15 yıl Humus’ta, yaklaşık 3 yıldır da Rojava’da yaşayan Hayastan, ideolojik ve teorik eğitimlerden bahsederek “Evdeyken öğrendiklerimle, gördüklerimle eğitimden aldıklarım arasında dünyalar kadar fark vardı” dedi. Kadın çalışmalarının önemini kendi yaşam deneyiminden de yola çıkarak vurgulayan Hayastan, ilk öğrendiklerini ailesine, komşularına anlattığında kendisi ile dalga geçtiklerini ekleyerek “Arapça bir söz var, ‘her azimli erkeğin arkasında mutlaka azimli kadın vardır’ diye. Niye hep biz arkalarındaydık?” diye soruyor.
Söyleşimizin üçüncü bölümünü Kürtçe’den çevirerek yayımlıyoruz.
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Hayastan Barbara, Şehit Nubar Ozanyan Tugayı savaşçısıyım. 15 yıl boyunca Humus’ta yaşadım. Yaklaşık 3 yıldır Rojava’dayım.
– Sizin devrime katılma hikayeniz nedir?
– Ben Humus’ta yaşarken okula gidip gelmek ve internete girmek dışında bir şey yapmazdım. Babam yurtseverdir, evde sürekli haber izlerdi. Biz de Suriye’de özellikle Rojava’daki durumları takip edelim, anlayalım diye sürekli uğraşırdı, anlatırdı. Ben hiçbir şey anlamazdım, çok ilgimi de çekmezdi açıkçası. Türk devletinin Rojava’ya saldırılarını izlediğimizde “iyi oluyor, onlar da rahat dursalardı” diyordum. Kim-ne için savaşıyor hiç umurumda değildi, “başımı niye ağrıtayım” diye düşünüyordum. Benim durumum iyi, keyfim yerimde karnım tok diye bakıyordum.
Sonra babamla Rojava tarafına geldik, babamın burada ekili arazisi var, ona yardım etmeye gelmiştim. Burada bir kadın arkadaşım sayesinde tanımaya başladım devrimi, olup bitenleri. O arkadaşım gençlik çalışmasındaydı, ben de gidip gelmeye başladım. O zaman iki ay siyasi eğitim aldım, tabi benim gibi biri için çok ağır gelmişti eğitim. Özellikle din meselesi bende ciddi bir çelişki yaratıyordu. Mesela ilk defa Lilith’in hikayesini duyduğumda çok sinirlenmiştim, karşı çıkmıştım komisyona. Ama yavaş yavaş anlamaya başladım ve özellikle kadın eğitimlerinde bizlere kadın savaşçılarla ilgili izletilen videolardan çok etkilendim ve fikirlerimde belli değişimler olduğunu fark ettim. Kadınlar hiçbir dönemde böyle bir düzeye gelmemişti. Ben savaşçı kadınlardan çok etkilendim. Gençlik çalışmasının ardından kendimi daha ileride askeri alanda görmek istedim ve Ş. Nubar Ozanyan Tugayı’na katıldım.
– Kadın özgürlük mücadelesine dair fikirleriniz nasıl gelişti?
– Aslında evdeyken, babamın bana yaklaşımlarını iyi olarak düşündüğüm için çok çelişki gelişmedi bende. Esasta aldığım ilk eğitimde ciddi çelişkilerim ve sorgulamalarım gelişti. Evdeyken öğrendiklerimle, gördüklerimle eğitimden aldıklarım arasında dünyalar kadar fark vardı. Eğitimde öğrendiklerimde o zamana kadar görüp yaşadıklarımı anlamlandırmaya ve sorgulamaya başladım. Evdeyken yaptıklarımı düşünüyordum, nasıl bu erkek egemen sistemden etkilendiğimi. Sürekli internete girip, erkeklerin nasıl kadınlardan hoşlandığını, erkeklerin nasıl ilgisinin çekileceğine kadar bir dizi saçmalıkla uğraşıyordum, şimdi düşününce yaptıklarımı hem gülüyorum hem de biraz utanıyorum.
