Tahran’da baş örtüsü yetersiz görüldüğü için 22 yaşındaki Masha Amini’nin, “Ahlak Polisi” tarafından dövülerek öldürülmesi yeni bir halk isyanına neden oldu. Kürdistan eyaletinde başlayan kadın isyanı, giderek tüm ülkeye yayıldı.
Rejim güçlerinin saldırıları sonucu şimdiye değin 100’ün üzerinde kişinin yaşamını yitirdiği biliniyor. Dünyanın birçok ülkesinden de protestolara destek yağdı. İran İslam Cumhuriyeti’nin sahibi mollalar hemen protesto ve sokak gösterilerine karşı bastırma harekatına girişerek Devrim Muhafızları’nı, Besic Milisleri’ni halkın üzerine gönderdiler. Uygulanan şiddet ve suçlarını örtmek için de interneti engellediler, medyayı susturdular.
İran’da baş örtüsü yasağı; kadına yönelik şiddeti normalleştirmek ve kadın katliamlarına kılıf uydurmak için kullanılan bir silah. Bu sadece mollalar tarafından yönetilen İran İslam Cumhuriyeti’ndeki bir durum da değil. Dünyada İslamcı rejimlerle idare edilen ülkelerin ezici çoğunluğunda, kadınlar üzerinde benzer uygulamalar mevcut. Türkiye’de de son 20 yıldır iktidar, bu uygulamaların taşlarını döşemeye çalışıyor.
Masha Amini’nin katledilmesine neden olan sadece başörtüsü değil, onun aynı zamanda Segizli bir Kürt olması. Kadın ve Kürt kimliği ülkemizde olduğu gibi İran’da da bir kadının kolayca katledilmesi ve katledenlerden hesap sorulmaması, yapanların cezasız kalması için sebep. Hele de saldıran, katleden kolluk olursa… İran’da da ”Ahlak Polisi” olursa…
Polis, 22 yaşındaki Masha Amini’nin gözaltındayken karakolda kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdiğini ileri sürdü. İran polisinin bu söyledikleri bizlere hiç yabancı gelmiyor. (Ülkemizde de karakollarda işkence sonucu ölen insanların ya ayağı kayarak başını duvara vurması sonucu yaşamını yitirdiği ya kalp krizi geçirdiği ya da pencereden atlayarak yaşamını yitirdiği söylenir genellikle.)
İran’da kitle ile polis arasında yaşanan çatışmalarda kadınların başörtülerini çıkararak kılık kıyafeti denetleyen polisin üzerine yürüdükleri, saçlarını kestikleri ya da baş örtülerini ateşe verdikleri, protestoları yönlendirdikleri, slogan attırdıkları vb. videolar sosyal medyada defalarca paylaşıldı/paylaşılıyor. Protestolarda ”Diktatöre Ölüm”, ” Hamaney’e Ölüm”, ”Jin, Jiyan Azadi” gibi sloganlar atılıyor.
İran siyaset bilimci Arif Keskin’in bildirdiğine göre; İran’da halk artık artan şekilde ”Kadının saçından elini çek” demeye başlamış durumda. Dini hassasiyetlere sahip kitleler arasında bile artık kadınların saçı üzerindeki bu zorlamanın yanlış olduğunu düşünenlerin sayısı artmış durumda.
“Kahrolsun diktatörlük!”
Masha Amini’nin öldürülmesiyle başlayan sokak gösterileri, ayaklanmalar İran’da ilk değil. İran’ın yakın tarihi halk ayaklanmalarıyla dolu.
2009 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimini tartışmalı bir şekilde Ahmedi Nejad’ın kazandığının açıklanmasının ardından binlerce kişi sokaklara çıkmıştı. Yüzlerce kişi gözaltına alınmış, 15 kişi ise yaşamını yitirmişti.
2017 Aralık Ayaklanması’ndan bu yana neredeyse her yıl protesto dalgaları ve halk ayaklanmaları meydana geliyor. Ekonomik kriz ile politik baskılara karşı halk, temel haklarını savunmak için sokaklara çıkıyor. Tüm baskı ve şiddete rağmen alanları terk etmiyor. Aralık 2017’den bu yana ülke geneline yayılan çok sayıda protesto hareketi, genel grev, bölgesel grevler, bölgesel protestolar gerçekleşti.
2018’de de halk pahalılık, işsizlik, kadınlara özgürlük gibi birden çok gerekçelerle halk sokağa dökülmüştü. 2019’da benzin fiyatlarındaki % 200’e varan zam, halkın sokağa çıkmasına neden olmuştu. Bu protestolarda da binlerce kişi gözaltına alınmıştı.
5 Mayıs 2020’te Huzistan eyaletinde zamlara karşı protestolar yaşandı. Ekmek, yağ, yumurta ve makarna gibi temel gıda maddelerine gelen zam, halkı sokağa döktü. 12 Mayıs’ta protestolar ülkenin her yanına yayıldı. Bu protestolarda en az 5 kişi katledildi. Gözaltı ve tutuklamalarda sayı o kadar çok arttı ki karakollarda yer kalmayınca tutuklananlar stadyumlara dolduruldular. Bu eylemlerde de “Kahrolsun diktatörlük”, “Kahrolsun Hamaney”, “Hamaney utan, ülkeyi bırak” vb. sloganları atıldı. Rejim, protestolara yönelik saldırıların duyulmaması için interneti erişime kapattı.
