2005 yılının ilkbaharıydı. Gerilla birlikleri üç ayrı mıntıkada çatışmaya girmiş ve üç yoldaş şehit düşmüştü. Giresun’da Bülent Ertürk ve Murat Arıcak yoldaşlar ile Tokat-Almus’tan Emel Kılınç yoldaş ölümsüzleşmişti. Düşman çok kapsamlı yönelmiş, umudun halka ulaşmasını engellemek için gerillanın bilgisini aldığı her yere operasyon yapıyordu. Özellikle de baharda kayıplar verdirerek faaliyete çıkan birliklerin motivasyonunu kırmak istiyordu. Bu yoğun saldırı karşısında gerilla bir yandan operasyonları atlatmaya çalışırken bir yandan da kitlelere ulaşmaya çalışıyorlardı. Yolları uzun, işleri ise çok fazlaydı.
Öncülüğünü Süheyla (Emel Kılınç) yoldaşın yaptığı bir gerilla birliği köy dönüşünde gece yarısı pusuya düşmüştü. Düşman gerillanın geçebileceği yere pusu atmıştı ve avantajlı durumdaydı. Süheyla düşmanı fark etmiş ve birliği uyarmaya çalışırken yüzlerce mermi çoktan bedenine doğru yol almaya başlamıştı. Gerillanın sağlıkçısı, birliğin öncüsü Süheyla… Gözleri pırıl pırıl, sıcacık gülüşlü, coşkulu, ısrarlı, inatçı Süheyla… Şehit düşüşünün ardından yokluğunu her geçen gün daha da derinden hissettiğimiz yoldaşımız Süheyla… Yüreği Dersim özlemiyle dolu kara gözlü kız. Süheyla, son sürecinde kendisine iyice yönelmiş ve gelişimi için ciddi adımlar atmıştı. Daha çok okuyor, daha çok tartışıyordu. Birçok soruna kafa yorarak çözüm üretmeye çalışırdı. Kendisini hem siyasal olarak hem de askeri olarak geliştirmeye çalışıyordu. Hepimizde olduğu gibi eksiklikleri, geri yanları, yetmezlikleri olmasına rağmen o yetmezliklerinin üstüne ısrarla giderdi.
“Ben bu işi yapamam” dediğine şahit olmadık hiç ya da erkeklerin eğilimli olduğu işlerden uzak durma gibi bir yönelimi yoktu. Özellikle de erkek yoldaşların daha öne çıktığı işleri yapmaya çalışırdı. Bir yer mi kazılacak hemen Süheyla orada olurdu. Ağaç mı kesilecek ya da bir şeyler mi çakılacak orada olmak isterdi. Yaşadığı ortama kayıtsız kalmayarak eleştirel gözle bakardı. Gördüğü tüm eksikliklere müdahale ederdi. Özellikle de savaşçı bileşenindeki erkek yoldaşlar tarafından kadınların küçümsendiğini hissettiğinde hiç sessiz kalmazdı. Böyle bakış açısı olan yoldaşı değiştirmek için acımasızca tartışır, çaba harcardı.
İnsanlar ile çabuk diyalog kurabilen, sıcak ilişkiler yakalayan birisiydi. Yoldaşlara emek harcar, onlarla ilgilenirdi. Duygularını, düşüncelerini paylaşmayı severdi. Şimdi gözümün önüne Ayfer (Dilek Polat) ve Doğan (Aşkın Günel) ile ilişkileri geldi. Üçü paylaşımları yoğun olan yoldaşlarımızdı. Onlar gerilla alanında birbirlerine çok şey kattılar.
Bir barınakta askeri eğitim sahasında 30 metreye yakın bir ip asılmıştı. İpe nasıl tırmanılacağının, ipten nasıl geçileceğinin eğitimi veriliyordu. Erkek yoldaşların bazılarının dışında ilk başlarda fazla tırmanan olmadı. Süheyla da ipe tırmanmaya çalışıyor fakat fazla çıkamıyordu. Ama o her gün uğraşıyordu. Hatta bazı yoldaşlar “sene 2001 Süheyla 5 cm’de, sene 2005 Süheyla 10 cm’de, sene 2020 Süheyla 15 cm’de” gibi espiriler yaparak kendisine takılıyorlardı. Ama o, bunlara aldırış etmeden ipe tırmanmak için uğraşıyordu. Barınak sonuna doğru ipin en üst ucuna kadar çıkmayı başardı. Onda var olan bu ısrar gerilla yaşamında bütün pratiklerine de yansıyordu. Kitlelerle ilişkileri çok iyiydi Süheyla yoldaşın. Faaliyete gidileceği zaman özellikle de son faaliyetine giderken kanatlanmış uçuyor gibiydi. Kitleler kapılarını açmadığında, ihbar ettiklerinde ya da bir dizi zorluk ile karşılaştığında da sızlanmazdı.
Yine aynı süreçte Mayıs ayında Giresun’da şehit düşen Duran (Murat Arıcak) ile Rıza (Bülent Ertürk) yoldaşların gerek şehit düşerken sergiledikleri tavır gerekse de mücadeledeki duruşları çok önemlidir. Her ne olursa olsun onlar tek bir yaşam biçimini seçmişlerdi o da: devrimci olmak. Bütün zorluklarına rağmen ısrar etmek, gelişmek ve geliştirmeye çalışmak gerekiyordu. Duran da, Rıza da kendilerinde önemli değişimleri gerçekleştirerek devrimci olmuşlardı. Duran üniversite yıllarında tarikat çevrelerinde bulunduğu halde devrimcilerle tanıştıktan sonra mücadeleye katılarak demokratik alanlarda faaliyet yürütüp gerillaya gelmişti. Rıza da özellikle tutsaklık yaşadığı süreçte kendisini geliştirerek Eskişehir Tabutluğu’nu reddedip direnişe katılmış ve sonrasında dağlardaki yerini almıştı.
Rıza’nın çalışkanlığını, emekçi yanlarını, açık sözlülüğünü, samimiyetini, verdiği sözü mutlaka yerine getirişini, güvenilirliğini ve esprilerini hiç unutmayacağız. Duran’ın çevresini gözlemleyerek tahlil edebilme yeteneğinden sürekli öğreneceğiz. Özellikle de şehit düşerken gösterdikleri tavırları feda, bilinçlerindeki güçlülük çok önemlidir. Yaralı oldukları halde kendilerini değil, grubun bütününü düşündükleri için kendilerinin orada bırakılmalarını ve gerilla birliğinin zaman kaybetmeden çatışma alanının dışına çıkarmalarını ısrarla istemişlerdir. Herkes için çok zor olan böylesi anda ölümü sloganlarla gülerek karşılamışlardır. Halen Karagül’ün dorukları, Giresun’un en derin vadileri iki devrimcinin sloganları ile ölüm karşısında attıkları kahkahalar ile çınlamaktadır. Bıkmadan usanmadan yarım bıraktıkları yolda yürüyeceğimize söz veriyoruz. Yürüyüşümüze yeni yeni Süheylalar, Duranlar, Rızalar katılacak. Ama onların ve bütün şehit düşen yoldaşlarımızın gönlümüzdeki yeri hep ayrı olacak.
(Dersim’den bir yoldaşı)