GüncelKadın

Şehit Nubar Ozanyan Tugayı Kadın Savaşçıları: “Örgütlenelim!”-1-

Nubar Ozanyan Tugayı savaşçılarından Hazmik Ozanyan ile Arapça yapılan söyleşiyi güncelliği ve öneminden dolayı okurlarımız için çevirdik.

Şehit Nubar Ozanyan Tugayı savaşçılarının bölgedeki faaliyetleri devam ediyor. Bir yandan cephede konumlanırken diğer yandan askeri ve ideolojik eğitimler ve de Ermenice dersleri sürüyor.

8 Mart’a sayılı günler kala Tugayın kadın savaşçılarının katıldığı toplantılar da örgütleniyor. Geçtiğimiz günlerde Ermeni Toplumsal Meclisi, Sara Örgütü, İnanç Meclisi ile Tugaydan kadın savaşçıların oluşturduğu bir heyet, çocuk yaşta evliliği durdurmak için El-Hazumiyeh köyüne halkla bir toplantı gerçekleştirmişti.

Nubar Ozanyan Tugayı savaşçılarından Hazmik Ozanyan ile Arapça yapılan söyleşiyi güncelliği ve öneminden dolayı okurlarımız için çevirdik.

Hazmik, çocukluğundan ve Tugaya katılımından bahsederekÖzellikle Arap kültürü içinde kadınlar üzerinde ciddi bir baskı ve yok sayma var. Ben biraz da bu gerici gelenekleri kırmak ve kadınların güçlü olduğunu göstermek istiyorum” dedi.

Ayrıca TC devletinin deprem sonrasında da topraklarını bombalamaya devam ettiğine vurgu yaparak şöyle devam etti: “Cenazeleri enkazların altında bırakan Türk devleti, sadece bize değil Türkiye’deki halklara da düşmandır. Bugün bir soykırım da Türkiye’deki halklara yaşatılmak isteniyor. Biz burada Ermeni, Kürt, Arap, Süryani ve Asuri halkları olarak ortak düşmanımız olan Türk devletine karşı ortak bir savaş yürütüyoruz, ortak bir yaşamı inşa ediyoruz. Yeniden bir soykırımın yaşanmaması için örgütleniyoruz, amaçlarına ulaşamayacaklar.”

Hazmik 8 Mart’la ilgili de “Önümüzde, kendimizi daha ileride, daha güçlü ve birlikte mücadeleyi büyüttüğümüz güzel günler olmasını umut ediyorum” şeklinde konuştu.

Çeviri söyleşimizin ilk bölümünü yayımlıyoruz.

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Hazmik Ozanyan. Şehit Nubar Ozanyan Tugayı savaşçısıyım. Annem Hristiyan, babam Müslüman. Annem evlendikten sonra Müslüman olmuş. Ben de Arap ve Müslüman bir kültürde büyütüldüm.

Tugaya katılma sürecini anlatabilir misin?

Ben tugaya katılalı sekiz ay oldu. Katılmadan önce iki yıl sağlık bölümünde okudum. Aslında siyaset bilimi okumayı çok istiyordum. Ama babam istemedi, “ne okursan oku ama siyaset okuma” diyordu. Zaten sürekli bir şekilde ailemin korkularıyla büyüdüm. Ailedeki tek kız çocuğu bendim. Hayallerim, hedeflerim benden büyüktü. Ailemin korkularıyla yetiştim ama aynı zamanda onların korkuları ile mücadele etmeye de çalıştım. Sıradan biri olmayı kabul etmedim. Çok dik kafalıydım. Okumayı çok seviyordum.

Suriye rejiminin okullarında okudum. Devrimden, gelişmelerden çok uzak büyüdüm. Birlikte büyüdüğümüz bir arkadaşım vardı. O, YPJ’ye katılmıştı. Onun sayesinde yakınlaştım devrime. Askeri alanı merak etmeye başladım. “Onlar kimdi, bizim gibi insanlar mıydı, ne yiyip ne içiyorlardı”, sürekli merak ediyordum bunları. Kendimi sorguladım, “ben de yapabilir miyim?” diye. Ona çok şey sordum, “nasıl bir yaşam” diye. Bana rojbaşı, sporu, tekmili, eleştiri-özeleştiriyi anlatırdı, ilk defa duyduğum şeylerdi, yabancıydı bana. Tüm toplumda böyle şeyler olsa bambaşka olurdu, doğru bir yaşamı kurabilirdik diye düşünmüştüm. Şehit düştü o arkadaşım, onun ardından ben de katılmaya karar verdim.

Aileniz nasıl karşıladı?