Bizim oralarda bir söz var, “yedi tavuğun aklı, bir kadının aklına eşittir” diye. “Kadın bir şeye karışmasın, siyasete zaten hiç bulaşmasın, bir eş anne olarak rolünü oynasın, onun dışında bir şey yapmasın” deniyordu. Özellikle kadınların ilk komünal toplumdaki yerini ardından özel mülkiyetin ortaya çıkması, erkeklerin her şeyi elinde toplaması gibi daha birçok şeyi öğrendiğimde çok etkilenmiştim. Böyle bir dönemin yaşanması etkilemişti beni. Ben öğrendiklerimi aileme, komşulara, arkadaşlarıma anlattığımda benimle dalga geçiyorlardı. “Bunlar doğru değil, kendinize hikaye yaratıyorsunuz” diyorlardı.
Ben özellikle kadın savaşçılardan çok etkilendim. Çevremiz komşularımız hep derdi, “kadından asker olur mu, düşman saldırsa, kadınlar nasıl bizi koruyacak?” diye. Onların bu sözleri beni çok kırıyordu, ama diğer taraftan da bu sözler bana güç veriyordu.
Arapça bir söz var, “her azimli erkeğin arkasında mutlaka azimli kadın vardır” diye. Niye hep biz arkalarındaydık, kendi varlığımızla, biz kendimiz olarak öne çıkabiliriz diye düşünmeye başlamıştım.
“Şehit düşen, katledilen kadınların hesabını örgütlenerek sorabiliriz!”
– Kadın savaşçılar olarak Tugay’da özgün örgütlenmenizin nedenlerini anlatabilir misiniz?
– Eğer kadın örgütlenmesi olmazsa her zaman, erkekler bizi yönetmeye devam edecek. “Kadın tek başına bir örgüt yönetemez, bir askeri kuvveti yönetemez, erkek korur ve yönetir” anlayışı hala devam ediyor. Kendimizi her alanda öncüleştirmeliyiz, eğer biz kendimizi daha fazla örgütlenmezsek, yarın öbür gün erkekler yeniden haklarımızı geri alıp, “biz sizi koruduk” diyecekler. KKB’nin kurulması, nasıl parti içinde kadınları güçlendirdiyse biz de Ermeni kadınlar olarak kendi özgün örgütlenmemizi geliştirmemiz lazım. Özgün eğitimler örgütleyerek kendi rengimizi, kendi gücümüzü ortaya koymaktan başka bir seçeneğimiz yok.
Kadınlar ne kadar güçlüydü, sonra erkekler kadınları nasıl köleleştirdi! 5 bin yıl önce toplum nasıldı, bugün nasıl? Kadın devriminin ve kadın örgütlenmesinin önemini daha iyi kavramalı ve iyi anlatmalıyız. Kadınların yaptığı şeylere erkek egemen sistem ya el koydu ya da yok etti. Erkek egemen kapitalist sistemin bizden çaldıklarını geri almalıyız. Devlet, din, gelenek görenekler, kadını köleleştirmeye devam ediyor. Aile kurumu desen zaten devlete yardımcı durumdadır, kadınlar seslerini yükseltmesin diye erkeği kadının başına gardiyan yapmıştır. Bazı kadınlar siyasette ama o kadınlar burjuvazinin erkek egemenliğinin temsilciliğini yapıyorlar. Onlar da erkek egemenliğinin çıkarlarını korumaktadır. Sesimiz, yüzümüz, sözümüz emeğimiz hiçbir yerde görülmedi, devrimle beraber bu durum değişiyor. Bizim devrime herkesten daha fazla ihtiyacımız var, onun için öncelikle biz kadınlar olarak devrimi göz bebeğimiz gibi korumamız ve geliştirmemiz lazım.
– Peki özgün örgütlenme sizde nasıl değişimler yarattı?
