşasında Lenin ve ideolojik-politik-teorik mücadele
Ölümünün yüzüncü yılında andığımız Lenin ve yoldaşları, yaşadığı dönemde devrimi zorunlu gördü. Ancak devrimin proletarya partisinin önderliğiyle mümkün olacağını şart koştu. Çünkü ona göre proletaryanın öncü müfrezesi olan partiden yoksun bir şekilde devrimin gerçekleştirilmesi mümkün değildi. Bunun sonucu Rusya’da partinin inşasında ve devrime önderliğinde baş rolü oynamıştır. Devrime önderlik eden parti, -o zamanki adıyla RSDİP- Lenin’in önderliğinde ideolojik, politik, pratik ve de teorik yanlışlara karşı mücadele ederek gelişmiş ve giderek işçi sınıfı, köylülük ve diğer halk kesimleri içerisinde etkin olmuştur.
Lenin daha parti kurulmadan evvel ideolojik mücadelesini köylü devrimini savunan Narodniklere karşı verdi. Ve Narodnizme karşı ideolojik ve siyasi üstünlük sağladı. Ardından 1898 tarihinde 1. Kongre ile RSDİP (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) kuruldu. Ancak RSDİP 1. Kongre sonrası pratikte henüz devrime önderlik edecek vasıflara sahip değildi.
Partinin henüz programı, tüzüğü yoktu. Marksizm’in Narodizm üzerinde ideolojik zafer sağlaması ve işçi sınıfının -kendiliğinden de olsa- eylemlerinin giderek artması, özellikle gençlik içinde Marksizm’e sempatiyi artırmıştı. Ancak RSDİP ilk başlarda, Marksizm’e sağa-sola çeken çizgilerle hesaplaşmamış, yukarıdan aşağıya tutarlı örgütlenmeyi oluşturamamış, programdan ve tüzükten de yoksun olduğu için oynaması gereken önderlik görevini yerine getirememiştir. Dolayısıyla bu durum parti içinde ideolojik ve örgütsel birliğin oluşturulmasına ve kitlelere önderlik edilmesine engel teşkil ediyordu.
Bunun sonucu politik arenada anti-Marksist görüşler öne çıkmıştı. Legal “Marksist” eğilim, ekonomizm, trade-unionizm (salt-sendikacılık), reformizm gibi anti-Marksist akımların etkinliği vardı. Ve bu anti-Marksist hareketler işçi sınıfı, gençlik, köylülük gibi kitleler içine yayıldı. Ayrıca bu akımlar, RSDİP içine de yansımıştı. Partinin bazı organlarına, yerel parti örgütlerine, tabana kadar sirayet etmiş ve belli bir etkinlik oluşturmuşlardı. Bu hareketler partinin oluşturulmasını ve parti önderliğinde mücadeleyi gereksiz görüyorlardı. Sorunların “çözümünü” hakim sistem içinde mümkün olacağını savunuyorlardı.
Bu duruma karşı Lenin, başını ekonomistlerin çektiği bu reformist hareketlere karşı ideolojik ve politik mücadeleyi zorunlu görüyordu. Öncü partinin önderliğinde, öncü teorinin yol gösterdiği devrim perspektifiyle mücadeleyi, devrime önderlik edecek Marksist ideolojiyle donanmış ve örgütlenmiş bir parti olmadan devrimin mümkün olmadığını savunuyordu. Partinin öncü müfreze rolünü oynayabilmesi için kendi içine kadar sızan anti-Marksist akımlara karşı mücadele edilmesi ve parti içindeki etkinlikleri aşılmak zorundaydı.
Bunun üzerine Lenin başta hem ekonomizme karşı hem de parti önderliğini yadsıyan ve kendiliğinden işçi hareketini savunan trade-unionizm ve reformizme karşı ideolojik mücadele verdi. Bu akımlara karşı Marksizm’e tekabül eden teorik görüşlerini “Ne Yapmalı?” eserinde ortaya koydu. Böylece Marksizm’in önünü açarak gelişimini sağladı ve parti örgütlenmesinin temelini attı.