– Bırakalım bir kadın olarak asker olmayı, siyaset okumama bile karşı çıkan babam kararımı kabul etmedi tabii. Kavga kıyamet kabul ettik. Annem ben beş yaşındayken vefat etmiş. Benim çocuk doktoru olmamı istermiş, o zamanlar henüz devrim olmamıştı. Belki annemin isteğini gerçekleştiremedim ama eminim annem devrimin bir askeri olduğumu öğrenseydi, yine de mutlu olurdu diye düşünüyorum. Özellikle Arap kültürü içinde kadınlar üzerinde ciddi bir baskı ve yok sayma var. Ben biraz da bu gerici gelenekleri kırmak ve kadınların güçlü olduğunu göstermek istiyorum. Eğitimler gördükçe, kadınların toplum içerisinde ezilmesini daha iyi görebiliyorum. İslam dininin gölgesi altında kadınlar eziliyor, halbuki eskiden kadınlar tanrıça olarak görülüyormuş.

“Tugayımız bize öğretmen oldu!”

– Tugay bünyesinde yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?

Tugayımızda askeri ve ideolojik eğitimler alıyoruz. Yeni savaşçı eğitimleri aldıktan sonra yine dönem dönem eğitimlerin tekrarı ve daha ileri sevilerde eğitimler alıyoruz. Cephede erkek arkadaşlarımızın ve kadın arkadaşlarımızın ayrı olarak konumlandıkları çok sayıda noktamız var. Onun dışında da yine cephe gerisinde özgün olarak kaldığımız eğitimlerimizi ve bazı çalışmalarımızı yaptığımız ayrı bir noktamız var. Biz sıradan askerler değiliz, bizler devrimciyiz. Onun için kendimizi özellikle de siyasi eğitimlerde derinleştirmeye, onun dışında tarih ve coğrafya derslerinden tutalım Ermenice derslere kadar birçok alanda geliştirmeye çalışıyoruz. Ben geçtiğimiz günlerde ilk defa 8 Mart için gittiğimiz bir köyde yaptığımız toplantıda kadınların karşısında konuştum, gitmeden önce çok heyecanlıydım ama yavaş yavaş öğreniyoruz, tecrübe ediniyoruz. Rojava devrimi nasıl bizim için bir okul olduysa, tugayımız da bize öğretmen oldu.

Deprem sürecinde de Rojava’ya saldırılar sürdü. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle hem Türkiye hem de Suriye’de gerçekleşen depremde hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. Biz de hissettik depremi burada ancak herhangi bir hasar ve can kaybı yaşamadık. Ama Türkiye ve Suriye’deki halklarımızın acısını derinden paylaşıyoruz.

Televizyonlardan takip ettik, etmeye devam ediyoruz. Gerçekten de kendi halkına yardım etmeyen bir devlet, gözünü bizim topraklarımıza-insanlarımıza dikmiş. Hem burada hem de Başur’da depreme rağmen saldırılarını sürdürüyor. Aslında “devlet olarak hala ayaktayız” mesajını vermek istiyor ama biz ne kadar zayıfladığını görüyoruz. QSD, depremden sonra hem Türkiye’ye hem rejim bölgelerine her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu söyledi. Ancak depreme rağmen 3 hafta içerisinde sadece Rojava’ya 22 saldırı düzenledi. Cenazeleri enkazların altında bırakan Türk devleti, sadece bize değil Türkiye’deki halklara da düşmandır. Bugün bir soykırım da Türkiye’deki halklara yaşatılmak isteniyor. Biz burada Ermeni, Kürt, Arap, Süryani ve Asuri halkları olarak ortak düşmanımız olan Türk devletine karşı ortak bir savaş yürütüyoruz, ortak bir yaşamı inşa ediyoruz. Yeniden bir soykırımın yaşanmaması için örgütleniyoruz, amaçlarına ulaşamayacaklar. Onlar sadece tek bir kalem, biz her milliyetten halklar olarak bir top kalemiz, birliğimizi irademizi kıramayacaklar.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

– Depremden sonra yaşananlar, Türk devletinin soykırımcı yüzünü bir kez daha en net şekilde ortaya çıkardı. Artık bu faşist devlete ve Erdoğan’a karşı mücadeleyi büyütmenin ve ortaklaşmanın zamanı çoktan geldi. Bu devlet var oldukça, halklarımız rahat etmeyecektir. Tüm kadınların 8 Mart mücadele gününü kutluyorum. Önümüzde, kendimizi daha ileride, daha güçlü ve birlikte mücadeleyi büyüttüğümüz güzel günler olmasını umut ediyorum.

Şehit Nubar Ozanyan Tugayı Kadın Savaşçıları: “Örgütlenelim!”-2-

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu