Son dönemde birçok belediyede TİS görüşmeleri devam ediyor. Kimi yerde TİS imzalanırken kimi yerlerde ise görüşmeler sürüyor.
Bu TİS’ler yüzbinlerce belediye işçisinin kaderi belirliyor. Süreç devam ederken pek çok yerde işçiler gerek sendikaların öncülüğünde gerekse de sendikalara rağmen eylemler gerçekleştirdi. Kimi TİS’ler sendikalar tarafından işçilerin protesto ve tepkilerine rağmen işçinin beklentisinin altında şartlarla imzalandı.
– TABİB nasıl kuruldu? Çalışmalarınızı anlatır mısınız?
– TABİB içerisinde birçok farklı dinamik var. Türkiye’de birçok siyasi yapıdan içerisinde olan insanlar var. Belediye- İş, Hizmet- İş ve Genel-İş sendikalarına üye insanlar var. Öyle heterojen bir yapı ki, geniş bir yelpaze gibi bütün belediye işçilerini kapsıyor.
Bu yapının başlangıcı şöyle oldu; Kadıköy Belediyesi’nde biz bir grup arkadaşla uzun süredir mücadele yürütüyoruz sendikanın içerisinde. Bu mücadeleyi yürütürken iki toplu iş sözleşmesi yapıldı fakat sözleşmelerde gördük ki sendikalarla çözülebilecek bir durum değil yaşadığımız.
2022 yılındayız, mikro teknoloji çağındayız. Devasa bütçeleri olan sendikalar var yanımızda fakat işçilerin bir kuruş kazanımı yok, düşünebiliyor musunuz? İşçilerle alakalı tek bir çalışma yok, greve gidiyorsunuz, grev fonu yok, toplu iş sözleşmesi imzalanacak, bizi insan yerine koyup fikrimizi alan yok. Gecenin 4.30’un da bir sendika yöneticisi geliyor, diyor ki “Ey Kadıköy işçisi ben sizin adınıza imzalıyorum, siz 2 yıl bununla yaşayın”. 1 ve 2. iş toplu sözleşmesi döneminde % 20 enflasyon varken % 4’e imza atıyorlar; % 30 enflasyon varken % 8’e imza atıyorlar. Size de bu sefaleti dayatıyorlar.
Biz de Kadıköy Belediyesi’ndeki arkadaşlarla dedik ki, bunu kırabiliriz. Tabanda bir örgütlülük sağlarsak sendika genel merkezlerine bu imzayı attırmayabiliriz diye düşündük. Bu sefer baktık ki genel merkez yerine seçtirdiğin şube atıyor imzayı, bir şekilde manipüle ediyor alanı. Günlük aldığı brüt ücreti ücret gibi gösteriyor.
İşçi de diyor ki “350 liradan 30 gün 10.000 lira maaş iyi”. Yani “idare eder” diyor. Vergiler onlar-bunlar çıktıktan sonra ay sonu 6.500 lira eline geçtiğinde ise bu tamamen sürpriz oluyor.
Bu yaşananlardan sonra bir tartışma yürüttük, dedik ki “Türkiye’ye bir işçi hareketi lazım”. Fakat Türkiye’deki konfederasyonları elinde tutan 3 tane sendika var. Belediye işçilerinin muazzam bir aidat gücü var ve bu aidat gücü sadece bir kanala akıyor. Bugün 120.000 Belediye-İş üyesi; 121 bin Genel-İş üyesi; 251 bin Hizmet-İş üyesi var. Maltepe’de çalışan 1.600 işçinin her birinin 340 lira aidat ödeyeceğini varsayarsak ortaya çıkan devasa bütçeyi düşünebiliyor musunuz?
Biz arkadaşlarla “Greve gitmek istiyoruz, bize grev bütçesi ne vereceksiniz?” dedik. Sendika temsilci arkadaşlar bu soruya “Bizim grev bütçemiz yok” yanıtı verdi, düşünebiliyor musunuz?