Daha sonra 1903’ün Temmuz ayında RSDİP’in 2. Parti Kongresi gerçekleştirildi. Kongre gündemi parti programı, tüzüğü ve sağlam parti oluşturulması üzerine idi. Parti programında Lenin’in getirdiği azami programı kapitalizmin yıkılması, sosyalizmin inşası ve proletarya diktatörlüğünün uygulanması konusu oluşturdu. Asgari programda ise ele alınan konu daha sosyalizmin inşasına geçmeden önce Çarlık rejiminin yıkılması, demokratik cumhuriyetin kurulması, işçilerin sekiz saatlik çalışması, kırda serfliğin kalıntılarının tümden tasfiye edilmesi, toprak ağalarının el koyduğu toprakların köylülere devredilmesi üzerine olmuştur. Lenin’in getirdiği bu konular üzerine en çok tartışılan mevzu, proletarya diktatörlüğü tezi olmuştur. Ancak bu gündem, Kongre çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Böylece partinin azami-asgari resmi programı belirlenmiş oldu.
Kongrede esas tartışma parti tüzüğünde yer alan önemli gündem maddelerini oluşturan partinin niteliği, işlerliği, oynayacağı rol, partinin bileşimi, partiye üye olan kişinin taşıması gereken nitelik vb. konuları içeren formülasyonlar üzerine olmuştur.
Lenin Yyoldaşın formülasyonu, parti üyesi olacaklar için şu şartlara sahip olmalarını gerektiriyordu: Partiye üye olacak yoldaşların devrime önderlik edecek partinin programını kabul etmesi, partiyi maddi olarak desteklemesi, parti örgütlerinden birinde örgütlü olarak yer alması, parti faaliyetlerinde yer alması. Buna karşın Martov’un formülasyonu, parti üyeliği için parti programının kabul edilmesini ve maddi desteği kabul ederken; Parti örgütlerinden birinde örgütlü olarak yer almasını, örgütsel faaliyetlerde örgüt mensubu olarak pratikte yer almasını şart koşmuyordu.
Lenin partiyi, üye olacak parti üyelerinin parti disiplinini tanıyan ve parti faaliyetlerine katılan kişilerden oluşan örgütlü müfreze olarak görürken, Martov ise partiye üye olanların parti faaliyetlerine katılmalarını ve parti disiplinine uymalarını şart koşmuyordu.
Lenin’in tezini destekleyenlerin yanında, Martov’un tezini destekleyenler de vardı. Hararetli tartışmalar sonucunda Martov’a destek veren Bundcu ve ekonomist çizgide ısrar eden ekonomist delegeler, sınıf örgütlenmesini ve siyasi iktidar mücadelesini reddederek 2. Kongre’den ayrıldılar. Böylece hararetli tartışmalar sonucu tamamlanan 2. Kongre, Lenin yoldaşın ve onun tezlerini savunanların zaferiyle sonuçlandı. Bunun sonucu Lenin ve yoldaşlarına parti içinde çoğunluğu oluşturduklarından Bolşevik, azınlığı oluşturan Martov ve yandaşlarına da Menşevik denildi.
Böylece RSDİP 2. Kongresi ile -ileride SBKP adını alacak olan- parti tarihinde önemli bir adım atılmış oldu. Parti programa, tüzüğe ve parti işlerliğine sahip oldu. Ayrıca parti kongresi en üst organ olarak belirlendi. Kongrede alınan kararların, bir sonraki kongreye kadar partinin resmi ve bağlayıcı kararları olduğu kabul edildi. Bu işleyişe bağlı olarak birey partiye, azınlık çoğunluğa, alt kademeler üst kademelere, tüm parti Merkez Komitesine, o da parti kongresine tabi kılındı.
Lenin yoldaş 2. Kongre’de alınan kararları “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” adlı çalışmasında kaleme dökmüş, Menşeviklerin görüşlerini mahkum etmiştir.
Lenin partiyi işçi sınıfının öncü müfrezesi olarak gördü. Ancak partinin öncü rolünü oynayabilmesi için devrimci teoriye, nesnel durumu tahlil eden ve yol gösteren siyasete, izlenecek devrim hattının belirlenmesine, partiye kumanda edecek doktrine ihtiyacı vardır. Ancak diyalektik materyalizmi özümsemiş, ideolojik olarak sağlam, siyasetle donanmış bir öncü müfreze işçi sınıfına ve emekçi halka öncü rolünü oynayabilir. Bu, kapitalizme ve burjuvaziye alternatif tek sınıf olan proletaryanın sınıf karakterini yansıtan teoridir.
Lenin yoldaş partiyi işçi sınıfının örgütlü müfrezesi olarak gördü. Sınıf mücadelesine ideolojik-politik hatta önderlik eden komünist partisi aynı zamanda örgütsel hatta da önderlik etmelidir. Belirlenmiş siyaset ve teori örgütlü müfreze ile pratiğe geçirilir.
Partinin belirlediği ve aldığı kararlar öncü müfrezenin organlarında yer alan kadroları, parti üyeleri, parti militanları üzerinden mücadelede hayat hakkı bulur. Bir başka deyişle bu belirlenmiş teorinin, siyasetin örgüt üzerinden pratikte yerine getirilmesidir. Parti tarafından teori ve pratikte önderlik ancak o zaman yerine getirilebilir. Lenin’in deyimiyle “öncü savaşçı rolünü ancak bir öncü-teorinin kılavuzluk ettiği bir partinin yerine getirebileceğine işaret etmek istiyoruz.” (Seçme Eserler, c. 2)
Lenin, partiyi sınıf örgütünün en yüksek biçimi olarak görmüştür. Parti hem siyasi, hem örgütsel, hem pratikte egemen sistemi bir bütün olarak hedef alan en ileri müfrezedir. Ama parti işçi sınıfının tek örgütü değildir. Parti dışında başka örgütsel yapılar da vardır. Parti dışında, bir ihtiyacın ürünü olarak oluşturulan sendikalar, kooperatifler, meslek örgütlenmeleri ve başka kitle örgütlenmeleri vardır.
Sınıf çelişkileri ve siyasi baskılar örgütlerin maddi koşullarıdır. Ve bu kitle örgütleri düzen sınırları içinde yer alan örgütlenmelerdir. Öncü müfreze olarak en ileri örgüt olan parti ile, bu kitle örgütlenmelerinin çoğu arasında örgütsel ve siyasi bağ yoktur. Bu kitle örgütleri, partiyle kitleler arasındaki volan kayışlarıdır. Bu örgütlenmeler içinde çalışma yapılmalı ve onlarla bağ kurulmalıdır. İşçi sınıfı ve diğer emekçi sınıflarla bu örgütler üzerinden bağ kurulmalıdır.
Parti ayrıca devrim sonrası proletarya diktatörlüğünün aracı rolü oynar. Bugüne kadar devrimin yapıldığı ülkelerde demokratik halk diktatörlüğü ve proletarya diktatörlüğü uygulanmıştır. Devrim öncesi, devrime önderlik eden proletaryanın öncü müfrezesi, yani parti, devrim sonrasında da varlığını devam ettirmiştir. Ancak buradan yola çıkarak proletarya diktatörlüğünü parti ile eş tutmak doğru değildir. Çünkü parti devrime önderlik ettiği gibi, devrim sonrası proletarya diktatörlüğünün yürütülmesinde araç rolü oynar. Diğer bir deyişle parti, proletarya diktatörlüğünün aracıdır.
Lenin oportünizme, revizyonizme ve tüm anti-Marksist akımlara tavır almıştır. Burjuvaziye karşı tutarlı ve kararlı mücadele yürüten Lenin, kendilerini “Marksizm”, “devrim”, “sol” vb. kisvelerle kamufle eden anti-Marksist yapılara ve görüşlere karşı da kararlı ve tutarlı ideolojik mücadele yürütmüştür. Yukarıda değindiğimiz 2. Kongre’de Menşeviklere karşı verdiği mücadeleyi, daha sonra ortaya çıkan yanlışlara karşı da yürüttü. RSDİP’in ilk dönemlerinde ekonomistlere, reformistlere, Menşeviklere karşı verdiği mücadele ile parti perspektifini geliştiren Lenin, daha sonra da ortaya çıkan oportünistlere, tasfiyecilere, hiziplere karşı da mücadeleyi devam ettirmiştir.