– Ben sadece ezen ezilen cins çelişkisi değil bununla beraber faşizmi, kapitalist sistemi, ezen ve ezilen sınıf gerçekliğini tanıdım. Zaten evdeyken nasıl bir yaşamdan geldiğimi anlatmıştım. Devrim gerçekliğini henüz tamamen anlamış değilim. Ancak bu devrim, benim içimde de gerçekleşiyor diyebilirim. Eskiden güçlü görmüyordum kendimi. Öz güvenim çok azdı, küçük şeylerde bile bizimle dalga geçiyorlardı. Küçük görüyorlardı, böyle olunca kendimize olan güvenimiz de giderek azalmıştı. Bu erkek egemen sistem, her şeyimizi kırıp parçalamıştı. Eskiden eğitimlerde toplantılarda hiç konuşamazdım, bazen korkudan toplantılardan kaçardım. “Sıra bana gelince ne konuşacağım?” diye düşünmekten, toplantılarda arkadaşları dinleyemezdim. Sistem-aile bizim sesimizi de sözümüzü de almış. Hep erkekler konuşmuş, sözü dinlenmiş. Bırakalım başka konularda konuşmayı kendimle ilgili bir karara bile sesimi çıkartamazdım.
Öğretilmiş kadınlık rollerinin, hala içimizdeki erkeği güç görme anlayışlarının kendimdeki yansımalarını bulup çıkarmaya çalışıyorum. Bununla ilgili bir tecrübemi paylaşmak isterim. Askeri eğitimler sırasında bir takım kadın arkadaşla uzak bir yere gece yürüyüşüne çıkmıştık. Hepimiz raxtlı silahlıydık, arkadaşlar içinde savaş tecrübesi olanlar vardı. Sonra çok ıssız ve karanlık olunca ben çok korkmuştum, geri dönmek istedim. Birkaç arkadaş beni ikna etmeye, rahatlatmaya çalışıyordu. O sırada tugaydan bir erkek arkadaş geldi. Rahtsız ve silahsızdı. Ancak ben onu görünce çok rahatlamıştım. “Artık bir erkek var, kimse bize bir şey yapamaz” diye geçirdim içimden. Düşünebiliyor musunuz, elinde silah yoktu, askeri tecrübesi yoktu ama erkek olması yetmişti benim için. Biz kendimizi koruyabilirdik ama silahsız ve tecrübesiz bir erkeği, bir takım sayısındaki silahlı ve içlerinde tecrübeli olan kadın savaşçılara tercih etmiştim. Zayıflıklarımızı görüp paylaşmak, bunlar üzerinde tartışmak ve aşmak zorundayız. Zayıflıklarımızla yüzleşmek ve kendimizi güçlendirmek zorundayız. Askeri ve ideolojik eğitimler aldıkça bilinç düzeyimin arttığını görüyorum, zayıflıklarımı daha iyi görüp, aşma cüretine ve pratiğine ulaşmak için çalışıyorum.
– 8 Mart ile ilgili mesajınız nedir?
– Tüm dünya kadınlarının mücadele günümüz olan 8 Mart’larını kutluyorum. Biz kadınların gücü ve iradesi var, bunları ancak örgütle örgütlenmeyle açığa çıkartıp büyütebiliriz. Yerimizde kalmamalı, her zaman gözümüzü ileriye ve daha yükseğe dikmeliyiz. Direnmeliyiz. Şehit düşen katledilen kadınların hesabını örgütlenerek, mücadelemizi yükselterek sorabiliriz.
Tüm bu faşist ve erkek egemen saldırılar gözümüzü korkutmayacak. Rojava kadın devrimine yönelik saldırıları sadece örgütlenerek ve savaşarak durduracağımızın farkındayız. Bizler, Ermeni kadın savaşçılar olarak başta Rojhilat’ta olmak üzere tüm kadın direnişlerini selamlıyor ve sahipleniyoruz. Çağrımız, tüm dünyadaki ezilen kadınların, kadın devrimimizi kendi devrimleri olarak görüp sahiplenmesi ve savunmasıdır.
Şehit Nubar Ozanyan Tugayı Kadın Savaşçıları: “Örgütlenelim!”-2-