Rejimin Temellerine Yönelen İsyan
İran İslam Cumhuriyeti rejimi, her türlü protesto ve greve “İsyan Bastırma Polisi”yle müdahale ederek bu ayaklanmalara karşı ölümlü saldırılar gerçekleştiriyor. Rejim, İsyan Bastırma Polisi yanında Devrim Muhafızları Ordusu ve Besic milis güçlerini de halka yönelik saldırılarda kullanıyor.
İran’da 1979 yılında İran İslam Devrimi ile yönetimi ele geçiren mollalar ülkede kurumlaştıkça şeriat kurallarını da kendilerine göre düzenleyerek yeni bir insan tipi yaratmaya başladılar. Mollalar kendi ideolojilerini eğitim, yargı, siyaset, sanat, edebiyat başta olmak üzere yaşamın tüm alanlarında hakim kılmaya çalıştılar. Bu modele göre özellikle kadınların nasıl giyineceğinden, nasıl yaşayacağına kadar yaşam tarzı dayatmasında bulundular.
Devletin askeri ve polis güçlerinin yanı sıra Besic, Ahlak Polisi gibi paramiliter güçlerle ülke içinde bu kişilik modeli insanlara dayatılırken, Devrim Muhafızları’yla Arap ülkeleri ağırlıklı olmak üzere Şii nüfusun olduğu ülkelere taşıma stratejisini izlediler. Ancak bu strateji İran halkı üzerinde ekonomik bir yük haline geldi. İran İslam rejiminin Devrim Muhafızları ordusu ve yerel güçleri, İran ekonomisine büyük bir yük oluşturdu. Bu ekonomik yük ise halkın sırtına yıkıldı. İran’da halkların her fırsatta sokağa dökülmesi ve isyan etmesi rejimin bu politikasının bir sonucudur. Ülkede işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk her geçen yıl daha da derinleşiyor. Yıllardır süren ekonomik kriz, halkın tahammül sınırlarını zorluyor.
Masha Amini’nin öldürülmesi üzerine başlayan bu son halk ayaklanması direk olarak İslam Cumhuriyeti’nin varlık nedenini sorgulayan bir ayaklanma.
1979 İslam Devrimi yapıldığında Ayetullah Humeyni; “Kadınlar kendi iffetlerini korumak için başörtüsü takmak zorundalar” fetvasını vermişti. 1981 yılında da başörtüsü zorunluluğu başlamıştı. Bu son ayaklanma, örtünme yasağına karşı bir isyan olarak yaşansa da İran’da sınıf mücadelesinin günümüzde aldığı biçimle de ilgilidir.
İran’da ilk defa yaşam müdahalesine yönelik bir kitlesel ayaklanma oluyor. Kadınlar başörtülerini ateşe atıyorlar. Bu isyanın önderleri kadınlar. Halk, İslam devrimi değerlerini sorguluyor ve kabul etmiyor.
Bu konuda Arif Keskin; “İran yetkilileri açısından ekonomiye dair protestolar önemli değil, siyasi meseleler önemli değil. Kadınların örtünmesi, insanların dini kurallara göre yaşamaları, bunlar önemli devlet için”, “Şimdi insanlar ilk kez devrimin temellerini sorguluyorlar, İran İslam Cumhuriyetinin varlık nedenini sorguluyorlar” diyor.
Tanıdık “Dış Güçler” propagandası
İran’da 1979’da gerçekleşen “İslami Devrim”le işbaşına gelen molla rejimi, her eylemde, ayaklanmada dış düşman aradı ve bu gerekçeye sığınarak eylemlere katılanlar -sokak gösterilerine katılanlar- ”vatan haini” suçlamasıyla cezalandırıldı. 1979’dan bu yana İran’da ”dış düşman” çok kullanışlı bir argüman olarak iş gördü ve on binlerce insan bu gerekçeyle katledildi ya da yüzbinlerce insan hapsedildi, işkence ve baskı gördü.
İran’da 19. yüzyılın sonlarından itibaren pek çok ayaklanma ve kitle eylemleri gerçekleşti. Bu ayaklanmalarda Musaddık’ın devrilmesine yol açan “Ajax Darbesi” hariç hiçbirinde dış ülkelerin rolü olmamıştır.
İran’da mollaların rejimine karşı halkın her sokağa çıkışı ve protestosunda ABD ve İsrail’in parmağı olduğu iddiasını ortaya atmaktadırlar. Rejim, her halk isyanının arkasında (ülkemizdeki Gezi İsyanı’nda AKP’nin ve başı RTE’nin propaganda ettiği gibi) hep bir “dış güçler” masalı uydurulmuştur. Son yaşanan halk ayaklanmasında da benzer bir propaganda yapıldı. Bu ayaklanma ile ilgili Cumhurbaşkanı Reisi; son günlerde yaşanan kargaşanın İran’ın düşmanları tarafından organize edildiğini savunarak amacın da “ülkenin ve İslami sistemin sekteye uğratılması” olduğunu belirti. Polisin olay çıkaranlara müdahale edeceğini ve yargının yurtdışından yönetilen bu kişileri sert biçimde cezalandıracağını vurguladı.
Bu ayaklanmanın ve halk protestosunun arkasında “dış güçler” olmadığı açıktır. Kaldı ki bir an olsun bu iddianın doğru olduğunu varsaysak bile burada belirleyici olan dış güçlerin hain emelleri değil, halk kitlelerinin haklı ve meşru talepleridir. Halk direnişidir. Dış güçler bu halk direnişini kendi çıkarları için kullanmak isteyebilirler, dahası müdahil olup provoke de edebilirler. Bu mümkündür. Ancak önemli olan, halk hareketinin, kitlelerin onca katliama, baskıya ve zulme karşı isyanlarının meşruluğudur.