İşçilerin ödedikleri aidat, Türkiye’deki tüm işçi sınıfının üzerinde bir pranga çünkü bu sendikalar; Genel-İş, Belediye-İş ve Hizmet- İş bulundukları konfederasyonları konsolide ediyorlar. Kendi bürokratik sendikacılıklarını işletiyorlar orada. Doğal olarak bu konfederasyonların içinde devrimci sendikalar da öne çıkamıyor çünkü o bürokratik sendikalar içerisinde eziliyorlar.
Biz bunu kırmaya çalışıyoruz bir yandan. Çünkü o sendikayı düzeltirsek, o konfederasyonu düzeltiriz, Türkiye’deki diğer iş kollarındaki sendikaları da düzeltiriz.
TABİB tam da bunun karşılığı olarak kuruldu. Dedik ki bu sendikaların Türkiye’deki işçi sınıfının önünü açacak bir niteliği yok, tam aksine tüm iş kollarındaki sendikalar, konfederasyonlar aidat gücüyle pasifize edilen, sadece bürokratik sendikacılık olarak kullanan yapılara dönüşmüş durumda.
Bugün metal iş kolunda en son MES’le imzaladıkları bir sözleşme var biliyorsunuz, feryat figan ettiler. Toplu iş sözleşmelerine bizim insanımız şöyle bakıyor; “Bugün piyasada asgari ücret 5.500, toplu iş sözleşmesi imzalandı, 6.500 alırım, idare ederim!” Hayır efendim, toplu iş sözleşmeleri 3-5 aylık imzalanmaz, 2 yıllık imzalandığı için sen 2 yılının planlamasını yapmak zorundasın.
Tüm bunlar karşısında biz de bu sendikaların içinde “gelin örgütlenelim” dedik, tüm işçilerle tabanda bir örgütlülük yakalayalım ve bunu Belediye-İş sendikasından Genel-İş’e geçerek yapmayalım.
Hangi sendikadaysak, hangi tabandaysak o tabanda kalalım, o tabanda mücadele edelim, o tabanı değiştirmeye yönelik mücadele yürütelim ve nihayetinde eğer bu gücü yakalayabilirsek orada tüzük değişiklikleriyle, sendika dinamiklerinin değişimi ile Türkiye işçi sınıfının önünü açalım.
“Sendika mücadelesinde eşit olmalıyız!”
– Neler yaptınız bugüne kadar, çalışma tarzınız nasıl?
– İlkelerimiz dediğimiz şeyler var; bunlardan birincisi, en son aldığın maaş üzerinde profesyonel sendikacılık yapmayacaksın. Yani 5.500 liraya temizlik işçiliği yaparken 30 bin liraya sendikacılık yaptırmayacağız!
Kadıköy içerisinde kadın arkadaşların yürüttüğü bir süreç var, “mor liste” diye bir kavram ürettiler ve bunun üzerinden toplu iş sözleşmelerinde kadınlarla ilgili birçok çalışma yürüttüler.
Toplu iş sözleşmelerine regl izni gibi muazzam derecede ön açıcı şeyler yaptılar. Bu arkadaşlarla beraber şu söylemi ürettik; “Madem çalışma alanında eşitiz sendika mücadelesinde de eşit olmalıyız.”
“Sendika yönetimlerinde sadece erkek hegemonyasından oluşturulmuş genel merkez yöneticiliği ya da şube yöneticiliği olmasın” dedik. Bugün Türkiye’de DİSK’in içerisinde Arzu Çerkezoğlu hariç bildiğiniz bir kadın profili yok. Sizin aidat aldıklarınızın yarısı kadın işçiler ve bir kadının sendika alanında ya da çalışma alanında yaşadığı zorlukları ancak bir kadın ifade edebilir.
Tüm bu süreçlerin sonunda TABİB diye bir yapımız oldu.